Bu iki sözcük siyam ikizlerine benzetilir.
Benzetme, eğitim ile kalkınma arasında sıkı bir bağın olduğunun ifadesidir.
Eğitimli insanların olmadığı yerde kalkınma olmayacaktır.
Ya da, kalkınmış ülkeler yurttaşlarını iyi bir eğitim süzgecinden geçirmişlerdir.
İnsana yapılan en önemli ve büyük yatırım olarak kabul edilen eğitim, bireyin okul içi ve dışında yaşam boyu edindiği öğrenmelerin bütününü içermektedir.
Kalkınma ise, bireylerin refah düzeylerini artırmak amacıyla, siyasal iktidarların belirli bir program dâhilinde ekonomik politikaları uygulayarak toplumun yapısını değiştirme girişimidir.
Bu yönü ile kalkınma hem ekonomik hem de toplumsal bir süreçtir.
Eğitimli insanların, işgücünün olmadığı yerde kalkınmanın gerçekleşebilmesi mümkün görülmemektedir.
Bir ülkenin kalkınmasında, kalifiye işgücü en temel öğelerin başında bulunmaktadır.
Bu durumu, ‘her şey eğitimle başlar’ anlayışı ile toplumu yönlendiren gelişmiş ülkelerde görmekteyiz.
Yeterli emek, işgücü, sermaye ve kaynakları olmasına karşın kalkınmamış ülkelerin insan unsurlarının eğitilmemiş olduğu bir gerçektir.
Gelişmiş ülkelerin tamamının önceliği eğitime yatırım yapmaları olmuştur.
Özellikle, Doğu Asya ülkeleri başta olmak üzere, diğer bazılarının da hızlı kalkınma sürecinde ve birçok açıdan gelişmiş ülke standartlarını yakalamalarında iyi eğitilmiş, kalifiye işgücünün neden ve hızlı verimlilik artışlarının belirleyici olduğu kabul edilmektedir.
Gelişmekte olan, sanayileşmeye geç katılan ülkelerde eğitilmiş, iyi yetişmiş kalifiye işgücü olmadan yüksek teknolojilere dayalı bir üretim sistemini kurmaları olanaksızdır.
Bilimsel düşünme ve araştırma ortamı yaratılmadığında başarı yakalanmamakta, en parlak beyinlerin yurt dışına kaçmasına neden olmaktadır.
Türkiye’nin sanayileşmeye geç katılan bir ülke olarak, genç nüfusunu iyi eğitip, kalifiye işgücüne dönüştürmesi halinde başarılı olacağı bilinmektedir.
Bugünün kalkınmış, sanayileşmiş ülkeleri nüfus olarak durağan ve yaşlı bir görünüm sergilemektedir.
Hızlı nüfus artışı eğitim yoluyla değerlendirilip avantaja döndürüldüğünde kalkınma sürecinde önemli girdiye sahip olunacaktır.
Ancak, en temel girdi olan eğitim harcamalarında pek de iç açıcı görünmüyoruz.
Eğitime ayrılan bütçe ile gereksinimler karşılanamadığından eğitimin niteliği olumsuz etkilenmektedir.
İlkokuldan üniversiteye değin öğrenci başına yıllık harcama tutarı OECD’nin oldukça gerisindeyiz.
Örneğin, ilkokuldaki harcama öğrenci başına 2450 dolar iken, OECD ortalaması 9500 dolar gibi yüksek bir değere ulaşmakta.
Aynı oran diğer tüm okullar için geçerlidir.
Bu durumda, ülkemizde öğrenci başına düşen eğitim harcamalarının gelişmiş ülkelere göre yetersiz kalmakta, gerekli önlemler alınmadığında, kalkınmanın iki temel bileşenini oluşturan bilim ve teknolojide gerekli atılımları yapmada zorlanacaktır.
Ortalama eğitim süresi ve eğitime ulusal kaynaklardan ayrılan pay düşük olunca, bir adım öne geçen ülkelerle yarışabilmekte epey zorlanılmaktadır.
Başarabilmek için, eğitim sisteminin çağdaş normla dikkate alınarak yapılandırılması, ortalama eğitim süresinin hızla yukarılara çekilmesi ve bilimsel düşünme yeterliliği gelişmiş bireylerin yaratılması gerekmekte.
Okullar yeterli fiziki altyapıya sahip olmalı, bölgeler, iller ve hatta aynı kentin semtleri arasında görülen eğitimdeki her alanda görülen eşitsizliklerin bir an önce giderilmesi ön koşuldur.
En önemlisi ise, eğitimde fırsat eşitliğinin mutlaka sağlanmasıdır.
Bu nedenle eğitimin herkesin eşit ve parasız olarak yararlandığı bir hak olduğunun önemi bilinmelidir.
Eğitim kurumları sıradan işletmeler değildir. Kurumsal niteliği öne çıkarılmalıdır.
Eğitimde fırsat eşitliği, yetişmiş kalifiye işgücü ülkemizin kalkınması açısından çok önem taşımaktadır.
Ülkelerin kalkınması ayrılıcılık yapılmadan tüm bireylerin eğitilmesi ve işgücüne katılması ile gerçekleşecektir.
Kadının düşük eğitim düzeyine sahip olmasının, ekonomik olarak kalkınma ve toplumsal dengesizliğe neden olduğunun bilinmesi gerekir.
Eğitim, ülkelerin yatırım yapmak zorunda oldukları bir alandır. Eğitime ayrılan kaynak harcama değil, oldukça gerekli olup, en karlı yatırımdır.
Kabul gören görüş; “Eğitim pahalı bir girişimdir. Ondan daha da pahalı olan tek bir şey vardır ki; o da cehalettir.”
Sadece okur yazar olmak yetmemektedir.
İnsan kaynakları eğitim aracılığı ile bezenip belirli hedefleri yakalamada, toplumun refahını artırmada kullanıldığında ülkenin kalkınması daha da kolaylaşacaktır.