HAK EDENE SAĞ İKEN SAHİP ÇIKMAK

HAK EDENE SAĞ İKEN SAHİP ÇIKMAK

Giresun Gündem Gazetesi’ndeki köşesinde çoğunlukla toplumsal olayları okurları ile paylaşan Şaban KARAKAYA’nın, “Sema Yazıcıoğlu’nu Anma ve Ödül Töreni” başlıklı yazısının son paragrafında yer alan;

“…Ve sanatçılarımıza sadece öldüklerinde değil, sağ ve yaşarlarken sahip çıkılması gerektiğini düşünüyorum” cümlesi bu yazıyı yazma nedenim oldu.

Ancak, ilk kez deneyeceğim ve çok zorlanacağım bir yazı türü olacak. Tamamen doğaçlama ve gerçek. Bakalım başarabilecek miyim?

O’nu 47 yıl önce, 1969 yılında tanıdım. O senel, Giresun Lisesinde okurken farklı dersleri vererek Giresun Kız İlköğretmen Okulu ikinci sınıfına geçiş yapmıştım.

Kasım ayının ilk haftasında yeni ve çok farklı ortamı olan okuluma başladığımda, tüm sınıflar 10 Kasım’a hazırlık yapmaktaydı. Her şube farklı bir etkinlik düzenleyerek Atatürk’ü anmak amacıyla, deyim yerindeyse harıl harıl bir şeyler yapmaya çabalamaktaydı.

Anma törenine iki gün kala ilk kez karşılaştığım bu görüntüde bizim sınıf, Atatürk’ün mozolesini temsil eden bir çalışma yapmakta idi.

Tuğlalar kullanılarak yapılan maket aslına benzetilmiş, üzerinin tamamı büyük bir Türk Bayrağı ile örtülmüştü.

Okula yeni başladığım için birçok arkadaşı tanımıyor ve bana fazla iş verilmiyordu.

Verilen görev, bir arkadaşla beraber asker elbisesi giyerek mozolenin önünde nöbet tutan askerleri temsil etmekti.

Çavuş rütbesi olan elbiseyi giydim ve son provaları yaptığımız esnada daha önceden  tanımadığım 1.70 m. boylarında, ufak tefek, zayıf yapılı biri sınıfa geldi.

Son düzenlemeleri yapmaya çalışan arkadaşlara, ‘…çok güzel olmuş, ancak şu iki tarafa masa, yanına sandalye ve bayrak bırakın….” dedi. Ardından diğer asker arkadaşımla bana, ‘sizler burada durursanız daha iyi bir görüntü verirsiniz’ diyerek oradan ayrıldı.

Görüntüsü itibariyle öğretmene benzemiyordu. O’nunla konuşan arkadaşlar kendisine  Şaban diye hitap ediyorlar ve söylediklerini de yerine getirmek için çabalıyorlardı.

Kim diye sorduğumda, ‘..ikinci sınıfta okuyan sosyal, kültürel ve sportif etkinliklerinin tamamında görüşlerine başvurulan arkadaşımız’ diye tanımladılar.

Ertesi günlerde karşılaştığımızda sohbet ettiğimiz bu kişi ile iki yıl birlikte okuduk.

Aynı sınıfta değildik ama hiç de önemi yoktu. Neredeyse tüm öğrenciler birbirlerini gayet iyi tanımakta ve çok samimi olarak selamlaşıp konuşmaktaydılar.

O’nunla zamanla iyi bir arkadaş olduk. Öğretmen Okuluna devam eden öğrenciler arasında, diğer okullarda asla olmayan farklı bir kaynaşma, içtenlik, paylaşım, aynı kulvarda birlikte yürüme arkadaş ve dostluğu bulunmaktaydı. Kısacası herkes aynı özellikleri taşımakta ve var olanı kolayca paylaşıyorlardı. O, sosyal, kültürel ve sportif etkinliklerinin tamamında vardı.

Okulun kültür-edebiyat kolunun vazgeçilmezi, o günlerde piyes olarak adlandırılan oyunların yönetmeni, başoyuncusu, dekorcusu, ışıkçısı kısaca her şeyi idi.

Sıska yapısı, ufacık boyuna rağmen okul futbol takımında oynar, atletizm takımının vazgeçilmezi idi. Voleybol ve basket takımı olsaydı orada da yerini alırdı herhalde.

Ancak sosyal, kültürel etkinlikler denilince ve özellikle tiyatro alanında akla gelen, vazgeçilmesi mümkün olmayan kişiydi.

Derslerinde pek de başarılı değildi ama öğretmenlerimiz geçerli not olan, 10 üzerinden 5’i hatır için verip sınıf geçiriyorlardı. Zaten kendisi de, 6’yı istese de alamıyordu. Okuldaki tüm etkinliklerin baş aktörü olduğundan ders çalışmaya fırsat bulamadığı bahanesine oyuncu ustalığı ile sığınmaktaydı. Derslere çalışmadan sınıfı geçmek de gayet güzeldi.

Emekli olup Giresun’a yerleştikten sonra ilk işi özel bir tiyatro (ŞA-KA) kurmak oldu.

İlköğretimden liseye, üniversiteye değin tüm okullarda belirli gün ve haftalara yönelik kısa oyunlar, tiyatro hazırladı, gösterime sundu. Öte yandan kendi tiyatrosunda yazar, yönetmen, oyuncu olarak hazırladığı oyunlarda büyük başarılar elde etti.

Yazıp oynadığı, yönettiği tüm oyunlar takdir edildi ve övgü aldı.

Karşılığında ise, aldığı emekli maaşının yarısından fazlasını, bazen de tamamını bu uğurda harcadı. Ancak, hiç yakınmadı. Birçok gence bu sanatı sevdirdi.

O’na göre izleyicilerin beğenisi, alkışları yeterli idi.

O, 1968 kuşağının tipik örneklerinden biri. ‘Aydın’ tanımına tam uymakta.

Yurtsever, devrimci, uğrunda asla ödün vermeyen ölümüne Atatürkçü.

Emeğe, alın terine, işine son derece önem verir ve saygı duyar.

Çok kitap okur, okuduğunu anlar, ifade eder. Hiç durmadan yenilikler ardından koşar.

Masum ve mazlum, haksızlığa uğrayanlar, doğruların yanındadır. Daima gerçekçi olup, alabildiğine alçakgönüllü ve paylaşımcıdır.

Yaptığı işin neredeyse tamamını kendi başarısıdır ama asla ben demez. Hep beraber başardık diyerek herkese payını vermeyi yeğler.

Üstlendiği görevi tam ve eksiksiz yapabilmek uğruna, birinci derecede sorumluluğu olan aile yaşamını bir adım geriye atarak kendini tamamen işine verir.

Dahası; O’nun için iş anlayışı, disiplinler zinciridir. Halka ve işlem basamaklarını asla boş bırakmaz. Her şeyin yerli yerinde olması ve ciddiyet çok önemlidir.

Yeri geldiğinde futbol antrenörü, oyun yazarı, oyuncu, senarist, yönetmen.

Sosyal, kültürel, sportif etkinlikler deyince Giresun’da akla gelebilecek ilk isim.

Sahneye çıktığında yılların profesyonel oyuncuları gibi rol yapar.

Kümbet yayla şenliklerinin başlangıcını planlayan, başlatan, organize eden kişi.

Çok az kişinin adını bildiği şair Can Akangin üzerindeki külleri silerek topluma tanıttı.

İlin değerleri olarak bilinen Mehmet Yüksel (Daddara), Bahtiyar Dayımoğlu, Sema Yazıcıoğlu için anma günleri düzenledi.

TV, radyo programları yaptı, gazete ve dergilerde yazı yazdı, okulların belirli gün ve haftaları, derneklerin etkinliklerini hazırladı, hedef kitlesi ile buluşturdu.

Son aylarda maden, altın arama adı altında Dereli yaylalarını talan etmek için uğraşanlara karşı savaşım veren ve topluma önderlik yapmaya çalışmakta.

Bu tür etkinliklere katılırken büyük keyif alan ve yaşam felsefesi olarak gören kişi.

Ufak yapısına asla aldanmayın, öyle bir ağırlığı var ki, bazen vinçle kaldıramazsınız.

En büyük eksiğimiz böyle değerlere, isimsiz kahramanlara sahip çıkmamak olmalı.

Bu gibiler onurlarına çok düşkündürler. Sadece manevi destek isterler.

Buraya sığmayacak kadar farklı özellikleri olan, “adam gibi adam” tanımına tüm özellikleriyle uyan bu kişinin;

Sosyal ve kültürel alanlarda Giresun’a en büyük hizmeti yapan Emekli Öğretmen Şaban KARAKAYA olduğunu çoğunluğunuzun bildiğini sanıyorum. “…Ve bu değerlere sadece öldüklerinde değil, sağlığında sahip çıkılması gerektiğini” hatırlatmak istedim.

Çok zor bir yazı oldu. Tüm eksikliklerime karşın, bilmem başarabildim mi?

Sosyal Medyada Paylaşın:

Düşüncelerinizi bizimle paylaşırmısınız ?