BAZI YAYLA EVLERİ YIKILIYORMUŞ EVİ YIKILANLAR DA ÜZÜLÜYORMUŞ

BAZI YAYLA EVLERİ YIKILIYORMUŞ EVİ YIKILANLAR DA ÜZÜLÜYORMUŞ

Eeee, şimdi ben;
“Eninde-sonunda olacağı buydu” desem.
Diyecekler ki;
“Yahu hocam, evimiz-barkımız başımıza yıkılırken; kalkıp birde sen yaramıza tuz basma” diyecekler…
Ve şimdi ben yine kalkıp desem ki;
“İkinci dünya savaşı yıllarında Almanya’da yaşanan katliamlar ve tutuklamalar sürecinde bir papaz sıra kendilerine gelince tarihin sayfalarında kalsın diye şöyle bir şiirsel not düşmüş;
“Önce Yahudiler için geldiler
Sesimi çıkarmadım;
Çünkü ben Yahudi değildim…
Sonra komünistler için geldiler
Sesimi çıkarmadım;
Çünkü ben komünist değildim…
Sonra sendikacılar için geldiler
Sesimi çıkarmadım;
Çünkü ben sendikacı değildim…
Sonra benim için geldiler;
Ve artık ses çıkaracak kimse kalmamıştı…”
Eeeeeee?
Ne dersiniz;
Bu dizeler birazda benim güzel ülkemin, güzel insanlarının tutum ve davranış biçimini anlatmıyor mu?
Sanki bana birazcık anlatıyor gibi geliyor da!
Durun bakalım, üstelik bu daha başlangıç…
Siz bundan sonra gelişecek olayları ve ardıl yıllarda ardı-ardına yaşanacak kıyamet günleri gelmedi daha!…
Hani bilenler biliyor da, bilmeyenler için söyleyecek olursak;
Doğu Karadeniz Bölgesinde “Yayla ve Dağ Turizmi” hareketliliği “Kümbet Yayla Şenlikleriyle” başlamış olup ve 1992 yılında ise; Ordu-Giresun-Trabzon-Rize ve Gümüşhane” illerinin önemli yaylaları “Yayla ve Dağ Turizm Alanı” olarak ilan edilmişti…
Giresun-Dereli ilçesi yaylalarından ise;
Bektaş-Kulakkaya ve Kümbet yerleşkeleri ve çeperleri ‘Turizm alanı’ olarak ilan edilmiştir…
Şimdiiiiiiii!…
Giresun’da üç yaylanın ‘turizm kapsamına’ alınan tarihi bir kez daha tekrarlamak istiyorum; (aslında 1991 yılında başlıyor da) ben 1992 yılında ‘üç yayla yerleşkesinin’ turizm alanı olarak ilan edildiğini ve bizzat devletin plan ve programlamasıyla doğaya uygun evler, tesisler ve üsler yapılacağını biliyor ve bekliyorduk.
Yıl: 2018
Aradan tamı-tamına 26 yıl geçmiş…
26 yıl önce doğan bir çocuk, bugün tam 26 yaşına gelmiş…
Ama 26 yıldır -devlet tarafından- turizm adına ne bir ev yapılmış, ne bir tesisin temeli atılmış ve nede bir kazık çakılmış…
Ancak ne zaman vatandaş -kendi gücü ve kuvvetiyle- bir şeyler yapmaya başlamış; o da çok zaman geçmeden başına yıkılmış!
Eğer (hafızam beni yanıltmıyorsa) Kümbet-Kulakkaya ve Bektaş Yayla Yerleşkelerinin ‘turizm statüsüne’ alındığı 1992 tarihinden bu yana -yaylaların kullanımı üzerine- tam üç kez “Yaylaklar ve Yaylalar” yasası ve yönetmenliği çıkarıldı…
Yani kısaca demem o ki; 26 yıldır ‘yaylacılık’ yapan yöre insanı “yaylalarımız bir an önce turizm tesislerine kavuşacak ve bizlerde ufak-tefek üretim biçiminin içinde olacağız” diye bekleyip duruyordu…
Ve büyük umutlarla beklediği içindir de; dişinden-tırnağından artırıp ‘dede ocağı’ yaylalarında başına derme-çatma bir ‘Kulübe’ veya (yöre diliyle söyleyecek olursak) bir ‘Kelif’ yaptırıyor…
Eeeeeeeee, sonra?
Daha sonrası da; büyük yerden gelen emirlerle yaptığı kulübeler başına yıkılıyor!
Ama bu arada söylemeden de edemeyeceğim; “evi yıkılanlar da bunu hak etmiyor değil; ediyor…”
Niye ediyor?
Niye ‘edip-etmediğini’de artık varsın onlar düşünsün!
Yine yanılmıyorsam eğer 1999 yılı falandı…
O zamanki il valimizde Erhan Tanju idi…
Dönemin valisi -çıkarılan yasa gereği- ilk kez iş makinelerini ve dozeri Kümbet-Aymaç mevkinde bulunan ve Kurtulmuş Yaylası sakinlerinden Halil dayının evi ile gariban bir kadının evini yıkmıştı da, daha sonra yapılan rica ve minnetlerle yıkımdan vazgeçilmişti…
Şimdi de kiminiz bu yaşanan olaylara üzülerek ve kiminiz de yine sohbet fazla uzadı diye canınız sıkılmaya başladı öyle değil mi?
Tamam o zaman…
Mümkün olduğu kadar özetleyerek sonlandırmak istiyorum…
Giresun Yaylaları 1992 yılında turizm yolculuğuna başladı…
Bu süre içerisinde tam üç kez ‘yaylalar yasası’ çıkartıldı….
Ve bu süre içerisinde parası olanlar küçükte olsa kendilerine ufak-tefek villamsı evler yaptırdı…
İl Özel İdaresi (dönemin valisi rahmetli Ali Haydan öncülüğünde) Koçkayası’na Turizm Tesisleri yaptırdı…
Ancak yapılan bir ihaleyle tesisleri -siyaset’en arkası güçlü olan- birilerine kaptırdı!
Dededen-babadan yeri mülkü olanlarda; başına derme-çatma bir ev yaptırmaya kalktı, onu da boldizerlerle iş makineleri yıktı!
Şimdi ben (kendimce) kendi-kendime düşünüyorum da; açıkçası işin içinden çıkamıyorum…
Şöyle ki; yıkılan ‘yayla evlerinin’ başına gelen felaket, 31 Aralık 2017 yılından sonra yapılan evlerin yıkımına karar verilmiş ve o evler yıkılıyormuş…
Siz nasıl düşünürsünüz onu bilemem ama; ben şu hınzırlığı düşünmeden edemiyorum;
“Niye 31 Aralık 2017 tarihinde sonra yapılan evler yıkılıyor da, bu tarihten bir yıl önceki evlere dokunulmuyor?”
Birde şöyle düşünmekten kendimi geri alamıyorum;
“Yahu bu evler -gecekondu evleri- gibi bir gecede yapılmadı ya. En az birkaç ay veya bir yıl sürdü. Neden o zaman bir yetkili uyarmadı bu ev yapanları?”
Salt zarar vermek için pusuya mı yatmışlardı yoksa?
Aaaahhh, aahh!
Nasıl düşünürsen düşün, hani “..oktur işin” demişler ya…
İşte o hesap, ben bir türlü çıkamıyorum patinaj yaptığım yerden!
Şimdi diyeceksiniz ki; “Eeeee, şimdi ne olacak?”
Bana soracak olursanız; hiçbir şey olmayacak…
Tıpkı şırıl-şırıl, gürül-gürül akan derelerimiz elimizden alınırken hiçbir şey yapamadığımız gibi…
Tıpkı yeraltı zenginliklerimizi birileri, birilerinin aracılığı ile alıp- satarken hiç birimizin ‘kılı kıpırdamadığı’ gibi!
Tıpkı yaylalarımız (çeşitli öyküler uydurarak) Arabistan şeyhlerine satılırken hiç kimsenin ‘gıkını çıkarmadığı’ gibi!
Bu konuda da biraz ve birkaç gün şamatası ve gürültüsü yapılır ve daha sonra da rafa kaldırılır!
Bana inanmıyorsanız, siz takipçisi olunuz…
Üzülmedim ve üzerinde düşünmedim dersem yalan olur…
Ama ben ne yapabilirim ki…
Zaten adımız çıkmış dokuza, inmez sekize!
Ne diyebilirim ki;
Birazda mağdur olanlar bir araya gelmeyi ve birlikte düşünmeyi öğrensinler…
Ve Alman papazının düştüğü duruma düşmesinler!

Sosyal Medyada Paylaşın:

Düşüncelerinizi bizimle paylaşırmısınız ?