“NE GARİP”

“NE GARİP”

Ne garip her olayın ardında bir suçlu aradık ve ardından kalemlere sarılıp “suç ve işleyeni” yazdık.

Nedenleri  hep bir ağızdan konuşup rafa kaldırdık.

Eskiye özlemle yola devam ettik. Şöyle bir baktığımızda bir arpa boyu yol alamadığımızı, sap ile samanı harmanladığımız aşikar gün ortasında yerini aldı. Teknoloji canavarı ile büyürken küçüldüğümüzü gördük. Ustalar ömrünü doldurunca yerine bırakacak kalfa, kalfanın elini tutacak çırak bulamadık. Halen tezgahının başında duran  kalfa yetiştiren sayısı azda olsa kalfasının sözünü dinleyen çıraklar sözüm sizden dışarı.

Kendine yeten 5 tarım Ülkesiyiz diyordu ilkokul öğretmenim.

Ne oldu da yetemedik.

Mercimek  Kanada’dan, İtalya’dan pirinç, Çin’den  plastikten üretilmiş kumaşlar vs. Ukrayna Romanya’dan ithal gelinler getirdik. Ve hatta savaşta yaptıkları zulüm ve insanlık dışı hareketleri ile dünyanın gündemine cuk diye oturan Sırplardan ucuz et getirdik.

Köylerimizden önce öğrencileri taşıdık, sonra sağlık personellerini ardından aileleri. Yine de mutlu olamadık. Daha dün tüm Köy okulları ve sağlık evleri cıvıl cıvılken şimdi hepsi harabe ve boş .Hal böyle iken yeniyi unutup eski “Köy enstitülerini” arar olduk. Teknoloji bu olsa gerek. Sonrada mektepli, mektepsiz  “gazeteci” ayrımı yaptık. Aslında hepsinin ana teması yine teknolojinin kazancı “paraya” çıkıyordu. Kendimiz çaldık kendimiz oynadık. Ne demişti Nasrettin hoca “parayı veren düdüğü çalar.”

Galiba hayatı kolaylaştırmak adına tüm değer ve geleneklerimizi yok ediyorduk.

Buğday tarlalarına binalar diktik, fabrika bacalarını kapattık. Sonrada hep birlikte veryansın ettik.

Yok oluyoruz.

Hayır …yok olmak öyle kolay değil. Hala içimizde Çanakkale geçilmez ruhunu yaşatan insanlar var. Hala var.

Eğitimi eğitimlilerle yok ettik.

Ne güzel diyordu bir üniversitenin rektörü. Okuyan ve eğitim alan insanlar her zaman tehlikelidir. Okumayan insandan kimseye zarar gelmez gibi. Bunun gibi bir şeydi. Ben kendi dilimce yazdım. Helal sana rektör dedim. Çok haklısın .Çünkü ;sende bu kafayla yetiştirdiğin öğrencilere zarar veriyorsun.

Bende buradan şehrimin usta habercilerine sesleniyorum. Şöyle bir bakın etrafınıza. İlimizde bulunan ustalar ve çıraklar ne durumda. Var olan Çıraklık okulumuzu gündeme getirin. Bilen bilmeyene anlatsın. STK’lar ne durumda. Çalışmaları nasıl gidiyor. Yaptıkları yardımlar yerini buluyor mu?

Yoksa göstermelik mi?

Ve kusura bakmayın bu kısmı yazmak zorundayım. Gölgemden pardon adımın geçtiği yerden rahatsız olanlar. Rahat olun. Ben sizleri tanımadan öncede vardım hala varım. Yardıma muhtaç ve çaresiz kalanlara yardım elimi uzatmak için herhangi bir makama ihtiyacım yok.18 yaşında başladığım bireysel yardımlarım çok şükür dostlarım sayesinde hala devam ediyor. Rahat olun koltuk merakım yok. En güzel makam “Allah rızası için yapılanlardır.”

İnanıyorum ki bir gün yine aradığımız eski özümüze döneceğiz. Ustalar, kalfalar, çıraklar.  Yine köylerimiz cıvıl cıvıl olacak. Koyunlar ,kuzular çocuk seslerine kavuşacak. Kimse kendini seçilmiş bölgelerin ekolojik tarımı yada girmiş olduğu süper marketler köşesinde “organik” gıda aramayacak. Hala kalfa, çırak yetiştirmek için çırpınan “öğretmenlerimiz” var oldukça. Bu sebeple tüm özverisi ile çıraklık okulunda çırak ve kalfa yetiştiren  öğretmenlerimiz oldukça. Bu konuda fırsat buldukça yaptığı çalışmalarını benimle paylaşan Çıraklık Okulunda öğretmenlik yapan kız kardeşimle gurur duyuyorum.

Gündeme sosyal medya hesabı üzerinden  seslenen malum hanıma verecek olduğum bir cevapla huzur dolu bir hafta sonu diliyorum.

Bir eğlence toplantısında yapmış olduğu canlı yayın esnasında arkadaşlarının “ŞEHİDİMİZ”  var uyarısına aldırış etmeden sarf ettiği sözler  kapak olsun.

“Güya ünlü modacımız” sahi ünlü olmak nasıl bir şey. Sen de ekranlarda boy gösterirken izleyenler sayesinde “ünlü” olmadın mı ?

TSK 100.yılda Türkiye Şehitlerini Anıyor Programının yazarı ve sunucusu Öğretmen Albay Erhan ALTUNOK’ un gözlerden yaş süzülürken anlattığı hikaye.

“Asteğmen  di  Sunay  CİVAN. Tertemiz kalbi vardı. Çiçeği burnunda delikanlıydı. Yıllar yıllar önce mermisi bitene  kadar mehmetcikleri  ile birlikte  savaştı. Şehit olmuştu. Naaş ı hastane ye kaldırıldı.  Ellerinden silahını alamıyorlardı. Sanki parmakları kenetlenmişti. Komutana haber verdiler. Komutanda Sunay’ın elinden silahı alamadı .Tesadüf müdür bilinmez ama sonra Komutanı  SUNAY ‘a görev bitti   “ASKER” diye seslendi “ şehidimize. Şehidimizin  silahına sıkı sıkı kenetlenen elleri  yavaşça çözülüveriyor.”

Ve hala böyle askerlerimiz varken ,yüreğimizde iman oldukça sen de bu evlatları yetiştiren analar, babalar sayesinde ekran başında ünlü olduysan otur kalk dua et.

Evlatlarını “Vatan Aşkı” ile ilk eğitimi evinde veren anne babalar ve yüreği sevgiden geçen tüm öğretmenlerimizin günü kutlu olsun.

Saygı ve sevgilerimle…..

Sosyal Medyada Paylaşın:

Düşüncelerinizi bizimle paylaşırmısınız ?