ALLAH’A YAKIN OLANLAR KİMLERDİR?

ALLAH’A YAKIN OLANLAR KİMLERDİR?

Peygamber Efendimiz Muhammed Mustafa (s.a.v.) “İçinizde en hayırlınız Kur’an’ı öğrenen ve öğretendir” buyurmuşlar.

Kur’an’ı Kerim-i, tecvitli olarak makamlı bir şekilde okuyanlar değil. Kur’an’ın lafzını ve ruhunu Allah’ın kalbine yazdığı Peygamber Efendimiz Muhammed Mustafa (s.a.v.)  ve sonraki dönemlerdeki Peygamber varisleri olan Devrin Veli İmamları öğretebilir.

A’RÂF-157: “Onlar ki, yanlarındaki Tevrat’ta ve İncil’de yazılı buldukları ümmî, Nebî, Resule tâbî olurlar. Onlara ma’ruf ile (irfanla) emreder, onları münkerden nehyeder ve onlara tayyib olanları (temiz ve güzel olan şeyleri), helâl kılar. Habis olanları (kötü ve pis şeyleri), onlara haram kılar. Ve onların, ağırlıklarını (günahlarını sevaba çevirip, günahlarının ağırlığını) kaldırır. Ve üzerlerindeki zincirleri, (ruhu vücuda bağlayan bağ ve fetih kapısının üzerindeki 7 baklalı altın zincir) kaldırır. Artık onlar, O’na îmân ettiler ve O’na saygı gösterdiler ve O’na yardım ettiler ve O’nunla beraber indirilen Nur’a (Kur’an’ı Kerim’e) tâbî oldular. İşte onlar, onlar felâha (kurtuluşa, cennet mutluluğuna ve dünya mutluluğuna) erenlerdir.”

Peygamber Efendimiz ümmi idi yani okuması ve yazması yoktu. Ama o zaman fasih Arapçası olan ve çok bilgili insanlara Kur’an’ı öğretti. Alın bu ayetleri, nasıl olsa siz arapça okuma ve yazma biliyorsunuz siz kendi kendinize öğrenin ve yaşayın demedi. Bu günkü Peygamber varisi olan vekil devrin imamına ama sen arapça bilmiyorsun, Kur’an’ı tecvitli okuyamıyorsun diyenlere duyurulur. Sizler demek ki Peygamberimiz zamanında yaşamış olsaydınız Peygamber Efendimizin de okuma ve yazması olmadığı için ona da türlü iftiralar atarak faydasız ilimlerinizle onu yalanlardınız.

ANKEBÛT-48: “Ve sen, bundan önce kitap okumadın. Ve sen, O’nu elinle de yazmıyorsun. Öyle olsaydı, batılda olanlar (boş konuşanlar) elbette şüphe ederlerdi.”

Peygamber Efendimiz Muhammed Mustafa (s.a.v.) ümmîydi. Kitap okumadı. Okuması mümkün değildi. Eğer kitap okumuş olsaydı boş konuşanlar elbette şüphe ederlerdi ve “bu, kitaplar okumuş, öğrenmiş kitaplardan, bize de yutturmaya çalışıyor” derlerdi.

Allah’ü Tealâ, Kuran’ı Kerim’i Peygamber Efendimiz Muhammed Mustafa (s.a.v.)’e indirdiğinin en bariz ifadesini kullanmış: “Okuma yazma da bilmiyorsun, evvelce kitap da okumadın, bunların hepsini biz, sana öğretiyoruz.” diyor.

Ve Kuran’ı Kerim’in esasları, öğrettiği her şey evvelki peygamberlerin söylediği ile tamamen aynıdır. Burada Peygamber Efendimiz (S.A.V)’in bilmesine imkân olmayan husus Şura Suresi’nin 13. ayet-i kerimesinde son derece net olarak anlatılıyor. (Şura 13)

Allah’ü Tealâ tek bir şeriat koymuş. Bütün insanlık tarihi boyunca ikinci bir şeriatı hiç oluşturmamış. Bütün insanları da sadece o şeriata yaşayabilecek olan hanif dîninin özellikleriyle yaratmış. Yalnız hanif dînini yaşayabilecek özellikte insan ve her zaman kayyum olan; Hz. İbrahim’in, Hz. Musa’nın, Hz. İsa’nın, Hz. Muhammed Mustafa (S.A.V)’in hanif dîni…

Ama Allah’ü Tealâ Kur’an’ı  Kerim-i Peygamberimizin kalbine vahiy meleği mürşidi Cebrail (A.S) vasıtası ile kalbine indirdi. Ve Kur’an’ı Kerim-i Peygamberimize Allah açıkladı.

BAKARA-97: “Kim Cibril’e düşman oldu ise (ona) de ki: “Hâlbuki muhakkak ki o (Cebrail a.s), onların ellerindeki (kitapları) tasdik eden O (Kur’an’ı), Allah’ın izniyle, mü’minlere bir hidayet (rehberi) ve müjde olarak senin kalbine indirdi.”

Allah’ın indirdiği Kur’an’ı Kerim’i, Peygamber Efendimiz (S.A.V)’in kalbine Cebrail (A.S) yerleştirmiştir. Cebrail (A.S), Allahütealâ’nın her istikamette gönderdiği dört büyük melekten bir tanesidir. Görevi, bu tarzdaki elçilikleri gerçekleştirmektir; bütün Peygamberlere, Nebîlere mürşitlik etmektir. Cebrail (A.S), bütün peygamberlerin yakınıdır. Allah’ü Teâlâ buyuruyor ki: “O peygamberlerimizi Cebrail (A.S)’la dost kıldık; Cebrail (A.S)’ı onlara yardımcı gönderdik, dost gönderdik, öğretici gönderdik.”

Peygamberler ve melekler arasında üstünlük nişanesi ve öğretim işaretleri birbirinden farklı iki mânâ taşır. Allahütealâ, melekleri, cinleri, şeytanları, canlıları, cansızları hepsini Âdem (A.S)’a secde ettirmiştir.

Bunun mânâsı insanın üstün olduğunu anlatmaktır. Fakat insanların en üstünü olan Nebîlere, bir meleği mürşid tayin etmiştir. Allah’ın katında Nebîlerden üstün olmayan ama muhtevasında onlara öğretebileceği çok şeyler bulunan melekler… İşte özellikle öğretim açısından devreye giren Cebrail (A.S)’dır. İnsanoğlu, bütün meleklerden daima üstün standartlarda yaratılmıştır. Allahütealâ’nın indinde o, nefsiyle mücadeleyi kazandığı takdirde meleklerden üstün olacak; kazanmadığı takdirde hayvanlardan daha düşük seviyede kabul edilecektir. Hayvanlar, cehennemde cezalandırılmıyor ama insanlar cezalandırılıyor.

ŞUARÂ-193: “Nezele bihir rûhul emîn(emînu). O’nu, Ruh’ûl Emin (Cebrail A.S) indirdi.

Cebrail (A.S), muhakkak ki Allahütealâ’nın Resul’üydü. Ve risaletin gerektirdiğini gerçekleştirdi. Allah’ın indirdiği Allah’ın Kur’an’ı Kerim’ini Peygamber Efendimiz (S.A.V)’in kalbine nakşetti.

ŞUARÂ-194: “Alâ kalbike li tekûne minel munzirîn(munzirîne). Nezirlerden (uyaranlardan) olman için senin kalbine.

OLAYIN BAŞLADIĞI NOKTAYI HATIRLAYALIM

Hira Dağı’ndaki Nur Mağarası’nda Peygamber Efendimiz Muhammed Mustafa (S.A.V) her seneki gibi 30 veya 40 gün bütün insanlardan çekilip itikâfa girmişti. Orada Cebrail (A.S) beyaz elbiselerle insan şeklinde temessül ederek göründü. O’na doğru bir adım attı. “Oku!” dedi.

Peygamber Efendimiz Muhammed Mustafa (S.A.V) “Okuma yazma bilmiyorum.” dedi. Bir adım daha attı. İkinci adımında da “Oku!” dedi. Aynı cevabı aldı. Üçüncü adımında Peygamber Efendimiz (S.A.V)’e ulaştı. İnsan hüviyetinde görünmüştü, kollarıyla onu sımsıkı sardı ve “Rabbinin, Allah’ın İsmi’yle oku” dedi. Allah’ın cereyanı önce Cebrail (A.S)’a ulaştı. Onun vasıtasıyla Peygamber Efendimiz (S.A.V)’e geçti. İkisi birden şiddetle sarsıldılar.

Peygamber Efendimiz Muhammed Mustafa (S.A.V) harfleri hiç öğrenmedi, okuma yazmayı hiç bilmedi. Ama Cebrail (A.S)’ın kalbine indirdiği Kur’an’ı baştan sona kadar ömür boyunca hep okudu, okudu. O aynı zamanda bütün peygamberler gibi ve peygamber olmayan kavimlerdeki Resuller gibi bir nezirdi (uyarıcı).

Nezirler Allah’a ulaşmayı dilemeyenleri uyarırlar, dileyenleri ise müjdelerler.

Kur’an’ı öğretecek olanlar birinci sırada Nebi imamlar, ikinci sırada veli devrin imamları, üçüncü sırada kavim Resulleri ve dördüncü sırada kalbi 19 defa müzeyyen olmuş olan iradesini de Allah’ın teslim alıp zatını göstererek mükâfatlandırdığı ve irşadla görevlendirdiği zikir ehli ulul elbab olan Allah’ın veli mürşidleridir.

Okuma ve yazması olmayan Peygamberimiz Kuran’ı Allah’tan öğrenmiş ve sahabeye öğretip yaşatmıştır. Bu yüzden insanların en hayırlısı Peygamberimiz Muhammed Mustafa (s.a.v)’dir. Ondan sonra ise sahabe-i kiram, tabiin, tebeüttabiin ve bu güne kadar Kur’an’ı Allah’tan öğrenen ve öğretenlerdir. Bu günde yine Peygamberin varisi Devrin Veli İmamı Kur’an’ı Kerim-i Allah’tan öğrenip öğretmektedir. Kuran’ı ancak Allah’tan öğrenenler öğretip yaşatabilir. Çok iyi Arapça ve diğer ilimleri bilenler değil.

Herkes kuranı anlamak, bazıları da yanlış yorumlayıp insanların kafasını karıştırmak peşinde…

Ama Allah’a ulaşmayı dilemeden kuran-ı kerim anlaşılmıyor…

Ben kendimden örnek vereyim; “30 yıl kuran-ı kerim-i okudum. Bir ayetini bile anlamadım. Ne zaman ki Allah’a ulaşmayı diledim. Mürşidimi Hacet Namazı’yla Allah’a sordum ve buldum. Sonrada zikre başladım… Allah’u tealanın izni ile..Efendimizin himmetiyle… Kuran-ı kerim ayetleri bir bir kalbime inmeye başladı. Kimse mürşid yok, Allah’a ulaşmayı dilemek yok demesin.. Kuran’da hepsi mevcut.”

HERKES ALLAH’A YAKIN OLABİLİR Mİ?

– Evet, aslında çok basittir Allah’a dost olabilmek. Bir dileğe bağlıdır. Osmanlı’da Allah dostlarının bir başka ismi de ‘derviş’di. Dervişler Allah dostları olan kişilerdir. Yunus Emre Hazretleri bir Allah dostudur. Mevlâna Hazretleri bir Allah dostudur. Hacı Bektaşi Velî Hazretleri bir Allah dostudur. Sahâbenin hepsi birer Allah dostlarıdır. Ve daha nicelerini sayabiliriz.

Yunus Emre Hazretleri diyor ki: “Dervişlik bir dilektir.” Yani Allah’ın dostu olmak bir dilektir. “Bilene düğün dernektir.”

Allah dostları daima huzur ve mutluluk içinde bir hayatı yaşayanlardır.

Evet. Kadın erkek yaratılan bütün insanlar 3 vücut ve bir serbest irade ile yaratılmışlardır. Ve Allah’ın kendilerine üfürdüğü ruh emanetinin hayattayken sahibi olan Allah’a ulaştırıp teslim eden herkes Allah’ın ermiş evliyasından olur, Allahû Tealâ Allah’a dost olmayı üzerimize farz kılmıştır. Çünkü Allah’a ulaşmayı dilemek ruhun talebidir. Ve Allahû Tealâ da dünya hayatını yaşarken bunu herkesten istiyor. “Allah’a ulaşmayı dileyin” şeklinde ayetlerde bunu üzerimize farz kılmıştır.

Dolayısıyla bir tek dilekle kişi Allah’a dost oluyorsa Allahû Tealâ bütün insanları kadın erkek herkesi kendisine dost olmaya çağırıyor. Serbest iradesi ile rızası ile dünya hayatında Allah’a ulaşmayı kalben dileyen kişi Allah’a dost ve yakın olur.

Nitekim kişi şöyle talepte bulunabilir:

“Ya Rabbim! Sahâbe, Yunus Emre Hz., Hacı Bektaşi Velî Hz. Sana nasıl dost oldularsa ben de Sana dost olmak istiyorum, ben de ruhumu Sana ulaştırmak istiyorum. Ya Rabbim, benim de dileğimi kabul et. Bu dileğimi kalbime nakşet.”

Allah razı olsun. Sevgi ile kalın.

Sosyal Medyada Paylaşın:

Düşüncelerinizi bizimle paylaşırmısınız ?