Haber-Röportaj:Hatice Satgun
Saygıdeğer okurlarımız..
Bugünden itibaren Giresun esnafları üzerine, bir yazı dizisi ele almaya çalışacağım.
Bugün ilk tanıtım için Can Akengin Sanat Galerisi yanındaki Savaşlar Pasajı’nda 3 senedir hizmet vermeye çalışan CANGÜL MODAEVİ VE TASARIM EVİ’nin sahibi olan CANGÜL YAMAN Hanımefendi’yi tanıtacağım.
HATİCE SATGUN: “Bu mesleğe nasıl başladınız ve hangi eğitimleri aldınız?”
CANGÜL YAMAN: “14 yaşından itibaren Halk Eğitim Merkezlerinde 3 yıl peş peşe çiçek ve dikiş kurslarına giderek bir şeyler öğrenmeye çalıştım. Hayallerimde iyi bir terzi olmanın yanı sıra modelistlik ve stilistlik gibi daha ileri aşamalar vardı.
Bulancak İlçesi’nde sadece bir moda evi vardı, orada işi öğrenebilmek için ücretsiz çalışmaya başladım. 1 buçuk yıl bu devam etti. Bana sadece ütü yapmayı ve dükkân temizlemeyi öğretmişti. Ancak makineye yaklaştırmıyordu. Ben kendi çabalarımla öğrendiklerimle evde geceleri dikiş dikip kendimi geliştirmeye çalışıyordum.
Babamın Samsun’a tayini çıkmasıyla biz oraya taşındık. Samsun’da bir firmada işe başladım. Çok tecrübem olmamasına rağmen kısa sürede ustalarımın takdirini kazandım. Bir zaman sonra artık bu işyerinde kendimi daha fazla geliştiremeyeceğimi anlamıştım. Benim hayallerim ise başkaydı. Kendi çizdiğim tasarımlarımı yapmak istiyordum. Modelistlik ve stilistlik kursuna gitmek istiyordum. İstanbul’da şansım yüksekti. Orada hem çalışıp, hem kursa giderek kendimi geliştirmem daha kolaydı. Bu konuda babamı ikna etmek çok zor oldu. Annemin ve kardeşlerimin destekleriyle nihayet İstanbul’daydım.
Erkek kardeşlerimle dayımlarda kalıyorduk. İstanbul’da hemen bir triko firmasında işe başladım. İşimi severek yapıyordum. Kısa süre sonra kardeşlerimle ayrı eve çıktık. İş yerinin modelisti, firmanın sahibinin yeğeniydi. Koleksiyon hazırlayacağı akşamlar yanında mesaiye kalıyordum.
HATİCE SATGUN: “Orada neler ile karşılaştınız?”
CANGÜL YAMAN: “O’nu takip ederek kalıbın nasıl çıkarılacağını öğrenmeye başladım. Daha sonra bir yerde modelist arandığını duyup oraya başvurdum ve işe kabul edildim. Ayrıldığım firmadan iyi bir referansla yeni işime başladım. Kardeşim askere gidince babam İstanbul’a tayinini istedi. İstanbul’a yerleştik. Nişanlanınca babam beni çalıştırmak istemediği için istifa ettim. Evlendikten sonra ustabaşı olarak işe başlamıştım. Hamileydim, sigortamın ödenmediğini öğrenince hakkımı aradığım için ben sanki suçlu gibi işten çıkarılmıştım. Utanarak oradan ayrıldım. Oğlum olmuştu. Ben yine ona güzel bir hayat sunabilmek için iş arıyordum. Sonra yine bir triko firmasına modelist olarak işe başladım. Patron bir gün toplantıda çalışanlara Rusya’ya yeni bir mağaza açtığını, oraya gideceğini ve burada imalat müdürlüğünü atölye şefliği ile birlikte tüm sorumluluğu bana bıraktığını söyledi.
Bu çok ağır bir yükümlülüktü. Telefonda sürekli bilgi veriyor ve çok yoğun bir şekilde mesai çalışıyorduk. 1 yıl sonra maaşları alamamaya başladık. İsteğim üzerine bana 1 aylığımı verdi. Ya diğer çalışanlar ne olacak? Bu haksızlıktı. Aylardır para bekliyorlardı. ‘Biraz onlara da ayarlayın’ dedim. ‘Bu sizi ilgilendirmez’ deyince; ‘Onların şefi benim. Elbette bu konu beni de ilgilendirir’ dedim. O da; ‘Çok adaletli olma, bu seni yorar’ dedi.
HATİCE SATGUN: “İşten niye ayrıldınız?”
CANGÜL YAMAN: “Sigortam da ödenmemişti ve çalışanların hakkını savunduğum için uyarılmıştım. Artık burada da çalışamayacağım belliydi ve işten ayrıldım. Yılmadım… Eşimle birlikte borç para bularak bir dikim atölyesi kurduk.
İşlerimiz çok iyi gidiyordu. 3 yılı doldurmuş borçlarımız bitmiş ve ekstra makineler dahi almıştık. Ancak iş yaptığımız firmalar iflas etmişti. Ödemeleri alamıyorduk ancak çalışmaya devam ediyorduk. Bir yandan da çalışanlara borçlanıyorduk ve kiralar birikiyordu. Yaptığımız işlerin kalan ödemeleri yapılmayınca malları pazarda sattık. Toparlayabildiğimiz parayla elemanların parasını ödedik, yine biz parasız kalmıştık.
Atölyemizi kapattıktan sonra iş aramaya başladık. Bir bayan dış giyim firmasına modelist olarak başvurdum. CV’mi okuyan bayan bana hiç bakmadan; ‘Tahsilin yok. Bize üniversite mezunu lazım’ dedi.
‘Ben bu işi biliyorum. Bir deneseniz’ dedim. O da; ‘O zaman gidip modelist ve stilistlik kursları var. Oradan sertifika al’ dedi. Haftada 3 gün kursa gidiyor ve eşimle aynı işte çalışıyorduk. Kursu bitirip hocayla hazırladığımız çizim ve tasarımla başka bir firmanın gazete ilanı ile iş başvurusunda bulundum, doldurmuş olduğum CV’ye bakıp bana döneceklerini söylediler. Çok kısa zaman sonra orada işe başlamıştım. Benim işim çok yoğundu. Çalıştığım her gün benden 7 model isteniyordu.
Her gün en az 4-5 modelim onaylanıp imalata gidiyordu. Hem tasarlıyor ve kalıbını çıkarıyor; hem de modeli dikiyordum. Çok çalışıyordum. Oğlum benimle işyerime geliyordu. Hiç sesini çıkarmadan ona çalışma masamın altında yaptığım yerde oynuyordu. İşe başlarken yine sigortadan bahsedip benim için çok önemli olduğunu söylemiştim. Bana; ‘1 seneyi doldur, yaparız’ dediler. 1 sene olmuştu ama hâlâ sigortam yapılmamıştı. Oralı da değillerdi. Yine işten ayrılmak zorundaydım.”
HATİCE SATGUN: “Daha sonra neler oldu?”
CANGÜL YAMAN: “Babamın bir tanıdığının yanında çalışmaya başladım. Orada daha rahattım. Oğlum, okula gitmeye başlamıştı. Eşimin babasının ölüm haberiyle Bulancak’a gelmiştik. Ardından Bulancak’ta kalmaya karar verdik. Patronumun vesilesiyle makinelerimizi ve kumaşları yarı yarıya indirimli almıştık. Bulancak’ta yeniden borç harç bir atölye kurduk. Bulancak’ın ileri gelen esnaflarından birisi bize ona diktiğimiz işleri merkezde bir dükkân açarak orada satmamızı önerdi ve bize destek olacağını söylemişti. O kadar ikna ediciydi ki; ‘Tamam’ dedik. İşler hiç de umduğumuz gibi olmadı. Karşı taraf sadece kendi çıkarları doğrultusundaydı. Çok geçmeden yollarımızı ayırdık.
Eşim İstanbul’dan biraz hazır mal alıp geldi. İdare etmeye çalışıyorduk. Atölyemizde geceleri kendi ürünlerimizi dikiyorduk, gündüzleri dükkândaydık. Burada ben hamile kalmıştım. Çok zor bir hamilelik dönemi geçiriyordum. Son zamanda çalışamaz olmuştum. Biz sadece giderlere çalışıyorduk. Bu dükkânı da kapatmak zorunda kalmıştık. Elimizde kalan malları eşim pazarda satıyordu. Ben de atölyede mahalleliye ufak tefek işler dikiyordum. Bir gün yanıma Giresun’da tanınmış bir esnaf geldi. Kendisi araştırma yaptığını, bu işte benimle başarılı olacağını ve yerimin olmam gerektiği yer olmadığını söyleyip; kendi mağazasının gelinlik bölümünün sorumluluğunu almamı istedi.
Bu kadar çabadan sonra başka birinin yönetimine girmek çok zor geliyordu. Çok düşündüm, eşimle durumu istişare ettik. Benim kararım olumlu olmuştu ve işe başlamıştım. Sezon iyi geçiyordu. Ama ben çok rahatsız olmaya başlamıştım. Doktor durumun kötü olduğunu, boynumda fıtık ve düzleşme olduğunu, omurilikte ciddi anlamda sıkıntılar olduğunu ve çalışmamam gerektiğini söyledi. Fizik tedavisine gitmem gerektiğini ve ağrılarıma faydası olacağını söyledi. Bu durumu patronuma söyledim. O da bana; ‘Öyle olmaz’ deyip tedavimin işimi aksatacağını söyledi. Ben tedavi olmam gerektiğini ve işten ayrılmak zorunda olduğumu söyledim. Bu olay beni daha da çok sinirlendirmiş ve üzmüştü. Yine evin altında her yönden kapalı, tek taraftan ışık alan arka cephede olan atölyede özel sipariş yapmaya başlamıştım. Mahallede 2 nişanlı kız vardı. Onlara gelinliklerini dikebileceğimi ve beğenmezlerse gelinliğin bende kalacağını söyledim. Kabul ettiler ve bana kapora verdiler, İstanbul’a gittim, Sultan Ahmet’ten malzeme almış ve gelinlik işi yapan bir arkadaşımın yanına uğramıştım. Ondan bana malzemelerin nasıl kullanıldığını, isimlerini, işin pratiğinin nasıl olduğunu ve öğretmesini istedim. Abiye dikebiliyordum ancak drape gibi modellerde kalıplı çalışıyor ve saatler boyu uğraşıyordum. Yeni öğrendiğim teknik daha kolaydı. Geri döndüm ve gelinliklere başladım. Gelinlikler bitmiş, müşterilerim çok mutlu ve işimden çok memnun kalmışlardı. Gelinliklerin yanı sıra birkaç tane de abiye dikmiştim. Onların parasıyla Giresun’da bir pasaj içinde dükkân kiraladım. Eşimle boyayıp temizliğini yapıp makinelerimizi oraya getirmiştik. İşler yoluna gitmeye başlamıştı. Bu arada ben KOSGEB girişimcilik kurslarına katılmış ve bitirmiştim. Amacım şık bir moda evi açmaktı ama; ‘Bu işi danışmana danışmadan alamazsınız’ deniliyordu. Biz de bir danışmana gittik. Projemi sundum ama danışmana verecek para yoktu. Ben dosyayı bırakıp geri döndüm. Rüşvet vermeyecek ve yine tek başıma çabalayacaktım. Yavaş yavaş tanınmaya başlamıştım. İşler yoluna girmeye başlamıştı. Bir gün rutubet dolayısıyla dükkânın tavanı çöktü. Ben bu tehlikeyi ucuz atlatmıştım ancak müşterilerime diktiğim gelinlikler kullanılamaz haldeydi. İçerideki bütün malzemelerim mahvolmuştu ve dükkân çalışılamaz haldeydi. Dükkândaki makinelerin bazılarını eve getirdim. Evde müşterilerin ziyan olan 2 gelinliğini yeniden diktim. Dükkân arıyor ancak bulamıyordum. Kiralar çok yüksekti. Dükkânın çatısını yaptırmaları 2 ayı bulmuştu. 2 ay sonra dükkâna yeniden taşındım.
Bütün tadilat masraflarını ben ödemiştim. Kullanılacak eşyaların birazını borç birazı elimizde olan para ile yeniledik. Tam işler iyi oldu derken bir sabah pasajın önüne gelince pasajın su içerisinde olduğunu gördüm. Koşarak kapımı açtım. İçeri su doluydu. Çıldırmıştım. Gece çok şiddetli yağan yağmur komple içeri girmişti. O hafta sürekli yağmur yağdı. Makineleri ortaya toplayıp üzerine naylon sermiş ve yeni yaptırdığım dolabında üzerini örterek korumaya çalışıyorduk. Sürekli spot diplerinden yağmur suyu geliyordu. Gelen müşteriler geri gidiyordu. Sezon durmuştu. Zaten işler bizim burada kışın otomatikman duruyor ve kışımız zor geçiyordu. Perişan olmuştuk. Her yağmur yağışında makineleri malzemeleri ortaya topluyor ve pasajdaki esnafların yardımı ile suyu çekiyorduk.
Dükkân sahibini zar zor tadilat yaptırmaya ikna ettik. Bahar geldiğinde çatının bütün çevresini eşim köpükleyip onarmıştı. İçini de bu yaz yine biraz bakımla düzeltmeye çalıştık. Fakat hayalim bu değildi. ‘Olduğum yerde saymayacağım’ diyordum. Mücadelemin sonunda Allah’ımın beni hedefime ulaştıracağına inanıyorum.
Bu yaşananlar sonunda sağlık sorunlarım ortaya çıktı. Onlar beni yaşanmaz hale getirse de ben mücadele edeceğim diye içimde bir ümidim daha var. Arkadaşım şu anki girişimci kadınlar projesinden bahsetti. İlk kurs bitmişti. Halk Eğitim Merkezi’nde çalışan arkadaşım, projenin hocasına benden bahsetmiş. Hoca ve arkadaşımın ısrarı beni yeniden kamçıladı. İkinci kursa kadar sayfama attığım modelleri hazırladım. Yarışmaya katılıp kaderimin değişmesini bekleyeceğim.
Vazgeçmiyorum… Kadınlığımdan asla ödün vermedim, vermeyeceğim. Hemcinslerime örnek, çocuklarıma gurur duydukları bir anne olacağım. Düşündüm de o konforlu modaevini kurup yanımda istihdam sağlayabileceği genç ve orta yaş kadınların para kazanabileceği iş yerini kuracağım. Sigorta haklarını yemeden, onlara işçi muamelesi yapmadan.
Daha 7 yaşında kız çocuğu iken evimizin karşısında bir terzi dükkânı vardı. Vitrindeki gelinliğe hayranlıkla bakardım. O vitrine her sabah kalktığımda bakıp; ‘Ne olur, bir gün ben de gelinlik dikebileyim’ derdim. Şu anda gerçek anlamda profesyonel olarak hepsini yapabiliyorum. Hikâyemde daha yazmadığım, beni hüzünlendiren çok şeyler var aslında. Her şeye rağmen ben yine her sabah yeniden doğup, onları unutuyorum. Umutla yeni bir güne başlıyorum. Yetenekli kadın, güçlü kadın olur. Hiç vazgeçmeden yolumuza yürüyelim hanımlar…”
HATİCE SATGUN: “Girişim ruhuna ve yeteneğine sahip bir kadının öyküsü idi, bu sevgili okurlarım. Kadınlarımızın ne kadar değerli olduğu hem dinen hem de sosyal toplumda farkında olunan fakat çoğu kez üstü örtülen bir durumdur.
Giresun Ticaret ve Sanayi Odası’nda bu girişimci kadınımıza sahip çıkmak ve Giresun adını ulusal basına duyurmak amacıyla bir defile düzenlenmiştir.
16 Nisan 2016 Cumartesi Günü (Bugün) saat: 13.00-15.00 saatleri arasında tüm halkımız davetlidir.”