Mutsuz ve huzursuz olan insanlar; mutsuzluklarını ve huzursuzluklarını hep başkalarının üzerine atarlar. Ve mutsuzluklarını hep dışarıdaki bir takım sebeplere bağlarlar.
Hâlbuki bütün insanlar için evrensel kanun şudur: “Mutsuzluk ve huzursuzluk, sadece insanın kendisindedir.” Kulun, Allah’ın verdiği serbest iradeyi Allah’ın emrettiği biçimde kullanması halinde Allah’ın sağladığı dünya ve ahiret saadeti mutlak o kişinin olacaktır.
Kader sebebiyle bize ulaşan bütün olaylarda ya bir fayda vardır, ya da bir hayır vardır. Diyelim ki; kişi hayır işliyor. Bize bir ev eşyası hediye ediyor. O kişi, o hayrı işlediği için derecat kazanacaktır. Ama biz de dünyevi bir faydaya ulaşacağız.
Bu durumda biz, ne derecat kazanırız ne de derecat kaybederiz. Ama bir faydaya ulaşmış oluruz. Diyelim ki; kişi, bizim evimizdeki eşyayı çaldı. Çalması sebebiyle hakkımızı gasbettiği için o kişi derecat kaybeder. O kişinin kaybettiği derecatı da biz kazanırız.
Bizim dışımızdaki insanlar, iki şekilde davranabilir. Ya bize bir fayda ulaştırabilir ya da bir hayır ulaştırabilirler. Bize ulaştırdıkları ve onlar için hayır olan davranış ise bizim için faydaya dönüşür. Dışımızdaki ilahi irade, külli irade veya başkasının cüz’i iradesi; bize ya fayda, ya da hayır ulaştırır. Fayda, dünyevi mutluluğa sebeptir. Hayır ise, uhrevi mutluluğa sebeptir.
Demek ki; dışımızdaki herkes bizim mutluluğumuz için çalışmaktadır. Herkes, mutluluğumuz için vardır. O zaman; Bu hakikati biliyorsak, herkesi dost edinmemiz gerekmez mi? Herkes bizim mutluluğumuz için varsa onlarla dost ilişkiler içerisinde; sevgiye dayalı bir bağ ve ilişki içinde olmamız gerekmez mi?
İşte bu gerçekleri idrak etmeyi engelleyen sadece nefsimizdeki afetlerdir.
Çünkü nefs, 19 kötü afetle dizayn edilmiştir. Onlar da şu şekilde açıklanmıştır:
(Cehalet, Cimrilik, Dedikodu, Fitne – Fesat, Gurur – Kibir, Hırs – Şehvet, Haset – Düşmanlık, İptilalar, İsyan, Kin – Nefret, Küfür, Mürailik, Nankörlük, Öfke – Gayz, Sabırsızlık, Vefasızlık, Yalan, Zan, Zulüm)
Bu afetlerden temizlenmedikçe; ne dünya saadetine, ne de ahiret saadetine ulaşılamaz!…
Hepimizin geçmişte yılların getirdiği bir bilgi birikimi var. Yazılmış kitaplar var ama elimizde de Kur’ân-ı Kerim gerçeği var. Tabii ki birden bire tabuları yıkmak kolay değil. Herkesin doğru dediğine inanmak da doğru değil. Ortada tek bir doğru var. O da Kur’ân-ı Kerim’de Allah’ın bildirdiği hakikatlerdir.
Allahû Tealâ’nın insanı eşref-i mahlûkat kılmasının ardında yatan gerçek, başka hiçbir canlıda bulunmayan ve Allah’ın sadece insana üfürdüğü Allah’ın ruhudur. Secde Suresi’nin 9. Âyet-i Kerimesi’nde Allahû Tealâ bize Kendisi’nden bir ruh üfürdüğünü kesin olarak ifade etmektedir.
SECDE-9: “Sonra (Allah), onu dizayn etti ve onun içine (vechin, fizik vücudun içine) ruhundan üfürdü ve sizler için sem’î (işitme hassası), basar (görme hassası) ve fuad (idrak etme hassası) kıldı. Ne kadar az şükrediyorsunuz.”
Allahû Tealâ Hicr-29’da da insanı bir nefsle dizayn ettiğini ve ona kendinden bir ruh üfürdüğünü dile getirmektedir.
HİCR-29: “Artık onu dizayn edip, içine ruhumdan üflediğim zaman, hemen ona secde ederek yere kapanın!”
Ruh, Allah’ın emrindendir ve bizde Allah’ın bir emanetidir.
İSRÂ-85: “Ve sana ruhtan sorarlar. De ki: “Ruh, Rabbimin emrindendir.” Ve size, (ruha ait) ilimden sadece az bir şey verildi.”
AHZÂB-72: “Muhakkak ki Biz, emaneti göklere, arza ve dağlara arz ettik (sunduk, teklif ettik). Onu yüklenmekten çekindiler ve ondan korktular. Ve insan onu yüklendi. Muhakkak ki o (nefs), çok zalimdir, çok cahildir.”
Allah’ın bizde bir emaneti olan ruhumuzun kalbi, nefsimizin kalbine tamamen zıt olmak üzere 19 tane hasletle donatılmıştır. Ruh, insan vücudunda Allah’ın temsilcidir ve tamamen güzelliklerden mücehhezdir. Onlar da şu şekilde açıklanmıştır:
(Sevgi, Îmân, Doğruluk, Adalet, Edeb, Kemâlât, Cömertlik, Sükûnet, İtaat, Sabır, Tevazu, Kanaat, Şükür, Ketumiyet, Hakikat, Meziyet, Vefa, Samimiyet, Tevhid.)
Allahû Tealâ bize verdiği ruh emanetini, bu dünya hayatını yaşarken geri istemektedir.
NİSÂ-58: “Muhakkak ki Allah, emanetleri sahibine teslim etmenizi ve insanlar arasında hakemlik yaptığınız zaman adaletle hükmetmenizi emreder. Muhakkak ki Allah, onunla (bununla) size ne güzel öğüt veriyor. Ve muhakkak ki Allah, en iyi işiten ve en iyi görendir.”
Kur’ân-ı Kerim’e göre bütün ruhlar “irciî” emrinin muhatabı kılınmışlardır.
RÛM-31: “O’na (Allah’a) yönelin (Allah’a ulaşmayı dileyin) ve O’na karşı takva sahibi olun. Ve namazı ikame edin (namaz kılın). Ve (böylece) müşriklerden olmayın.”
Ruh, Allah’tan gelmiştir ve Allah’a geri dönecektir. Bu dönüş, Peygamber Efendimiz (S.A.V)’in “Ölmeden evvel ölünüz.” hadîs-i şerifinde buyurduğu gibi, ölmeden evvel Allah’a ulaşmayı, ruhun Allah’a biz bu dünya hayatını yaşarken vasıl olmasını içermektedir. Bütün sahâbe Peygamber Efendimiz (S.A.V)’le birlikte bu farz emri yerine getirmişler; Allah’ın ermiş evliyaları olmuşlardır.
MUZZEMMİL-8: “Ve Rabbinin İsmi’ni zikret ve her şeyden kesilerek O’na ulaş.”
“NİSÂ-58: “Muhakkak ki Allah, emanetleri sahibine teslim etmenizi ve insanlar arasında hakemlik yaptığınız zaman adaletle hükmetmenizi emreder. Muhakkak ki Allah, onunla (bununla) size ne güzel öğüt veriyor. Ve muhakkak ki Allah, en iyi işiten ve en iyi görendir.”
RA’D-21: “Ve onlar Allah’ın (ölümden evvel), Allah’a ulaştırılmasını emrettiği şeyi (ruhlarını), O’na (Allah’a) ulaştırırlar. Ve Rab’lerine karşı huşû duyarlar ve kötü hesaptan (cehenneme girmekten) korkarlar.”
FECR-28: “Rabbine dön (Allah’tan) razı olarak ve Allah’ın rızasını kazanmış olarak!”
ZÂRİYÂT-50: “Öyleyse Allah’a firar edin (kaçın ve sığının). Muhakkak ki ben, sizin için O’ndan (Allah tarafından gönderilmiş) apaçık bir nezirim.”
ŞÛRÂ-47: “Rabbinize icabet edin (Allah’a ulaşmayı dileyin), Allah tarafından geri döndürülmeyecek olan günün gelmesinden önce. İzin günü, sizin için bir sığınak yoktur. Ve sizin için bir inkâr yoktur (yaptıklarınızı inkâr edemezsiniz).”
ZUMER-54: “Ve Rabbinize (Allah’a) yönelin (ruhunuzu Allah’a ulaştırmayı dileyin)! Ve size azap gelmeden önce O’na (Allah’a) teslim olun (ruhunuzu, vechinizi, nefsinizi, iradenizi Allah’a teslim edin). (Yoksa) sonra yardım olunmazsınız.”
RÛM-31: “O’na (Allah’a) yönelin (Allah’a ulaşmayı dileyin) ve O’na karşı takva sahibi olun. Ve namazı ikame edin (namaz kılın). Ve (böylece) müşriklerden olmayın.”
O bir tek dilek ki, Allah’a gönlünüzce yapacağınız bir yakarıştan ibarettir.
“Ey Yüce Allah’m! Nasıl onca ermiş evliyan varsa, ben de onlar gibi ruhumu Sana ulaştırmak istiyorum. Ne olur beni de ermiş evliyalarında kıl. Amin.”
“Yaşlanmaktan kork, gençliğinin kıymetini bilememişsen. Unutulmaktan kork, arkanda iyi bir eser bırakamamışsan. Ölmekten kork, ölmeden önce ölmeyi becerememişsen..” MEVLANA
Mutsuzluğun ve huzursuzluğun sebebi Allah’a ulaşmayı dilememekte ve Allah’ın tayin ettiği mürşidi aramamakta.
Allah hepinizden razı olsun. Sevgi ile kalın.