GİRESUNLUYU ŞİVESİNDEN TANIRIM!

GİRESUNLUYU ŞİVESİNDEN TANIRIM!

Geçtiğimiz haftalarda Türkiye’de ilk İletişim Fakültesinin kuruluşuna öncülük eden Hıfzı Topuz Kıbrıs’a geldi.. Biz de GÜNDEM Gazetesi olarak onunla kaldığı 5 süre içerisinde bir röportaj gerçekleştirdik.
Türkiye Cumhuriyetiyle yaşıt ,95 yaşındaki iletişim bilimci Geçtiğimiz haftalarda Yakın Doğu Üniversitesinin çekeceği bir belgesele ve panele katılmak üzere başkent Lefkoşa’da 5 gün kaldı.
Hıfzı Topuz ile yoğun programı arasında kısa kısa söyleşiler yaptık konuştuk..
Hıfzı hoca bir derya. Türkiye’de ve Paris’te gazetecilikle başlayan UNOSCO’ya girmesiyle birlikte dünyayı gezen özellikle Afrika ülkelerini komşu kapısı yapan bir duayen.
Dostlarına gelince onlarda Hıfzı Topuz gibi birçok ünlü isim. Kıskanmadım imrenmedim desem yalan olur. Fikret Mualla’dan Melih Cevdet Anday’a, Abidin Dino’dan Sabahattin Aliye, Bedri Rahmi Eyüpoğlu’ndan Nazım Hikmet’e ve de daha onlarca yerli yabancı isim. Kitapları, tanıdık ünlü simaları hatta Atatürk’ü İstanbul’da karşılaması defalarca görmesi, iletişim alanına kattığı yenilikler katkılar, Kara Afrika.. Anlattıklarını aklımda tutmaya çalışıyorum. Ama olmayacak en iyisi kayıt deyip dinlemeye başlayalım hocamızı..
Özlem Özsoy: Hocam hoşgeldiniz Kıbrıs’a .. YDÜ’ye belgesel çekmek ve “Dünden Bugüne İletişim Eğitimi” konulu panel vermek için buradasınız ve bugünde son gününüz Kıbrıs’ta. Belgeselde neler anlatıyorsunuz, kitaplarınızdan bahsediyor musunuz?
HIFZI TOPUZ Kitaplarımdan bahsetsem 2 saatlik bir zamana sığdıramazdım sanırım sadece remzi kitabevinden çıkan kitap sayısı 39. ama Hayata dair ne varsa konuştuk, gazetecilik eğitiminden, gazetecilik iletişim araştırmalarından .1950 Türkiye’sinde önem kazanmaya başlayan iletişim ve gazetecilikten, nasıl okulu açtığımızdan.. Dur sana da anlatayım biraz.. Gazeteciler için Türkiye’de ciddi bir eğitim merkezi olmaması beni çok rahatsız ediyordu. Biz (UNOSCO) Türkiye harici bütün ülkelerde hatta Afrika da bile iletişim okulları açarken Türkiye’de olmamasından son derece rahatsızdım.. Ve İlk 1965 yılında Ankara üniversitesin Siyasal Bilgiler Fakültesinde Türkiye’nin 4 yıllık ilk Basın Yayın Yüksek okulunu açtık. Sonraki gelişmeler akabinde İletişim fakültesine dönüştü. İlk önce o yıllarda ODTÜ’ de açılması için uğraştık ama o zamanın rektörü bütün derslerin İngilizce okutulmasını istediği için, biz de bu fikre Türk gazetecisine göre Türkçeden genel kültürden kendi yetenekleri ile gazeteci olmaya çalışsın sonra İngilizcesini öğrensin, bütün dersleri İngilizce okutmak bana ters geldiğinden dolayı çok sıcak bakmadık. Ankara Üniversitesini uygun bulduk. Ve böylece Türkiye’de de startımızı vermiş olduk. Şimdi Türkiye’de100 ün üzerinde iletişim fakültesi var.
*Çok yoğun yorucu ve de önemli konumlarda görev almışsınız. Peki şimdilerde neler yapıyorsunuz?
Şimdilerde çalışmalar yapıyorum, kitaplar yazıyorum. Her yıl bir veya 2 kitabım çıkıyor. Remzi yayınevinden çıkan kitaplarımın sayısı 39. 40.sı yolda.
*O zaman son kitabımızdan bahsedelim biraz. Büyülü Afrika değil mi?
Evet büyülü Afrika. Bu kitapta birçok gazetede çıkan röportajlarımdan kesitler var. Ben Afrika’ya 40’dan fazla kez gittim. Kültürel yaşamlarını geleneksel değerlerini, Çıplaklar topluluğunu, kara büyüyü ve ilginç anılarımı anlattım. Hatta kitapta da yazdığım bir anımı anlatayım sana.
1960lı yıllardı. 63,64 olabilir, Kongo’da bulunduğum zamanlarda bizim işte çalışan Afrikalı arkadaşlardan birinin babası ölmüştü. Ölümünün ardından 40 gün sonar evinde yapılacak ”Yas Bitimi” törenine davet etti. Bizde gittik. Bir avlu vardı. Avlunun ortasına bi tane kap konmuş, gelen konuklar o kabın içerisine para atıyorlar.5-10 frank gibi bir şey.. Bizde attık tabii. Bir masa var üzerinde bira şişeleri. Oradan içkisini alan geçip oturuyor. Ölen kişinin oğlu bize açıkladı da bizde anladık durumu. Meğer orada 40 yas tutulur ve 40. gün sonunda ölenle ölünmez deyip yastan çıkıp ölenin anısına kadeh kaldırılırmış. kadehler kalktı, ardından orada bulunan Kongolular avlunun ortasında oynamaya başladılar. O törene katılanlar çılgınca eylenip yastan çıktılar.. Bunların hepsini fotoğraflarla da belgeleyip süsledim daha fazlasını kitaptan oku. (Gülüyor)
*Hocam zaten birkaç kitabınızı aldım imzalatmak için. Hem de son kitabınız “Büyülü Afrika’yı okudum. Afrika’ya 40’tan fazla gittim dediniz ne yaptınız oralarda hocam?
Biraz önce bahsettiğim gibi UNESCO’yla çalışmalarımız sonucunda iletişim fakülteleri açtık. Kongo da gazetecilik derslerini ilk kez ben başlattım. Gidip gelmelerimde bir de baktım ben Afrika’yı çok sevmişim. Ve her o gidiş gelişlerde oralara ait hediyeler, bir şeyler toplamaya getirmeye başladım. Bunlar çok birikti şimdi 500 parçaya yaklaştı. Satmayı hiç düşünmedim. Bir müze olsun istedim. Birkaç belediyeyle görüştük İzmir’de sergiyi açtık orada olacak gibiydi ama sonra İstanbul Büyükçekmece belediyesi ile anlaştık bu parçalar İstanbul’da kalsın deyince bende kabul ettim.. Büyükçekmece de bir müze açılacak kara Afrika Müzesi Afrika kültürünü bu objeler yansıtacak.
Tamda bunları konuşurken otele gelen Afrikalı konuklar etrafımızı sarıyor. Hocayı tanıyanlar var içlerinde. İngilizce kısa bir sohbet ve fotoğraf çekiminin ardından tekrar kaldığımız yerden başlıyoruz.
*Hocam şimdi bile Afrikalı arkadaşlarla nasıl muhabbet ettiğinize batkımda onları çok sevdiğiniz belli.
Ben hümanist bir insanım. Kimseyi küçümsemem veya çok büyük görmem. Onlarda beni seviyorlar. 4 sene önce orada verdiğim gazetecilik dersleri ve seminerlerden sonra tam 50 sene sonra Kongo büyükelçisi beni aradı ve ‘gazetecilik dersleri, seminerler veren topuz siz misiniz?’ eşiyle evime geldi, sonrasında bana fahri doktora ünvanı vereceklerini söylediler. Üniversiteye davet ettiler. Gittim devlet töreniyle İstiklal Marşımız çalarak bana bu ünvanı verdiler.
*Hıfzı Hocam Giresun’a hiç geldiniz mi? Giresunlular ile ilgili düşüncelerinizi alsam?
(Kendine has tebessümüyle gülümsüyor) ve ”Oy Giresun Uşakları ”diye bi türkü tutturuyor, yıllara meydan okuyan sesiyle, nefesiyle.. Bak sana şarkıda söyledim daha ne yapayım diye basıyor kahkahayı.. Kendisi neşeli olunca pozitif enerji yayılıyor ortalığa..
*sadece yoldan geçerken gördüm. Ordu’ya gelmiştim. Ama Giresunluyu konuşmasından tanırım.
İstanbul’da oturduğumuz apartmanda ve yan apartmanlarda Giresunlu oturanlar vardı, dostlarım. Tanıdıklarım vardı. İyi neşeli insanlardır, Giresun’a ve Giresunlulara buradan selamım olsun..
*Hocam sizinle sohbet etmek hele röportaj yapmak çok güzel ama sizin de programınız hayli yoğun.. size son olarak bi kaç sorum olacak, bir çok ünlü yazar şair sanatçı tanıyorsunuz arkadaşınız dostunuz olmuş, bize onlardan birini mesela Nazım Hikmeti birkaç cümleyle anlatsanız ne dersiniz?
Nazımı ben hapisten çıktıktan sonra Moskova’dan Paris’e geçince tanıdım. Beraber çok zaman geçirdik. Gayet samimi çakı gibi bir adamdı. Mütevazı kişiliği vardı kendini herkese çabuk sevdirirdi özellikle de kadınlara konuşmayı çok iyi bilirdi.
*Hocam basılı yayın organları günümüz çağı dijital medyanın kurbanı olacaklar mı sizce?
Olmayacak. Buna kesinlikle inanmıyorum karamsar olmamamız lazım. İnsanlar kendi yorumunu oluşturmayı gazeteler sayesinde elde ederler. Tirajları düşebilir Le Monde’unde düştü ama hala alan okuyan aydın bir kitle var ve olacaktır da.. Dünya ne olursa olsun gazeteciliğin bir yeri olacaktır.
*Hocam başka röportajlarda görüşmek üzere diyelim mi?
Diyelim.
Not: Hıfzı hocanın elini öptüm hemen elimi öptü meğer pek el öptürmeyi sevmezmiş. Ne zarif bir adam bu Hıfzı hoca akıcı konuşmasına ve Türkçemizi bu kadar güzel kullanmasına şaşırmamak elde değil kendini her konuda güncellemiş dinç. Ve gözlük kullanmadığı dikkatimi çekti sordum “Var çantamda çıkarayım mı öyle fotoğrafımı çekeceksen” diye cevap verdi. Sevgili güzel eşi Ayşe Topuz hanımefendi onu dinlerken sevgiyle bakışları gözümüzden kaçmadı.

Sosyal Medyada Paylaşın:

Düşüncelerinizi bizimle paylaşırmısınız ?