DİKKAT’E ALINMASIN BU MEKTUP ÇÜNKÜ BUNU YAZAN BİR MECZUP

 DİKKAT’E ALINMASIN BU MEKTUP ÇÜNKÜ BUNU YAZAN BİR MECZUP

 

Yeni yıl yaklaşıyor…

Yeni yıl yaklaştıkça benim nedense canım sıkılıyor…

Acaba niye?

Niye durup-dururken içim daralıyor?

Ruhum kararıyor!

Ruhum karardıkça, betim-benzim sararıyor!

Sahi bu sıralar bana ne oluyor?

Halbuki herkes kendi halinde şen-şakrak yeni yıla hazırlanıyor…

Kimi keseceği hindiyi Kars’tan ısmarlıyor…

Kimisi “İçeceğimiz viskinin markası johnny Walker olsun” diyor.

Eh, johnny Walker ismi geçince beni aklıma ABD başkanı Johnson geliyor.

‘Jahnson’ deyince kafamın içini tamamen ABD’li başkanlar işgal ediyor!

Allah, Allah durup-dururken bu ‘işgal’ sözcüğü de nereden çıktı şimdi!

İşgal…

Neyi işgal?

Niçin işgal?

Çeşit-çeşit, biçim-biçim işgal biçimleri var…

Şimdi tıpkı benim beynimin işgal edildiği gibi!

Siyasi işgal!

Askeri işgal!

Ekonomik işgal!

Ticari işgal!

Ticani işgal!

Eğitimi işgal!

Kültürel işgal!

Demokrasiyi işgal!

Topla, tüfekle, bomba ve füzelerle bir ülkeyi veya bölgeyi işgal!

Her yanımız işgal altında…

Şimdi çemberi yarıp da, çık çıkabilirsen bu ‘işgalin’ içinden!

Acaba bu işgallerden kurtulmak için dünyayı yöneten büyüklerimize bir mektup mu yassak, ne etsek acaba?

Belki en azından içimizi işgal eden ruhsal sıkıntıdan kurtarırız kendimizi…

Galiba en iyisi öyle yapmak ve dünyayı yöneten patronlarına şöyle etraflı bir mektup yazmak…

Ancak mektup yazalım yazmasına da, acaba kimleri muhatap alıp ve girişi nasıl yapmalıyız?

Öffff!

Düşündükçe insanın içi daralıyor be!

En iyisi usulüne pek uygun olmasa da, bir yerlerden başlamak dedikten sonra başlıyorum;

“Dünyayı Yöneten ve Yönetmek İsteyen Emperyalizmin Yüksek Katına!”

Bu olmadı galiba, biraz daha güncelleme yaparak girmeliyim;

“Dünyanın En büyük İttifakı olan Küresel Güçler Makamına”

Buda mı olmadı?

Allah, Allah nasıl giriş yapacağız o zaman;

“Ey, dünyanın dört-bir köşesine silahlı demokrasi taşıyan ABD’li Başkan ve Silah Tüccarı büyüklerimiz!”

“Ey, insan hakları sözcüğünü yeri gelince kullanan AB’liği ve onun eksenini dolduran ülkelerin başkanları!”

“Ey, öz ve bencil çıkarları için emperyalizmle işbirliği yapıp, bir avuç mutlu azınlığın keyfi için ülkesini Küresel Sermaye Güçlerine peşkeş çekenler!”

“Ey, insanlıktan nasibini almayarak vicdanı kararan silah tüccarları!”

Şuradan bir çocuk ağlaması geliyor duyuyor musun?

Şu yıkık duvarın dibinde inleyen ve yanına kimselerin yanaşamadığı yaşlı ihtiyarın inlemesi karşısında vicdanının sesini dinleyebiliyor musun?

Bak-bak, iyi bak…

Şu elinde bastonu, yürümeye dermanı olmayan ihtiyar kadına iyi bak!

Duvarın dibinde çocuklarını kanatları arasına alarak saklamaya çalışan o savunmasız kadına iyi bak!

Çevirme gözlerini!

Sende zaten utanma sıkılma yok!

Bombaların yarattığı harabelerden kaçan o yalınayaklı insanların kaçışına ve yüzlerindeki umutsuzluğa ve korkuya iyi bakıverin!

Hele-hele şu kıçında donu, etrafında kimselerin olmadığı o küçücük çocuk gözleriyle kimi arıyor ve niye ağlıyor dersiniz?

Savaş ha!

Bu savaş neyin savaşı?

Bu savaş kimin savaşı?

Etnik kimlik savaşı mı?

Dinlerin üstünlüğü savaşı mı?

Senin mezhep’in kötü, benim mezhep’im iyi savaşı mı?

Sahi bu yapılan savaşlar kimin savaşı?

Bu savaşta akan gözyaşları kimin gözyaşı?

Vay benim gözü bağlanmış ve körebe oynayan toplumum vay!

Vay benim oldum-olası savaşları bitmeyen Orta Doğulum vay!

Demek senin mezhep’ini sen değil, batılılar daha iyi biliyorlar öyle mi?

Sen kendi farklılıklarını, kendi aranda çözmesini beceremiyorsun da, gelip senin sorunlarını -sözüm ona uygar batılılar- batılılar çözecek öyle mi?

Senin coğrafyanda yaşayan insanları her gün bombalayacak ve sonra da kalkıp sana ‘İnsan Hakları’ dersi verecek, sende buna inanacaksın!

‘İnanacaksın’ değil, üstelik inanıyorsun da…

Sen dünyanın çağa uygun yürüyüşünü inkar ve ret edeceksin, sonra da bu dünyanın patronluğunu yapmak isteyen iki yüzlü devletlerin sana ‘demokrasi’ getireceğine inanıyorsun ha?

Vah benim Ortadoğulum vah!

Vah benim bütün peygamberlerin çıktığı coğrafyam vah!

Sen Peygamberlerin ortaya çıktığı coğrafyanın insanı olarak kendi dinini ve mezhep’inin hala ne olduğunu bilmiyor musun da, sana elin oğlu okyanus ötelerinden gelip de, sana senin dinin hakkında bilgilendiriyor ve yön veriyor?

Hı?

Üzerinde düşünmeye değmez mi dersiniz?

O zaman düşünüle…

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Sosyal Medyada Paylaşın:

Düşüncelerinizi bizimle paylaşırmısınız ?