BİZLER ARENA DEĞİL, İŞ VE AŞ İSTİYORUZ…

BİZLER ARENA DEĞİL, İŞ VE AŞ İSTİYORUZ…

24 Haziran 2018 seçimleri öncesinde yaşanan olaylar tarihe not düşmek adına zihinlerden asla silinmemelidir, unutulmamalıdır. Söz konusu seçimin propağandası sırasında gerek iktidar partisinin, gerekse muhalefet partilerinin söylemleri ve tavırları bu günlerde ülkemizde yaşanan üzücü olaylar ile yakından ilgilidir. Bu bağlamda paramızın % 40-45 bandında devalüe edilmesini ve neticede Cumhuriyet tarihimizin en acımasız zamlarını anlayabilmek bu nedenle mühimdir.
Saadet Partisi Genel Başkanı Muhterem Temel KARAMOLLAOĞLU beyefendinin bu süreçte söylediklerini insanlarımızın çoğu anlayamadı veya anlamak istemedi. Bu gün gelinen noktayı o günlerde açık ve net olarak, ayan-beyan anlatan Bilge Başkanın dediği yere gelmiş olmamızı inkâr edebilecek insan ne iktidar kanadında mevcuttur, ne de muhalefet cephesinde mevcuttur.
Bir TV kanalının canlı yayınında mealen diyordu ki Bilge Başkan; Hükümetin yaptığı yatırımlar istihdama, üretime ve ihracata yönelik değildir; tüketime ve israfa yöneliktir. Bu yatırımlar kısa vadede rahatlık sağlar, hayatı kolaylaştırır, ama uzun vadede ülke ve millet yararına olmaz. Biz iktidara gelirsek bu tür yatırımların çoğunu durduracağız, ülkemizin parasını betona ve asfalta harcamak yerine, üretime dönük yatırımlara yönlendireceğiz. Daha sonra üretimden ve ihracattan elde edilen gelirler ile söz konusu yatırımları gerçekleştireceğiz….”
O günlerde bu sözler bazı etkili ve yetkililer tarafından insafsızca, edepsizce, hayasızca ve ahlaksızca “vatana ihanet, cahillik, ajanlık” olarak kamu oyuna lanse edildi. Temel Beyin Muhtereme eşinin İngiliz asıllı olması dahi istismara uğradı. Hatta Temel Bey, “İngiliz Temel” yakıştırması ile, vatan haini olmakla itham edildi. Gün geçti, devran döndü, denizin suyu bitti, “urbada su kalmadı” denildi, ve sadece 3 ay sonra, bu suçlamaları yapanlar şimdi aynı noktaya geldiler; “ihaleleri bitmiş dahi olsa tüm yatırımları durdurduk” demek zorunda kaldılar. Ba’de harab-ul Basra…
Har vurup harman savurmak deyimini zihinlerimize ilmik ilmik nakşedercesine, şehirlere yapılan gösterişe yönelik, lüx, şatafatlı, görkemli, güya itibar artırmaya matuf, hesapsız-kitapsız sözde yatırımlar, arenalar, israf derecesini fersah fersah aşan harcamalar, masraflar millet olarak iflas etme noktasına gelmemize vesile oldu.
Aslında kalkınmak, kendine yetmek, hatta zengin olmak için ekonominin kitabını yeniden yazmaya, yeni yeni kurallar bulmaya ihtiyaç yoktur. Bu işin dünya çapında yaşanmış örnekleri mevcuttur, bin yıllık tarihimiz bu işin yol ve yöntemleri ile doludur. Hamdolsun ülkemizin ekonomisini anlamak için iyi veya kötü bir ekonomist olmak dahi gerekmiyor, sıradan vatandaş da bu işi biliyor.
Hem yerel olması, hem de müşahhas olması bakımından ilginç ve çok basit bir misal ile hadiseye ışık tutmak istiyorum. Giresunlular olarak bizim bir “17 Eylül Stadımız” mevcuttur. Netice itibarıyla Giresun sporumuz bu stadyumda takriben yılda 18 veya 20 maç oynamaktadır. Söz konusu stadyum 13 bin kişilik olsa ne olur, 18 veya 20 bin kişilik olsa ne olur?
Mevcut stadımız var iken yaklaşık 200 milyon TL. verip daha büyük, ya da daha güzel başka bir stadyum yapmak hangi derdimize deva, hangi hastalığımıza şifa olacaktır insanlar. Türkiye şartlarında 10 milyon lira ile 700-800 kişinin istihdam edilebileceği fabrikalar kurmak mümkündür. Stada harcanan 200 milyon ile merkez ve bağlı ilçelerimize en az 20 adet Fındık Entegre Tesisleri, Çikolata Fabrikaları kurulsa, bu fabrikalarda 14-15 bin insanımız istihdam edilse günah mı olurdu?
Bu tesislerde çalışacak olan 15 bin işçi aile fertleriyle beraber 70-75 bin kişi demektir. Bu işten istifade edecekleri de sayarsanız bu rakam 300-350 binleri bulurdu. Zaten Giresun’un nüfusu da 400 küsur bin kişi değil midir?
Bu uygulama ile işsizlik sorunumuzu çözerdik, 10-12 liraya elden çıkardığımız fındığımızı işler mamul madde olarak satar ve bu işten en az 4-5 milyar dolar gelir elde edebilirdik. Uzun sözün kısası, ey idareciler, ey etkili ve yetkili kişiler, bizler önce daha büyük, daha şatafatlı, daha görkemli veya daha muntazam stadyum değil, daha fazla insanımızın istihdam edilebileceği, üretimimizi artıracak, ihracata ve kalkınmamıza etki edebilecek fabrikalar, atölyeler, sanayi tesisleri istiyoruz, iş ve aş istiyoruz. Millet olarak huzur ve güvenimiz, barış ve kardeşliğimiz buna bağlıdır. Geleceğimiz ancak bu şekilde güvenceye alınabilir. Spor, stadyum, kültür-sanat, seyahat, eğlence vs. daha sonraki işler, öyle değil midir?
Bizler vatandaş olarak sizlerden imkansızı istemiyoruz, lüks bir hayat, saraylar, villalar, yatlar, katlar, tomar tomar paralar istemiyoruz. Bizler siz idarecilerimizden sadece insan onur ve haysiyetine yakışır bir hayat yaşamamız için üzerinize düşenleri yapmanızı talep ediyoruz. O makamlarda arz-ı endam eden etkili ve yetkili kişiler olarak sizin aslî göreviniz ve vazifeniz bu değil midir?
Selâm ve dua ile…

Sosyal Medyada Paylaşın:

Düşüncelerinizi bizimle paylaşırmısınız ?