Hani Pir Sultan Abdal’ın çok güzel bir şiiri vardır ve şöyle başlar;
“Uyur idik uyardılar,
Diriye saydılar bizi.
Koyun olduk ses anladık,
Sürüye saydılar bizi..”
Ben Pirimin affına sığınarak, bu dizeleri uyarlayabildiğim kadar günümüze şöyle uyarlamak istiyorum;
“Tam uyanıyorduk ki,
Tekrar uyuttular bizi!
Efendimize biat ettik,
Sürüye saydılar bizi…”
En üstteki dörtlükleri Pir Sultan Abdal yüzlerce yıl önce yazmış…
Yönetsel güçlerin halka nasıl baktığını dizeleriyle dile getirmeye çalışmış…
Peki, aradan yüz yıllar geçmesine karşın, değişen hiçbir şey var mı?
Bence yok…
Yöneten akıl yine aynı akıl!
Yönetilen akıl yine aynı akıl!
Yine bir halk deyimi ile söyleyecek olursak: “Hamam yine aynı hamam”
Sadece arada-bir tellaklar değişmiş…
Yüzyıllar öncede yönetilen halkın yerine yöneten güçler düşünürdü…
Bugünde aynısı yapılıyor…
Yüzyıllar önce iktidar ergi baba ile oğul arasında olurdu…
Üç aşağı, beş yukarı bugünde öyle oluyor…
Ancak ufak-tefek farklılıklar yokta değil; var…
Ama bu farklılıklar da yine sermaye sınıfı iye sermayesiz sınıf arasında…
Yani parası olan düdüğü çalıyor!
Parası olmayan ise her zaman olduğu gibi ‘yandım anam!’ narası atıyor!
Kısacası yüz yıllar öncesi yönetilen halk, nasıl ki düşünme eylemi gibi bir zahmete girmiyorsa, bugünün yönetilen halkı da girdiği pek söylenemez!
Hani yine yüzyıllar önce ünlü feylesof DESCARTES: “Düşünüyorum o halde varım” demiş ya…
İşte bizim halkımız tam bunun tersini düşünüyor ve şöyle söylüyor; ” Ben irademi beni yönetecek olana bir daha düşünmemek için teslim ettim!” diyor ve bir daha da düşünüp-taşınma gibi bir derdi olmuyor!
Eh, bu’da haliyle yöneten zatı muhteremin işine geliyor!
Bu şekilde bir davranış biçimi, başka hangi değişimlere vesile oluyor?
Halk gitgide düşünmeme alışkanlığı kazanıyor!
Düşünmeme hastalığına yakalanıyor!
Dedikten sonra…
Gelin isterseniz bu ‘Düşünme’ eyleminden fazla uzaklaşmadan, sizlerle aklımızı birbirine ekleyerek, birlikte şöyle bir düşünce yolculuğu yapalım.
Yapalım mı?
Tamam, yapalım…
Ve şuradan başlayalım: “Yahu bizim ülkemizin yönetimini birçok Bakanlık üstlenmesine karşın, neden her bir kişi ‘Bakanlıklar’ adına konuşuyor da, arada bir de olsa, bakanlığı temsil eden ‘Bakanlar’ hiç konuşmuyor?”
Örneğin; siz hiç Gıda-Tarım ve Hayvancılık Bakanlığının, ülkemizdeki tarım ve hayvancılık üzerine bir konuşma yaptığına veya bilgi verdiğine tanık oludunuz mu?
Eğer olduysa, bilgisizliğime bağışlayın ben olmadım…
“Siz hiç Kültür ve Turizm Bakanlığının ülkemiz turizminin hangi aşamada, bu savaşlar nedeniyle turizmimizde bir ilerleme mi var, yoksa gerileme mi var, bu konuda herhangi bir demeç verdiğini duydunuz mu?”
Şahsen ben duymadım…
Öteki ‘Bakanlıklar’ üzerinde de sizler benden sonra devam ederseniz diyerek, şunları da bir düşünelim ve aklımıza gelen şu soruları sıralayalım;
Bu ülkenin tarım politikası nedir; varsa tarım üretiminde ne durumdayız?
Orman Bakanlığımız var ama ormancılık konusundaki disiplinimiz nedir?
Milli Eğitim Bakanlığımız var ama eğitimde uluslararası eğitim arenasının neresinde yer almaktayız?
Su işlerinden sorumlu Bakanlığımız var ama acaba suyumuzu-selimi kime ve kimlere kaptırdık?
Denizlerimizin üstünden ve altından nasıl yararlanıyoruz?
Kalkınma Bakanlığımız var ama acaba kalkınıyor muyuz yoksa olduğumuz yerde hala ‘Kakınıp’ duruyor muyuz?
Gümrük ve Tekel Bakanlığımız var ama ‘Tekel’ denilen kurum halı bizim elimizde mi, yoksa başka ‘Tek Ellere’ mi terk ettik?
Çevre ve Şehircilik Bakanlığımız var ama bu konuda hangi çalışmaların altına imza attığını bu toplum açıkçası pek bilmiyor…
Aile ve Sosyal Bakanlığımız hangi sosyal çalışmalarla ön plana çıktı henüz hiçbir kimsenin bu konuda bir bilgisi olduğunu zannetmiyorum…
Ve bizlerin bu konu hakkında bilgi sahibi olma hakkı ve en azından bunun üzerinde vatandaş olarak düşünme gibi bir sorumluluğumuz olmamalı mı?
Ama diyeceksiniz ki; yahu bizim gündemimiz o kadar çok ve o kadar çok hızlı değişiyor ki, hangi birine yetişelim diyorsanız sizde haklısınız diyeceğim ama bunları düşünmeden, bir araya gelip tartışmadan da yol alınmaz ki birader!
Tamam; her gün bomba haberleri…
Her gün şehit haberleri…
Her gün kayıp haberleri…
Her gün savaş haberleri…
Her gün iktidar-muhalefet kavgaları…
Daha doğru ‘Kayıkçı Kavgaları’
Ötekilere ne vakit zaman ayıracağız?
Peki, hep böyle kuzuların sessizliğinde mi olacak bu toplum?
Düşündüğünü yüksek sesle ne zaman dile getirecek?
Galiba bunların üzerinde düşünmek gerek…