15 TEMMUZ MİLAT OLUR MU?

15 TEMMUZ MİLAT OLUR MU?

15 Temmuz tarihimizde dönüm noktası oldu. 1960 ve daha sonra yapılan askeri darbe ve muhtıralar bu kadar tehlikeli olmamıştı.

Devlet gücünü ele geçiren ve ordu içersine yerleştirdikleri askeri kanadını kullanan dinci, emperyalizmin maşası FETÖ’nün darbe hareketi, doğrudan Türkiye Cumhuriyeti’nin rejimine yönelikti.

Hedefleri ülkede iç savaş çıkarıp, yönetimi ele geçirmek ve kendi düşüncelerine uygun rejim kurmaktı.

Siyasiler, çoğunluğu oluşturan yurtsever askerler, emniyet güçleri ve vatandaşların işbirliği ile yenilgiye uğratılan darbeciler ülkeye büyük zarar verdiler.

Ekonomik boyutunu bir yana bırakırsak, bir kişinin dahi ölmesi büyük bedeldir.

Olayların başladığının ertesi günü devletin egemen olması toplumu rahatlattı.

Toplumu kutuplaştırıp, gerginleştiren önceki kısır ve basit çekişmeler yerini uzlaşma, birleştirme, aynı şeritte birlikte yürüme anlayışına doğru iteledi.

Ülke insanları neredeyse ortadan bölünmüş, toplumsal barış yok olmuş, birinin acısı diğerinin sevincine dönüşmüştü. Toplum gergin, birinin doğrusu diğerinin yanlışı olarak kabul edilmekte idi.

Cumhurbaşkanı, “…16 Temmuz’u milat haline getirmeliyiz..”

Başbakan “… Demokrasiden taviz vermeyeceğiz.. Hiçbir Kemalist darbeci değildir” diyerek, toplumdaki ayrışmaları ortadan kaldırmaya yönelik söylemlerde bulunmaları genelde bir rahatlatma yarattı.

Cumhurbaşkanının AKP, CHP ve MHP genel başkanları ile bir araya gelerek görüşme yapmaları, birlikte miting düzenlemeleri yıllardır özlenen bir tablo oluşturarak, geleceğe yönelik umutları da beraberinde getirdi.

Darbe girişimine şiddetle karşı çıkan siyasi liderler, “Sen, ben yok. Biz varız. Birlikte Türkiye’yiz.” sloganı ile birliktelik görüntüsü vermeleri büyük bir fırsat olabilir.

AKP binalarına Atatürk posteri asılması, konuşmalarda Nazım Hikmet’ten şiirler okunması ayrı bir güzellik oldu.

Mecliste gurubu bulunan ve altı milyonun üzerinde oy alan HDP bu oluşumun içersine olmalıydı.

Yaşanan olaylar sonucunda görülen, hissedilen herkesin herkese umut vermesiydi.

Sağcı, solcu, sosyalist, Sünni, Alevi ve diğerleri ülkesi adına birlikte hareket ederek aynı hedefe koştular.

Toplumda zirve yapan gerginlik ve aşırı kutuplaşma yumuşamaya dönüşebilir mi?

İyi olan niyetler güven sorununu ortadan kaldırabilir mi?

Fırsat olarak görülüp değerlendirilebilir mi?

Neden olmasın?

Bizler Cumhurbaşkanı, Başbakan, diğer siyasi parti liderlerine güvenmek ve inanmak durumundayız.

Yaşanan olaylar üzerine yapılan konuşmalardan sonra, “ bedeli ağır oldu ancak sonuca ulaştık. Bundan sonrası herkes kendi yoluna..”anlayışını halkımız affetmeyecektir.

Toplumun tamamı tarafından anında karşı çıkılan darbe girişimi yeniden dönüşmeye neden olmalıdır.

Bu durumu, yurttaşlar arasında huzur, barış, hoşgörü, birliktelik, düşünceye saygıyı, kutuplaşmada çok büyük katkıları bulunan siyasilerin söz ve davranışları belirleyecektir.

15 Temmuz akşamından itibaren ki söylem, tutum ve kararlılıkları ülkemiz adına sevindirici olmuştur.

İnsanlara verilen öğütlerin kulak ardı edildiği, önemsenmediği, değerli olduğunun farkına varılmadığı, anlamaları için kötü bir durum ile karşılaşmaları gerektiği, yanlış yolda gitmenin yaşayarak öğrenildiğinin zarar gördüğünde farkına varıldığı, her öğüdü iyi değerlendirmek gerektiği anlamı taşıyan “Bir musibet bin nasihatten iyidir” atasözünün öncelikle siyasetçiler tarafında hatırlanıp, dillendirilmesi umudumuzu artırmaktadır.

Halide Edip ADIVAR der ki, “ Gece en karanlık ve ebedi göründüğü zaman gün ışığı en yakındır. Her gecenin bir sabahı vardır. Kaybetmenin ilk basamağı umutsuzluğa düşmektir”

Sosyal Medyada Paylaşın:
Önceki Yazı
Sonraki Yazı

Düşüncelerinizi bizimle paylaşırmısınız ?