MEDYAYA HABER ŞÖYLE DÜŞTÜ FAİK KARAKILIÇ HAKKA YÜRÜDÜ

MEDYAYA HABER ŞÖYLE DÜŞTÜ FAİK KARAKILIÇ HAKKA YÜRÜDÜ

İnanamadım…
Daha doğrusu inanmak istemedim….
Hatta içimden -istek dışı- şöyle bir isyanı bile denedim;

“Azrail bula-bula geldi de bu güzel insanı mı buldu!” dedim…
“Hayır olamaz!”
“Faik Karakılıç’la bizim yapacağımız daha çok işler var.
Onların hiçbirisi yarım kalamaz” dedim…

Fakat ne kadar ‘inanmamak’ için direnirsem direneyim..
Ne kadar içsel isyanımı ve itirazımı sürdürürsem sürdüreyim..
Medya üzerinden okuduğum haberler;
Dostların telefonla verdiği bilgeler…
Sosyal medya üzerinden hızla yaygınlaşan taziyeler, meğerse hepsi doğruymuş..

Yani “bir varmış, bir yokmuş” misali…
Yediden-yetmişe herkesin yürekten sevdiği Faik Karakılıç, çok kısa bir zaman dilimi içerinde sessiz ve sedasız bir biçimde aramızdan kaybolmuş!

Vay be!
Halbuki bu kentte biz kültür-sanat adına daha neler yapacaktık neler..

Halbuki -onun sponsorluğunda- daha sahneleyeceğimiz oyunlar vardı…
Tıpkı Şair Can Akengin’in yaşamını konu alan ‘Sevgiden Ayrılmak’ oyununu birlikte sahnelediğimiz gibi…

Tıpkı Ağrı-Doğubayazıt’ın Orta Direk Köyünde yanarak ölen iki genç bayan öğretmenin -hüzünlü öyküsünü- oyunlaştırıp,onun desteği ile sahnelediğimiz gibi…

Kim bilir belki yeniden ŞAKA Tiyatrosunun kuruluşu için verdiği cesaret ve destekle yeniden bir ‘tiyatro’ kurabilirdik…

Hey gidi Faik hoca hey!
Hey gidi Faik Karakılıç hey!

Seni nasıl anlatmalı bu topluma ve tanımayanlara bilmem ki!..
Sen eksiksiz ve sözcüklerin ayakları birbirine dolaşmadan nasıl anlatabilirim inan bilemiyorum…

Örneğin;
Öğrencilerinle öylesine farklı bir diyalog biçimin vardı ki; inan bana -bende bir eğitimci olarak- seni içten-içe kıskanmıyordum dersem yalan olur..
Ne yalan söyleyeyim; kıskanıyordum…

Senin mesai arkadaşlarınla öylesine farklı bir diyaloğun vardı ki; Ne yalan söyleyeyim; seni hem takdir ediyor ve hemde içten-içe sana imreniyordum…

Tamam, alan olarak bir Sosyolog’tun..
Toplumcu düşünce yapısına sahiptin..
İnsan ilişkilerini ve psikolojiyi iyi biliyordun…
Öğretme’din…
O karşındaki diyalog kurduğun insanlarla nasıl bir ‘sevgi köprüsü’ kurmayı nasıl becerirdin; inan bana bir türlü seni çözemedim…

Hey gidi Faik Karakılıç hey!
Hey gidi Güneş Dershanesinin kurucusu hey!
Hey gidi Uğur Dershanelerinin kurucu müdürü hey!
Hey gidi Uğur Liselerinin Giresun’daki öncüsü hey!

Halbuki bundan daha dört-beş ay öncesine kadar birlikteydik…
Hemen hemen her gün buluşur ve bu kent için -kültür sanat-adına ileriye dönük yapacaklarımızı konuşurduk…

Hani birlikte Giresun Uğur Lisesi için birlikte güzel bir oyun sahneleyecek’tik…
Hani, okulun alt koridorunda tanzim edilen ‘Edebiyat Köşesini’ daha profesyonel bir hale getirecektik!..

Hani birlikte -halk kahramanı- Micanoğlu’nun yaşam öyküsünü benim oyunlaştırıp sahnelememi istiyordun..

Hani birlikte Kümbet, Bektaş ve Kulakkaya yaylaları için “benim yeni projelerim var, sana zamanı gelince açıklarım” diyordun ama açıklama fırsatını bulamadan sesiz-sedasız sonsuzluğa doğru yola koyuldun!..

Olmadı be Faik kardeşim…
Olmadı be canım ciğerim…
Bu hiç olmadı!…

Böylesine sessiz-sedasız yolculuğa çıkış sana hiç yakışmadı!
Biliyorum sen hep sesli düşünmekten ve paylaşımdan yanaydın ama…
O kısa sürede yakana yapışan sinsi, namussuz düşman sende hem derman ve hemde yakanı bırakmadı!

Aaaaaahhh, aahh!
Böyle durumlarda sözcüklerin ayakları birbirine dolaşmadan nasıl bir sonuca bağlanır inanın bilemiyorum ve zorlanıyorum…

Demek 25 Aralık 2019 Çarşamba günü Giresun en büyük camisi olan Mithatpaşa Camisinde -öğle namazında- son yolculuğuna çıkıyorsun ha!…

Kendinden çok sevdiğin Giresun’a ve sevdiklerine sonsuza kadar veda ediyorsun ha!..

Söylenecek söz bulamıyorum;
Güle güle git canım kardeşim…
Güle güle git sevgili meslektaşım,
Güle güle git can yoldaşım…
Tanıdığım günden bu yana yürekten sevdiğim sevgili arkadaşım.
Güle güle git…
Yolların ışık, mekanın cennet olsun…

Sosyal Medyada Paylaşın:

Düşüncelerinizi bizimle paylaşırmısınız ?