DİNİNİ DEĞİŞTİREN ÖLDÜRÜLÜR MÜ? |
“Dinini değiştireni öldürün. (Buhârî, Cihâd, 149)” şeklinde Hz. Peygamber’e (a.s) nispet edilen bir hadis vardır. Bu hadis, Buhari’de geçmesine rağmen, sahih (gerçek) olamaz; çünkü Kur’an’a aykırıdır. Niçin sahih olamayacağını ayet referanslı olarak kısaca açıklamaya çalışacağım.
Yüce Allah Kur’an’da, tevbe kapısını her zaman açık bırakır ve din değiştirenlerle ilgili dünyevi bir cezadan bahsetmez, aksine uhrevi bir cezadan bahseder: “Şüphesiz ki iman edip sonra inkâr edenler, sonra yine iman edip tekrar inkâr edenler, sonra da inkârlarını artıranlar var ya, Allah işte onları bağışlamayacak ve onları doğru yola ulaştırmayacaktır. (Nisa Suresi, 4/137)”
Bakara Suresi, 2/217. ayette Yüce Allah, dinden dönenlerin cezasının ahirette olacağını bildirir: “Sizden kim dininden döner ve kâfir olarak ölürse, onların işleri dünyada da ahirette de silinir (boşa gider). Onlar ateş halkıdır ve orada ebedî kalıcıdır.”
Yüce Allah, Al-i İmran Suresindeki bir başka ayet grubunda ise din değiştirenler için tevbe kapısını açık bıraktığını, ancak tekrar dine geri dönmeyenlerin ise tevbesinin kabul edilmeyeceğini bildirir.
Ayet grubu şöyledir:
“İman etmelerinden, Elçinin gerçek olduğuna şahit olmalarından ve kendilerine apaçık deliller gelmesinden sonra inkâr eden bir toplumu Allah nasıl doğru yola ulaştırır ki! Allah o zalimler topluluğunu doğru yola ulaştırmaz. İşte onların cezası, şüphesiz ki Allah’ın, meleklerin ve bütün insanların lanetinin onların üzerine olmasıdır. Onlar orada (lanet içinde) ebedî kalıcıdır. Azapları hafifletilmez ve onlara bakılmaz. Ancak bundan sonra tevbe edip kendilerini düzeltenler hariçtir. Şüphesiz ki Allah çok bağışlayandır, çok merhametlidir. İmandan sonra inkâr edip sonra da inkârda ileri gidenlerin tevbeleri asla kabul edilmez. İşte onlar sapkınların ta kendileridir. Şüphesiz ki inkâr edip kâfir olarak ölenler var ya -dünya dolusu altını fidye olarak verse bile- bu fidye hiçbirinden asla kabul edilmeyecektir. Onlar için elem verici bir azap vardır; onların yardımcıları da yoktur. (Al-i İmran Suresi, 3/86—91)”
Ayetlerden de anlaşılacağı üzere dinden dönenlere dünyevi bir ceza yoktur. Yüce Allah cezayı ahiret gününe bırakmıştır.
Fakat burada şunu ayırt etmek gerekir: Dinden dönüp İslam’a ve müslümanlara karşı savaşanlar ayrıdır. Çünkü Yüce Allah, İslam’a ve müslümanlara karşı savaşanlarla savaşılması ve onların öldürülmesini emretmiş; fakat savaş esnasında aşırıya gitmeyi de yasaklamıştır (Bakara Suresi, 2/190-191).
Yüce Allah Kur’an’da, müslümanlara karşı savaş açılmadığı sürece bir insanın öldürülmesini emretmemiştir.
Bu bakımdan Hz. Peygamber’e nispet edilen “Dinini değiştireni öldürün” rivayeti tamamıyla Kur’an’a aykırıdır. Çünkü hüküm vermek sadece Yüce Allah’a aittir: “O kendi hükmüne kimseyi ortak etmez. (Kehf Suresi, 18/26)”
Hz. Peygamber, “O elçi bize atfen bazı sözler uydurmuş olsaydı, bu nedenle elbette onu önce güçlü bir şekilde yakalardık. Sonra da bu nedenle şah (can) damarını keserdik. Hiçbiriniz buna engel de olamazdınız. (Hakka Suresi, 69/44—47)” ayetlerine rağmen Kur’an’a aykırı bir şey asla söyleyemezdi ve söylememiştir.
Hatta Hz. Peygamber’in, dini tebliğ ederken ona uymayanları gördüğünde manevi bir ıstırap ve üzüntü çektiği Kur’an’da şöyle bildirilir: “Onlar iman etmiyor diye neredeyse kendine yazık edeceksin! (Şu’ara Suresi, 26/3; Kehf Suresi, 18/6)
Bir insan manevi bir ıstırap ve üzüntüyü merhametinden dolayı çeker. Hz. Peygamber’in “Dinini değiştireni öldürün” demesi için kindar bir insan olması gerekirdi.
Halbuki Yüce Allah Kur’an’da, Hz. Peygamber’i alemlere rahmet olarak gönderdiğini söyler (Enbiya Suresi, 21/107). Alemlere rahmet olarak gönderilen bir peygamber Yüce Allah’ın merhamet sıfatını taşır ve yansıtır.
Ayrıca Kur’an’da, Hz. Peygamber’in yüce bir ahlak üzere olduğu da bildirilir (Kalem Suresi, 68/4). Hz. Peygamber’in üzerine olduğu bu ahlak şüphesiz ki Kur’an ahlakıdır ve Kur’an insanı kaybetmeye değil, kazanmaya odaklıdır. Bu yüzden Hz. Peygamber’in de bu çizginin dışında olması beklenemez.
Kaldı ki İslam, insan odaklı bir dindir ve insanı kaybetmeyi değil, tebliğ ile kazanmayı hedefler. Bir müslüman, dinini değiştirmiş bir insanı öldürmekle değil, ona tekrar İslam’ı tebliğ etmekle yükümlüdür. Bir canı manevi olarak kurtarmak cihana bedeldir. Bu yüzden “Dinini değiştireni öldürün” hadisi gerçek olamaz.
Kur’ansız Müslümanlık olur mu? Ne kadar ürpertici bir saçmalık bu!
Asıl hedef, Peygambersiz İslâm icat etmek oysa. Hedef saptırıyorlar.
Kavrayamadıkları yakıcı mesele şu: Kur’ân asıldır. Sünnet-i Seniyye usûldür. Aslolan hakikate vusûldür / varmaktır. Usûl olmadan asıl anlaşılamaz, vusûle ulaşılamaz.
Mezhepler de usûl yolculuklarıdır.
Mezhepleri ortadan kaldırdığınız zaman Nebevî, dolayısıyla Kur’ânî usûl de ortadan kalkar. Önüne gelen kafasına göre mezhep icat etmeye kalkışır ve mezhepsizlik en büyük “mezhep” olur.
Ortada dinden eser kalmaz.
“Allah sizi (önce) topraktan, sonra meniden yarattı. Sonra sizi çiftler (erkek-dişi) kıldı. O´nun bilgisi olmadan hiç bir dişi ne gebe kalır ne de doğurur. Bir canlıya ömür verilmesi de, onun ömründen azaltılması da mutlaka bir kitaptadır. Şüphesiz bunlar, Allah´a kolaydır.”- Fatır Suresi/ 11
İmam Buhari ve İmam Müslim Efendimiz şu hadisi birlikte aktarırlar. Sevgili Peygamberimiz buyururlar ki: “Sılai rahme dikkat edin, akrabalarla ilişkilerinizi kesmeyin.Sıla’yı Rahim ömrü uzatır.”
İkinci bir hadis, Kütübü sitte bu hadis-i almış. Sevgili Peygamberimiz buyurur ki “sadaka ömrü uzatır,belayı def eder.” Şimdi siz bu iki hadisi bir yerde okuduğunuz zaman karşınızdaki bir muhatap sizin alanınızın tam ortasına bir ayeti mermi gibi yapıştırır. Efendim olmaz böyle hadis,Peygamber böyle bir sözü söylemiş olamaz, Kur’an’a ters olan bir sözü peygamber de söylese reddederiz. Kuran’a uygun olmayan bir şey hadis de olsa biz reddederiz. Çünkü Allah Kur’an’da diyor ki:”Ecel geldigi zaman ne bir saat öne ne bir saat ileri alınır” Allah kitabında böyle dedikten sonra bunların hadis olduğunu biz asla kabul etmeyiz.
Böyle bir moda gelişti.’Efendim Bu hadis Kur’an’a uymuyor at. Hangi Kuran’a kendi Kuran’ına. İmamı Buhari efendimizin de bir Kuran’ı vardı,o kitapsız değildi elbette. O iki hadis imamı Buhari efendimizin Kur’an’ına ters olmadığı için almış kitabına. İmam Müslim efendimizin, imamı Tirmizi efendilerimizin de bir Kuran’ı vardı.
O hadisler onların Kur’an’ına ters düşmediği için almışlar. Bizim beyefendi kendi Kur’an’ına ters düştü diye bu hadisleri reddetmeye kalkıyor.
Bakın onu söyleyen de Allah, bunu söyleten de Allah ise hani “ecel geldi mi ne bir saat ileri ne bir saat geri alınır” diyen de Allah ,”yaşayan birine Ömür verilmesi onun ömründen kısaltılması da bir kitapta yazılıdır” diyen de Allah.
O da ayet bu da ayetse ne yapalım? Aristo mantığı diye bir mantık var ,Bizim ülkede dayatılmış bir mantık .Aristo mantığı ile düşünürseniz Kur’an’da çelişki görürsünüz. Hadisin Kuran’a,Kur’an’ın hadis’e düşman olduğunu görürsünüz Aristo mantığı ile düşünürseniz. Ne demek Aristo mantığı? Bir şey ya vardır ya yoktur, bir şey ya odur ya değildir . Böyle bir mantıkla ,Aristo mantığı ile, düşünürseniz o zaman Kur’an’da çelişki var demek zorunda kalırsınız . Halbuki Kur’an’ı Kur’an mantığı ile anlamak zorundayız. Peygamberimiz bir hadisinde buyuruyor ki:”Kim Kur’an’ı kendi reyiyle tefsir ederse kafir olur.”
Yani bir kişi Kur’an’dan anladığını söylerse, Kur’an’dan kendi anladığını söylerse kafir olur anlamına mı? Hayır,zaten her bir müfessir Kuran’dan kendi anladığını söylemiştir .Bu insanı küfre düşürmez. Bu hadiste anlatılan şudur: bir mantık geliştirirsiniz ,mesela kapitalist bir mantık geliştirirsiniz veya Aristo mantığını geliştirirsiniz ve sonra dersiniz ki “benim anlayışıma göre bu ayet böyle diyor. ” derseniz işte bu hadiste anlatılan odur.