NAHİYE’YE HALKEVİ KURULUYOR YENİLİKLER BİRBİRİNİ KOVALIYOR |
Merhaba sevgili dostlar,
Merhaba değerli canlar,
Geçtiğimiz hafta yaptığımız ve yarım bıraktığımız ‘arşiv sohbetine’ kaldığımız yerden eklenti yaparak devam etmek istiyorum…
Yıl; 1935-36’lı yıllar
Yer; Dereli Nahiyesi..
Nahiyenin merkez nüfusu yok denecek kadar az…
Kamusal hizmet veren resmi kurumların birçoğu henüz yok…
Hatta Nüfus ve Tapu işlerine;
Aksu deresinin sol tarafında kalan köylere Keşap ilçesi bakıyor…
Sağ tarafında kalan köylere de Giresun merkez işlem yapıyor…
Nahiye merkezinde o tarihlerde;
Çoğu hizmet birimlerinin eksik olduğu bir Naneyi Müdürlüğü binası…(2. görselde görünen)
Bir İlkokul, küçük bir Karakol ve birde kemer köprünün başında camisi vardır…
Yani, kurumsal varlığı ve eti-budu bu kadardır…
Dönem;
Halkevlerinin ülke sathında yayıldığı yıllardır…
Ve takvim yaprakları 1935’li yılları gösterdiğinde -Nahiyede birçok resmi dairelerin olmamasına rağmen- Halkevinin Şubesi açılır…
(2. görselde Nahiye Müdürlüğü binasında tabelası görünen yer)
Nahiyede Halkevleri Şubesi açılınca;
Halkın daha önce görmediği ve bilmediği yeni yolculuklar başlar…
Ve Nahiyenin çalışkan mülki amiri Cemal müdür başka olmak üzere, nahiye ilkokuluna yeni atanmış idealist öğretmen Hamit Güven’le birlikte nahiye halkı ‘yeniliklerle’ tanışır…
Örneğin;
O tarihlerde nahiyede ‘kadın terzisi’ yoktur…
Halkevi Şubesi kurulur-kurulmaz ilk yaptığı şey;
Kadınlardın kendi giysilerini dikmeleri için ‘Terzilik Kursu’ açmak olur….
(1. görselde görülen genç ve yaşlı kadınlar Halkevinin açtığı ‘Terzilik Kursuna katılan kursiyerlerdir.)
Bu araya konu dışı bir not düşmek istiyorum…
Ve sizlerden de görseldeki fotoğrafa bir kez daha bakmanızı rica ediyorum…
Gördüğünüz gibi iki yaşlı kadının ve yaşmaklı iki-üç genç kızın dışındakilerin başları ‘Kurs Eğitimcilerinin’ başı gibi açık…
Tekrar Halkevlerinin yaptığı çalışmalara geri dönecek olursak;
Sohbetini yaptığımız Dereli Nahiyesi o tarihlerde yoksulluğun ‘zenginliğini’ yaşamaktadır…
Ancak, koşullar ne kadar kötü olursa olsun;
Nahiye de yaşayanlar Halkevi sayesinde farklı yenilikler ve değişikliklerle tanışır…
Örneğin;
Nahiye müdürü Cemal Çetin’in ve idealist öğretmen Hamit Güven, Halkevleri programı çerçevesinde, Nahiye Binasının hemen yanına bir ‘Nahiye Parkı’ tanzim ederler… (2. görselde görülüyor)
Park tanzim edilip ve aradan iki yıl geçince de 1937 yılında Atatürk Büstünü bir ‘kaidenin’ üzerine getirip yerleştirilirler…
Halkevlerinin bir ‘Meslek Öğretimi’ çalışması da;
Nahiye de -öğrenmek isteyenlere- Marangoz ve Demircilik Kursu açmıştır…
Ve birçok kişiyi meslek sahibi yapmıştır…
Nahiye müdürlüğünün desteğiyle Halkevinin yaptığı ( o günün yeniliklerini) saymaya devam edersek;
Dereli Nahiyesi, Halkevinin aldığı ‘Bataryalı Radyo’ ile ilk kez o yıllarda tanışmıştır…
Ve ‘Yurt Haberleri’ (ajansı) dinlemek isteyenler, akşamları Halkevinde toplanmıştır…
Hatta ilk kez radyo dinleyenlerden bazıları;
“Bu küçücük kutunun içinden ‘nasıl ses çıkar’ diye şaşırmıştır…
Bazıları ‘bu olsa olsa şeytanın sesidir’ diye günah saymıştır…
Kimileri de bu kadar küçük kutunun içine adam sığar mı diye yadırgamıştır…
Her neyse..
Sözünü ettiğimiz tarihlerde -ülkenin birçok yerinde olmadığı gibi- Dereli Nahiyesinde de elektrik yoktur…
Ancak Halkevleri de buna bir çare bulur…
En azından Nahiye müdürlüğünün bulunduğu alanı aydınlatmak için ağaç direk dikerler;
Direklere gazla yanan fenerler asarlar…
Gece saat; 10.00’a kadar çevreyi aydınlatırlar…
Ve bu ‘aydınlatma’ Milli Bayramlarda gece saat; 11 ve 12’lere kadar devam eder…
Daha önceki sohbet yazılarımda söylemiştim ama…
Bura da bir kez daha tekrarlamak istiyorum;
O yılların en olumsuz ve yoksul koşullarına rağmen Ulusal Bayramlar en güzel kutlanmaya çalışılırdı…
Ve ‘bayramlarda’ halkın bilmediği, görmediği eğlenceli oyunlarla tanıştırılırdı…
Örneğin kuralları pek bilinmese de;
Orta yaş gençlere Ulusal Bayramlarda futbol oynatılırdı…
Yine gençlerden iki ‘Takım’ yapılarak ‘Halat Çekme’ yarışı yaptırılırdı…
Özetleyerek sonlandırırsak;
Sohbetini yaptığımız yılların varlığı ve zenginliği yoksullukmuş…
Yani günümüzde var olan olanakların ve zenginliğin yüzde-biri, ikisi bile yokmuş…
Yokmuş ‘yok’ olmasına da;
Ama o günün ‘kamu görevlilerinde’ görev aşkı varmış…
Görev yaptığı yerlerde ‘hizmet etme aşkı’ kabına sığmaz taşarmış!..
Başka bir tanımlamayla ifade edecek olursak;
O günün idealist kamu görevlileri olumsuzlukları olumluya çevirerek ardında unutulmaz izler bırakmanın felsefesini taşır ve hesabını yaparmış…
Bitirirken;
Gelecek haftaki ‘arşiv sohbetimizde’ buluşmak üzere şimdilik hoş ve esenlik içinde kalınız…