Kadın,
Söyler misin bana nedir senin adın?
Hamur yoğuran mısın?
Çocuk doğuran mısın?
İnsan yerine koyulmayıp, horlananlardan mısın?
Ulu-orta küfredilip, tecavüze uğrayanlardan mısın?
Sahi sen kimsin?
Bir yandan; “Cennet anaların ayağının altındadır” diyorlar…
Öte yandan; seni cennete pek laik görmüyorlar!
Hatta sen namaz kılanın önünden geçersen; namazın bozulduğunu bile ileri sürüyorlar!
İşlerine geldiğinde; “Ana gibi yar, vatan gibi diyar olmaz” diyorlar…
İşlerine gelmediğinde; seni insan yerine bile koymuyorlar…
Halbuki anayasamızın 10.maddesi; kanun önünde eşitliği şöyle tanımlıyor;
“Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din mezhep ve benzeri sebeplerle ayrım gözetmeksizin kanun önünde eşittir”
“Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir. Devlet bu eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür.”
“Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz”
“Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadır” diyor.
Peki sen bir kadın olarak bütün bu hak tanımlamalarının içinde yer alıyor ve yararlanabiliyor musun?
Örneğin; farklı ırk, renk ve erkekten farklı bir cinsiyete sahip olduğun için birlikte aynı koşulları paylaştığın erkeklerle aynı haklara sahip misin?
Örneğin; bugün 81 ilimizin kaç tane ‘kadın’ valisi var?
Ülkemizin 957 ilçesinin kaçını ‘kadın’ kaymakam yönetiyor?
35 bin dolayında olan köylerimizin kaçını ‘kadın’ muhtar yönetiyor?
Ülkemizdeki okullar gün geçtikçe İmam Hatipleşirken ve bütün öğrenciler imam-hatip okulları ve İlahiyat Fakültelerine kız/erkek yönlendirilirken, neden hiçbir ilimizin veya ilçemizin müftüsü kadın değil?
Mademki yasamızda kadınla/erkeği eşit kılmış, o halde erkeğin sahip olduğu bütün kamusal haklara onlarda sahip olmalı…
Kadından öğretmen oluyor…
Hakim, savcı ve avukat oluyor…
Anayasa üyesi, Yargıtay Başkanı oluyor…
Bir holdingin başkanı veya sahibi olabiliyor…
Subay veya polis olabiliyor….
Politikacı olabiliyor…
Vesaire. Vesaire…
Her şeyi olabiliyorlar da, iş valilik veya kaymakamlığa gelince nedense bu alanda kadınlara gerektiği kadar görev verilmiyor…
Yani demem o ki, gün geçtikçe kadın daha da çok eve hapsedilerek evinin hanımı olması istenmekte ve hatta kadının yasal olarak sahip olduğu hakların birer-birer elinden alınması yoluna gidilmektedir…
Tekrar yazının girişinde belirttiğimiz gibi ‘kadının’ bizim toplumda kadının yeri pek yoktur…
Bizim felsefemizde ve inancımızda kadının yer olsa-olsa evinin içidir…
Onun işi hamur yoğurmaktır…
Oturup aşağı çocuk doğurmaktır!
Dere kenarında ve leğen başında çamaşır yıkamaktır!
Değirmene gidip/gelmektir…
Sırtından sopayı, karnından sıpayı eksik etmemektir!
Onu görevi; bu ülke uğruna savaşacak ve ölebilecek çocuk doğurmaktır!
Onun yeri; ahırdaki ineğinin yananda olmaktır!
Ormanlardan odun taşımaktır!
Pazar yerlerinde; çar-çamur içinde titreye-titreye pancar marul satmaktır!
Onun kaderi; sağda-solda ve kuytularda tecavüze uğramaktır!
Onun görevi; maden ocaklarında ölen kocasının arından ağıt yakmaktır!
Buraya kadar olan bölümü şöyle bir özetleyip ve toparlayacak olursak; Benim ülkemde hem kadın var, hem kadıncık var!
Hem el üstünde tutulup, erkeğinin önünde yürüyen kadın var, hem de benim ülkemde erkeğinin önüne geçmeyi ‘saygısızlık’ olarak değerlendiren ve bunun içinde sürekli erkeğinin arkasından tıpış-tıpış yürüyen kadınlar var!
Benim ülkemde karısının önünde el-pençe divan duran erkek de var!
Gece-gündüz erkeğine saçını süpürge eden kadınlar da var!
Emeği sömürülen kadın da var, emek sömüren patron kadın da var…
Eh şimdi bunlardan birisinin gününü kutlayacağız…
Sizce 8 Martta hangisini kutlayalım?
“8 Mart Kadınlar Gününü mü?”
Yoksa “8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Gününü mü?”
Bence ikincisini kutlayalım…
Belki kutlaya-kutlaya emekçi yığınlarında uyanışa geçmesine katkımız olduğu gibi eşit haklardan yararlanmasına da vesile oluruz…
Bu düşüncelerle; tüm emeği ile geçinen ve ezilen kadınların 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Gününü kutluyorum…