BÖLÜNDÜK

BÖLÜNDÜK

Giysilerimizi seçerken bölündük.

Geleneksel örtünmelerimizi unutup adına modern dediğimiz ve kendimize yakışsa da yakışmasa da bedenimizi örten giysilerle bölündük.

Bu da yetmedi, alışveriş mağazalarını sınıflandırdık.

Yetmedi; helal ürün diye etiketler koyduk. Kısacası prim neredeyse onu yapıştırdık. Yetmedi; başı açıkları perdesiz pencereye benzettik. Yetmedi; namusuna dil uzattık. Yetmedi; ‘Bir gün inşallah doğruları bulurlar’ diye dua ettik. Unuttuğumuz bir şey vardı. “Her koyunun kendi bacağından asılır.”

Kadını kadına düşman ederken erkeklerin ekmeğine bir tutam bal çaldık. Toplumda kaç parçaya bölündük. Cumhuriyet kadınları, cemaat kadınları, çalışan kadınlar, feminist kadınlar derken ev kadınları diye bölündük. Hepimizin Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olduğumuzu. Unuttuk; aynı bayrak altında aynı dili konuştuğumuzu ve hepimizin kimlik cüzdanlarının ‘PEMBE’ olduğunu. Hepimizin evlerimize geldiğinde ev kadını olduğunu unuttuk. Bir birimize saygı duymayı unuttuk. Madem özgür ve demokrasi ile yönetilen bir ülkede yaşıyorsak bireylerin kılık kıyafet özgürlüğüne saygı göstermeliydik.

Bölünmeden birlik ve beraberlik içinde doğrularımızı, yanlışlarımızı birbirimize anlatabilseydik bu kadar uç uçurumların eşiğine gelmeyebilirdik. Din ve hürriyet özgürlüğümüzün temellerini aile içerisinde öğretilmiş olsaydı bu ayrımcılıkların hiç biri belki de olmayacaktı. Kime sorsak “Elhamdülillah Müslümanım” dediğinde Müslümanlığın hoşgörü ve tevazu olduğunu bilmeliydi. Gösterişten uzak israfın ve haddinden fazla malın haram olduğunu anlatabilseydik böyle olmazdık. Birileri düğmeye bastığında bir kesim din elden gidiyor diye feryat ederken diğer kesimde cumhuriyet gidiyor diye korku tüneli oluşturduk.

Hâlbuki kişinin içine inançları sağlam bir temel ile inşa edilmiş olsaydı inanır mıydı dininin gideceğine? Tabi ki bu feryatlar din tacirlerinin işine yaradı. Benim yoksul halime şükretmemi söyleyenler, birçok şeyi haramdan sayıp boyun eğdirenler hiç çalışmadan anlattıkları ve kendi yorumları ile inanılmaz servetler kazanıyorlardı. Hiç unutmuyorum; bundan 3 yıl önce komşu illerden birinde teknolojinin eseri olan sel felaketinde canından ve malından olanların çoğu hep bir ağızdan; “Ne yapalım Allah’tan geldi. Allah’tan gelen her şeye razıyız.” dedikleri zaman kendimi tutamamıştım. Allah bize akıl ve mantık vermiş, sağlam yerleri kullanalım diye.

Sen tut ırmak kenarlarına evlerin yapımına izin ver, sonra ırmakların üzerini alla pulla ört, yetmiyor gibi baraj diye başladığın yeri kapat çöp deposu yap. Tabi ki Rabbim doğanın ihtiyacı olan yağmuru, rüzgârı, fırtınayı verecek. Akan ırmakları kapatırsan Allah da al sana der. Sen aklını kullanmaz isen ben senin cezanı katmerli veririm.

Nerden nereye atladık. Benim başım açık olabilir. Başım açık diye yolumun yanlış olduğuna kimse karar veremez. Başı kapalı diye benden çok daha inançlı olduğuna da kimse hüküm veremez. Örtünmek elbette güzel bir şey. Herkesin kendi öz iradesi. Ama örtüneceksen örtüyü taşıyacaksın. Yok, öyle üstü kapatıp altı açmayacaksın. Kabul edemiyorum arkadaş. Düşünsenize üstünde bedeninin tüm hatlarını belli eden bir giysi üstünde son model bir eşarp ve makyaj.

Son zamanlar da ise çığ gibi bölünerek büyüdük. Mini etek ya da şort giyen cehenneme gidecekse sen nasıl cennete gideceksin. Gerçi şu sıralar cennet kendini üstün kılan erkeklere mahsus bir yer gibi gösteriliyor. Zaten kadına da çok özür dilerim şeytan gözü ile bakılıyor. Bakarken kendilerini dünyaya getiren varlığın kadın olduğu unutuluyor. İçimden bir ses diyor ki; gerçekten Ülkemizde sesi çok fazla çıkmayan din âlimlerimiz var. Tıpkı 500 yıl önce Hristiyan dini korku kültürü ile insanlara para ile satılırken cennet Martın Lutherr’ın verdiği mücadele sonrasında yargıç karşısında; “cehennemi ben satın alıyorum, korkmayın oraya kimseyi almayacağım” demesi ile insanların kendilerine gelmesi gibi. İslam dini paraya dayalı bir din olmadığını Kur’an-ı Kerim’i ehlinden öğrenip mealini kendilerinin okuması gerektiğini ve; “Ben cehennemi satın alıyorum” dese, ne olur? Nasılsa Rabbim kullarının niyetlerine göre vermeyecek mi ödülünü?

O kadar bölündük ki!

Yaz yaz bitmez. Ben diyorum ki kendi akıl ve hür irademiz ile doğruyu, yanlışı başkalarında aramadan önce kendimiz ne kadar doğrunun ya da yanlışın içindeyiz ona bakmalıyız. Başkalarını eleştirmeden önce konuya iyice hâkim olup sonra güzel bir dil ile bilgilendirmeliyiz. Nefes aldığımız dünyayı cehenneme çevirmeden cenneti yaşamalıyız. İsraf ve gösterişten sakınıp hırs, nefret ve yalan duygularımızı öldürmeliyiz. Kadın – erkek ayrımı yapmadan insan olarak değerlendirip çocuklarımıza sahip çıkmalıyız. Günahlarımız ile sevaplarımız ile yaşadığımız güzelliklerin tadına varmalıyız derken Mevlana’nın 7 öğüdü gibi olalım.

1-Cömertlik ve yardım etmede akarsu gibi ol.

2-Şefkat ve merhamette güneş gibi ol.

3-Başkalırının kusurunu örtmede gece gibi ol.

4-Hiddet ve asabiyette ölü gibi ol.

5-Tevazu ve alçak gönüllülükte toprak gibi ol.

6-Hoşgörülükte deniz gibi ol.

7-Ya olduğun gibi görün ya göründüğün gibi ol.

Sosyal Medyada Paylaşın:

Düşüncelerinizi bizimle paylaşırmısınız ?