Rabbine Kul Olmayan, Nefsine Köle Olur…

Rabbine Kul Olmayan, Nefsine Köle Olur…

“İnsan ne için yaratıldı” sualinin cevabını Kur’ân-ı Kerim’de aradığımızda; Allahû Tealâ’nın sonsuz sevgisinin bir tezahürü olan insan mahlûkunu bir tek hedefe, Allah’a kul olmak hedefine dayalı olarak yarattığını görürüz.

Öyle ki insanı yeryüzünün halifesi olarak yaratan Allahû Tealâ, yerde ve gökte ve her ikisinin arasında ne varsa hepsini bu en sevgili mahlûkunun emrine musahhar kılmıştır.

CASİYE 13; “Ve göklerde ve yerde olanların hepsini kendinden (bir lütuf olarak) size musahhar (emre amade) kıldı. Muhakkak ki bunda, tefekkür eden bir kavim için mutlaka âyetler (ibretler) vardır.”

KUL OLMAK NE DEMEKTİR?

Kur’ân-ı Kerim standartlarına göre iki gurup insan vardır:

  1. Allah’a kul olanlar
  2. Şeytana kul olanlar

Bütün insanlar dalâlet standartlarında dünya hayatına gelirler ve akıl baliğ oldukları noktada serbest iradeleri ile bir seçim yapmak durumundadırlar. Kişi bu noktada ya Allah’a kul olmayı seçecek ve kendisi için vaaz edilmiş 7 safha ve 4 teslimden ibaret olan teslim dîninin (İslâm) hükümlerini yerine getirecek, ya da Allah’a kul olmayı dilemeyecek ve hayatı boyunca şeytanın kulu olarak kalacaktır. Hiç kimse için üçüncü bir alternatif yoktur. Kişi ya Allah’ın kuludur, ya da şeytanın.

Kur’ân-ı Kerim’e göre kişiyi şeytanın kulu ya da Allah’ın kulu kılan bir tek ayıraç vardır:   Allah’ın Allah’a ulaşma davetine icabet etmek ya da etmemek.

  • Kim Allah’a ulaşmayı dilemişse o, şeytanın kulu olmaktan kendisini kurtarmış Allah’ın kulu olmuştur.
  • Kim Allah’a ulaşmayı dilememişse o, şeytanın kuludur.

Kaldı ki Allah’a ulaşmayı dilemedikçe hiç kimsenin îmânı onu kurtuluşa erdiremeyecek, şeytana kul olmaktan kişiyi kurtaramayacaktır.

SECDE-29: “De ki: “Fetih günü, kâfir olanlara (Allah`a ulaşmayı dilemeyenlere) îmânları bir fayda vermez ve onlara süre verilmez.”

Kur’ân-ı Kerim’e göre sadece Allah’a münîb olanlar; yani Allah’a yönelenler, şeytana kul olmaktan kurtulup Allah’a kul olanlardır.

Ezelî ve ebedî tek dîn olan babamız Hz. İbrâhîm’in hanif dîninin (Arapça adıyla İslâm) temeli hidayettir. Ve Kur’ân-ı Kerim’e göre hidayet, Allah’a ulaşmaktır. Hidayete adım atmanın şartı ise mutlak surette Allah’a ulaşmayı dilemektir. Kişiyi şeytana kul olmaktan kurtaran bu dilek, Allah’a yönelmeyi ifade eder ve hepimizin üzerine farz kılınmıştır.

RÛM-31: “O`na (Allah`a) yönelin (Allah`a ulaşmayı dileyin) ve O`na karşı takva sahibi olun. Ve namazı ikame edin (namaz kılın). Ve (böylece) müşriklerden olmayın.”

Kim Allah’a münîb olmuşsa, Zumer Suresinin 17.âyet-i kerimesi gereğince o, şeytana kul olmaktan kurtulup Allah’a kul olmuştur.

 

ALLAH`A DÖNMEYENLER, MUTLULUĞU ASLA YAŞAYAMAYACAK OLAN ZAVALLILARDIR

 

Allahû Tealâ insanları sever, onlara ruhundan üfürmüştür. Allah’ın üfürdüğü ruh, sevginin temel işaretini taşır. Ya Allah’ın tarafındasınız, sevgi dolu bir dünyada yaşarsınız, huzur içinde olursunuz, gerçek anlamda dostlarınız olur seversiniz ve sevilirsiniz. Ya da şeytanın hakîm olduğu bir dünyada yaşarsınız, sevmezsiniz, nefreti, öfkeyi, kızgınlığı, yalancılığı, ikiyüzlülüğü, iftira ve dedikoduyu had safhada yaşarsınız. Nefsinizin bütün afetleri ayaktadır. Şeytanlar, devamlı onları tesir altında tutmaya çalışır. Onlar birbirlerini sevemeyen insanlar olarak yaşarlar.

ALLAH’IN TARAFINDA OLMAK ALLAH’A ULAŞMAYI DİLEMEKLE BAŞLAYAN BİR DAİREYE ADIM ATMAKTIR

 

Allah’a ulaşmayı gerçek anlamda dileyen bir kişinin bu noktadan itibaren mutlu olmaması mümkün değildir. Kişi kalben,“Yarabbi! Ben de ruhumu Sana ulaştırmak istiyorum” derse, dil ile tarifi mümkün olan bir şey çıkar ortaya. Allah kalbinize bakar, o kalp var ya, Allah ile ilişkileri dizayn eden her şeyin bütününü ifade eder. Allah’ı sevip sevmediğinizi nasıl mı kontrol edeceksiniz? Etrafınızdaki insanları seviyorsanız mutlaka Allah’ı da seviyorsunuzdur. Herşey o zaman size de çok güzel görünür. Mutlu ve huzur içinde bir dünya hayatı yaşarsınız sevgili kardeşlerim. Allah için olursanız Allah için yaşarsınız. Allah için herkese kucağınızı açarsınız. Başkaları sizin düşmanınız olabilir, ama siz onlara düşman olamazsınız. Size en büyük kötülükleri edenleri de Allahû Tealâ’nın affetmesi için Allah’a duada bulunursunuz. Peygamber Efendimiz (S.A.V) 14 asır evvel onun karşısında olan bütün zavallılara aynı şeyi söylemiştir, “Yarabbi onları bağışla çünkü onlar bilmiyorlar.”

Allah’ı bilmeyen bir insan, mutluluğu hiçbir zaman bilemez. Onlar için mutluluk mümkün olmayan bir vetiredir. Mutluluğu yaşayabilenler ancak ve sadece Allah’ın dostlarıdır. Kalplerini Allah’a çevirmiş olanlardır. Kalplerini Allah’a döndürmeyen insanlar bir ömür boyunca bu güzelliği hiç yaşayamayacak olan zavallılardır.   Allah’ın dostlarına düşman olanlar boy abdesti alıp, hacet namazıyla Allahû Tealâ’ya sorsalar; Yarabbi bu nice bir kişidir, gerçekten senin dostun mu? diye bunun cevabını almamak mümkün değildir. Mutlaka cevap alınır. O zaman o kişi Allah’ın dostlarına karşı işlediği yanlış davranışları, affettirmek için Allahû Tealâ’ya karşı hemen harekete geçer, sabahlara kadar Allahû Tealâ’ya dua ederler.

O, Allah’a ulaşmayı dilediği için Allah da onun kalbine sevgiyi koymuştur. Allah sevgisi demek, Allah dostlarını da sevmek demektir. Kişi etrafındaki eskiden nefret ettiği insanları sevmeye başlar. Ama ona düşman olanlar çok olur. Bütün Allah’ın dostları şeytanın dostları tarafından sevilmeyecektir.

 

Allahû Tealâ diyor ki “Kim Bana ulaşmayı dilerse Ben onu Kendime ulaştırırım.” Bunun mânâsı o sadece Bana ulaşmayı diler, Ben onun içine mürşid sevgisi veririm, hacet namazını kıldığında mutlaka mürşidini gösteririm. Onun mutlaka mürşidine tâbîyetini sağlarım ve böylece onun ruhu vücudundan ayrılır ve Allah’a doğru yola çıkan kafileye katılır.

O zaman aynı şarkı söylenmeye başlar, “Yarabbi her şey bu kadar güzel miydi bu dünyada? Neden daha evvel böyle bir şeyi bilmedim yaşayamadım, neden bu güzelliği tatmadım. Bunca sene ömrümü beyhude geçirdim Senin güzelliklerini yaşayamadan.”

İşte Allah’ın güzelliklerini yaşayan bir kişi bunları düşünür ve her geçen gün Allah olan ilişkisi biraz daha artar.

 

Sosyal Medyada Paylaşın:

Düşüncelerinizi bizimle paylaşırmısınız ?