Her insan gibi Allah Rasûlü(sav) de vefat etti, bu fani dünyadan ebedi aleme göçtü. Artık bu dünyaya dönmeyecek. Ancak farz-ı muhal bir gün Resûlullah(sav) ansızın ziyaretine gelse ne yaparsın? Bu yazıyı okuyup akşam kafanı yastığa koyunca bu soruyu kendi kendine sor ve cevaplamaya çalış.
Bu kutlu misafir evine misafir olsa neler hissedersin? Ya da O’nu evine misafir edebilir misin? Misafirin Hz. Muhammed’i içeri almadan önce, bazı müstehcen gazeteleri çarçabuk saklayıp yerine duvardan hiç inmeyen ya da ramazan ve bayramlarda inen Kur’an’ı mı koyarsın? Belki de Tv’de uygun olmayan kanal açıktır onu kapatacaksın. Gerekli hazırlıkları yaptıktan sonra onu evine alacaksın ve evinin en güzel köşesinde ağırlayacak, en güzel yatağı hazırlayacak ve en güzel yemekleri ikram edeceksin değil mi? Ama unutma ki O, senin ne yatağına, ne koltuklarına ne perdene-pürdene ne de ikram edeceğin leziz yemeklerine bakacaktır. O, evinde İslâmi bir hava var mı ona bakacak. Evinde namaz kılınıyor mu, oğlun, kızın, gelinin, torunun namaz kılıyor mu ona bakacaktır. Evinin kıblesini bilmeyen Müslümanla karşılaştım biliyor musunuz? Yine O, evinde Kur’an okunup, Kur’an’ın ahkâmı yaşanıyor mu ona bakacaktır.
Daha can alıcı bir sual edelim. Allah Rasûlü’nü düğününe davet edebilir misin? Bir düşünsene? Düğününde kadınlar yarı çıplak ve erkeklerle karışık vaziyette vur patlasın çal oynasın vaziyetteler. Ortalık içki kokusundan geçilmiyor. İşte bu düğüne Hz. Muhammed’i de davet edebilir misin? Cevabını merak ediyorum. Cevabın “hayır” olacak büyük bir ihtimalle. O zaman soralım. Bu ortam Allah Rasûlü’nün razı olmayacağı nâhoş, haramların diz boyu olduğu bir ortam ise neden bugün buna rıza gösteriyorsun? Büyük mahkemede bunun hesabının sorulmayacağını mı zannediyorsun? hem seni buna zorlayan kanun mu var? Efendim zaman böyle, gençler böyle istiyor..vs savunmaların içi boştur ve bizi büyük mahkemede kurtaramaz.
Ve bu Kutlu Misafir sana namaz kılıyor musun diye sorsa cevabın ne olur? Ya da bu kutlu misafirin sizde kalmasına kaç gün tahammül edersin? Öyle ya sabah sıcak yatağından kalkıp abdest almak ve sabah namazı için mescide gitmek var. Diğer vakit namazlarını düzenli şekilde kılmak var. Bize söylediğin gibi O’na da “sen git namazını kıl gel” mi diyeceksin yoksa? Yine O sende misafirken Kur’an okuma var. Az yeme az uyuma az konuşma var. Kazandığın maldan zekat var. Malından fakir-fukaranın hakkını çıkarmak var. Yalan dedi-kodu vs. yok artık. Elin harama uzanmayacak artık, dilin haram konuşmayacak artık. Eşin ve kızların mütesettire olmak durumundadır. Evine helal lokmadan başkası girmeyecektir artık. Faiz yeme yok artık. Uygunsuz Tv seyretme yok artık. Yarı çıplak kadın resmi basan gazeteyi cebine koyup eve gelme yok artık.
İşte bütün bunları göz önünde bulundurarak iki şey düşünebilirsin. Ya “iyi ki bu kutlu misafir evimize şeref verdi. Bu sayede istikametimiz düzeldi. Koordinatlarımızı düzelttik” diyeceksin, ya da “iyice sıkıldım artık ne zaman gidecek bu misafir” diyeceksin. Halbuki O’nu sevdiğimizi iddia ediyoruz. Gel birlikte bir test edelim kendimizi. Mesela O’nun kaç hadisini ezbere biliyoruz? Ya da O’nun kaç sünnetini hayatımıza tatbik ediyoruz? Yaa! Sıkıldın değil mi? Yaa! Ben Muhammed ümmetiyim demek dil ile olmuyor işte. Bunun bir bedeli var elbet.
Mevlid kandillerinde camilere koşmakla her işi halletmiş olmuyoruz. Kaldı ki Efendimiz’in doğumunu kutlamak dini değil örfidir, kültüreldir. İlk defa Efendimiz’in irtihalinden yaklaşık 350 sene sonra Şii Fatımiler devrinde kutlanmaya başlanmıştır.
Bilelim ki Allah Rasûlünü hayal edip ona abartılı medh-ü senalar etmenin Allah katında bir kıymeti yoktur. Bizden istenen hayal etmek değil onun hayata taşımaktır. Bizden istenen O’nun misyonunu, örnekliğini hayata, çağa taşımaktır. Bu noktada ideal olan ümmetin her bir ferdinin birer “Muhammed” olmasıdır. O’nun yüce ahlakı(Kalem 68/4) hayatımız olmalıdır. Dolayısıyla hayatımız Kur’an olmalı. Zira O’nun ahlakı Kur’an idi.