BUGÜN:3 MART 1924 VE GÜNÜN MENÜSÜ BİR KONU- FIKRA VE GÜNÜN GÜLDÜRÜSÜ

BUGÜN:3 MART 1924 VE GÜNÜN MENÜSÜ BİR KONU- FIKRA VE GÜNÜN GÜLDÜRÜSÜ

 

Bugün: 3 Mart

Ancak ben 93 yıl öncenin; 3 Mart 1924 yılına gideceğim.

Ve bu tarihte birçok önemli olaylar olmuş ve birçok güzel şeylerin altına imza atılmış ama ben bunlardan sadece ilgi alanıma girenden üç-beş kelam edeceğim.

Yıl: 3 Mart 1924

“Halifelik Kaldırıldı”

Bu konunun uzmanları, azmanları dururken bizlere söz düşmez!

Onun için bu “Halifelik” konusunu kim anlatacaksa onlar anlatsın!

Yıl: 3 Mart 1924

“Osmanlı Hanedanı mensuplarının yurt-dışına çıkarılmasına ilişkin yasa Mecliste kabul edildi”

Eh, bu konuda üç-beş kelam edecek uzman kalmıştır herhalde!

Bu konuda da yalan-yanlış sözler etmek bize yakışmaz!

Yıl: 3 Mart 1924

“Şer’iye ve Evkaf kaldırıldı ve onun yerine Diyanet kuruldu”

Din eğitiminin doğru-dürüst verilebilmesi ve köşede-bucakta yobaz ve mollaların çoğalmaması için İmam-Hatip Okullarının açılmasına karar verildi.

Günümüzde Yobaz-Mollaların ve birbirinden farklı bin-bir çeşit kılıkta ortalıkta dolaşan Tarikat Liderlerinin olup-olmadığını da sizlerin yorumuna bırakıyorum…

Yıl: 3 Mart 1924

“Tevhid-i Tedrisat Kanunu Çıkarıldı”

Bak bu konuda pek bilimsel olmasa da, üç-beş kelam edebilirim.

En azından kıyıda-köşede, kimin ne yaptığı bilinmeden, herkesin kendi kafasına göre ‘eğitim’ vermesinin önü engellenerek; eğitimde kız-erkek hep bir arada ‘eğitim’ yapılması gerektiğini ve bunun içinde bir an önce ‘Medrese Eğitiminden’ kurtulması gerektiğini, Din Eğitimi görülecekse; bunun mutlaka ayrı bir okulu kurulması gerektiğini ve (Azınlık Okullarının) misyonerlik yapmalarının yasaklanması ve eğer eğitim verecekler ‘adam gibi eğitim’ vermeleri gerektiren ‘Yasalar’ çıkarılmıştır 3 Mart 1924 yılında…

Elbette binlerce yıl ötelerden getirilen bu geleneği birdenbire kapatıp ve onun yerine yarınlara ışık tutacak ‘çağdaş’ kararlar almayı herkes birdenbire kabullenemedi!

Ürktü!

Korktu!

Şaşırdı!

Hatta daha ileri gidenler olup; bu yeniliğe ana-avrat küfredenler bile oldu!

Muhalif duruş gösterip, ölümüne savaş açanlar oldu!

Ama bu kararı alanlar asla geri adım atmayıp dimdik durdu!

Ve o tarihten sonra ağır-ağır ve kaplumbağa yürüyüşü biçiminde de olsa sadece erkeklere sağlanan eğitim-öğretim hakkı kızlara da verilip, yavaş-yavaş Anadolu’nun o tarihe kadar gidilmemiş yerlerine gitmek için yola girildi!

Birbirine asla yaklaştırılmak istenmeyen kız-erkek o tarihten sonra (alışkanlıkları terk etmekte zorlanılsa da)bir arada okumaya başladı.

Yani zaman içinde Haremlik-Selamlık kaldırıldı…

Cins, ırk, dil,din ayrımı yapmadan hep birlikte yürümeye karar alındı.

Bugünkü tarih itibariyle nereye kadar varıldı; sakın bana sormayın vallahi orasını ben bilemiyorum!

Onun için ben sizi en iyisi anlatmaya söz verdiğim günün güldürüsü ile baş-başa bırakayım;

GÜNÜN GÜLDÜRÜSÜ:

Yirmi yaşlarında bir genç Caddede gezerken acıkmış ve bir lüks Lokantanın vitrininde şu ilanı görüyor;

“Yemeği siz yiyin, hesabı sizin torununuz ödesin.”

Acıkan genç delikanlının bu çok hoşuna gidiyor ve dalıyor içeri ve ne olur-ne olmaz diyerek tekrar soruyor:

“Gerçekten yediğim yemeğin parasını, yıllar sonra torunumdan mı alacaksınız?”

“Evet” der lokantanın sahibi.

Bunun üzerine genç adam patlayıncaya-tıksırıncaya kadar yer-içer ve elini-kolunu sallayarak dışarı çıkmak isterken de lokantacı genç adamı durdurarak kendisine bir hesap pusulası uzatır. Ve pusulanın üzerinde “200 Milyon” yazmaktadır.

Genç adam: “Hani parayı benden almayacaktınız da, torunum ödeyecekti”

Lokantacı: “Tamam. Bugün yediklerinizi tonunuzdan alacağız. Ancak bu dedenizin hesabı!”

(Acaba bizlerde dedelerimizin hesabını ödedik ve gelecekte bizlerin torunları da bizim hesabımızı ödeyecekler mi ne dersiniz?”

GÜNÜN ŞİİRİ; (Ahmed Arif’ten olsun) Anadolu

Beşikler vermişim Nuh’a

Salıncaklar, hamaklar,

Havva Ana’n dünkü çocuk sayılır,

Anadoluyum ben,

Tanıyor musun ?

Utanırım,

Utanırım fıkaralıktan,

Ele, güne karşı çıplak…

Üşür fidelerim,

Harmanım kesat.

Kardeşliğin, çalışmanın,

Beraberliğin,

Atom güllerinin katmer açtığı,

Şairlerin, bilginlerin dünyalarında,

Kalmışım bir başıma,

Bir başıma ve uzak.

Biliyor musun ?

Binlerce yıl sağılmışım,

Korkunç atlılarıyla parçalamışlar

Nazlı, seher-sabah uykularımı

Hükümdarlar, saldırganlar, haydutlar,

Haraç salmışlar üstüme.

Ne İskender takmışım,

Ne şah ne sultan

Göçüp gitmişler, gölgesiz!

Selam etmişim dostuma

Ve dayatmışım…

Görüyor musun ?

Nasıl severim bir bilsen.

Köroğlu’yu,

Karayılanı,

Meçhul Askeri…

Sonra Pir Sultanı ve Bedrettini.

Sonra kalem yazmaz,

Bir nice sevda…

Bir bilsen,

Onlar beni nasıl severdi.

Bir bilsen, Urfa’da kurşun atanı

Minareden, barikattan,

Selvi dalından,

Ölüme nasıl gülerdi.

Bilmeni mutlak isterim,

Duyuyor musun ?

Öyle yıkma kendini,

Öyle mahzun, öyle garip…

Nerede olursan ol,

İçerde, dışarda, derste, sırada,

Yürü üstüne – üstüne,

Tükür yüzüne celladın,

Fırsatçının, fesatçının, hayının…

Dayan kitap ile

Dayan iş ile.

Sosyal Medyada Paylaşın:

Düşüncelerinizi bizimle paylaşırmısınız ?