Dua dini bir kavramdır. Bu bakımdan dua konusunu dini inancı olmayanlarla konuşmak faydasızdır. Esasen dua sadece biz müslümanlara has değildir. Yeryüzündeki tüm dinlerde dua bir şekilde vardır.
İnanç fıtridir, yaratılıştandır. Yüce yaratıcı insanın mayasına inanma kabiliyetini koymuştur. Bu sebeple her insan bir yüce varlığa inanır. Adını koymasa da kutsal, yüce, aşkın bir varlığa inanır ve onunla iletişime geçer. İşte dua bu iletişim türlerinden biridir.
Dua kul ile Allah arasında en özel iletişim yoludur. Aslında Allah’a dilekçe sunmaktır dua. Duanın iki boyutu vardır: 1- Talep/istek boyutu, 2- İbadet ve zikir boyutu. Kul dua ederken, yüce yaratıcısından bir talepte bulunmuş oluyor. Diğer taraftan da ibadet yapmış oluyor. Zira dua esnasında Allah’ı anıyor, Allah’ı anmak ise zaten ibadettir. Allah Rasulü(as) “dua ibadettin özüdür” buyurur.
Kur’an’da bu hususta çok çarpıcı ifade var. “De ki; duanız(kulluğunuz) olmasa Rabbim size ne diye değer versin” (Furkan 25/ 77) Allah katında kıymetimiz kulluğumuz kadardır. Bu manada Allah kulunun boyuna posuna, makam-mevkiine ya da malına -mülküne göre değer vermez. Demek ki kulluğumuz kadar değerimiz var. İbadetlerimiz kadar, ihlasla yaptığımız ibadetlerimiz kadar değerimiz var.
Dua sadece dilin Allah’tan istedikleri değildir. Bu, sözlü duadır. Bir de fiili dua vardır. Allah tabiatta her şeyi sebep-sonuç ilişkisine göre yaratır. Kula düşen sebeplere sarılıp üzerine düşeni yapmak sonra da sonucu Allah’a bırakmaktır. Misal. Sınavlarda başarılı olmak isteyen öğrenci derslerine iyi çalışacak. İşte bu fiili duadır. İnsana ancak çalıştığının karşılığı vardır(Necm 53/39) Derslerine çalışmadan ellerini açıp da “Ya Rabbi başarı ver, zihin açıklığı ver!” dese dua etmiş sayılmaz. Hakeza tarlasından verim bekleyen bir çiftçi yapması gerekenleri yapmadan “Ya Rabbi bol bereketli ürün ver!” diyerek dua etmiş sayılmaz. Bu sözü ile de bol ve bereketli ürün alamaz.
Dua yaparken ellerimizi açarız. Avuç içlerimiz yüzümüze dönüktür hafifçe. Bunun anmalı şudur: Ya Rabbi! Şu ellerimle yapmam gerekenleri yaptım şimdi senden istiyorum. Ben bana düşeni yaptım şimdi senden bekliyorum..
Dua Allah’a yapılır. Duaları kabul makamı da sadece O’dur. Bu sebeple Allah’tan istenecek şeyler aciz kullardan asla istenmemeli, ya da Allah ile araya aracılar, “ara kablolar” konulmamalıdır. Zira ayet gayet açık ve nettir: “Kullarım sana beni sorduklarında bilsinler ki şüphesiz ben yakınım, bana dua ettiğinde dua edenin duasına karşılık veririm…” Bakara 2/186
Kur’an’a baktığımızda dua hususu belirgin şekilde ortaya konulmuştur. Zira Kur’an-ı Kerim dua ile başlar dua ile sona erer. Namazda her rekâtta Fatiha okunması bize önemli mesaj verir. Yine Fatiha’dan sonra belki de en çok okunan dua yine bir Kur’an ayetidir. “Ey Rabbimiz! Bize dünyada da ahirette de güzellik ver, bizi cehennem azabından koru”(Bakara 2/201) Kur’an’da bu ve buna benzer bir çok dua örnekleri vardır.
Yağmur duasına gelince. Yağmur duası dini literatürde “İstiskâ”(su istemek demektir) terimi ile ifade edilir, dinen meşrudur, Hz. Peygamber döneminde uygulaması mevcuttur. Yağmurun belli fiziki şartların oluşmasıyla yağacağı bilinen bir gerçektir. Yani yağmur da Allah’ın tabiata koyduğu yasalara tabidir. Her şey sebep-sonuç ilişkisi içinde gerçekleşir. Yağmur duasıyla sebep-sonuç ilişkisini yağmur yağmasına yol açacak şekilde yönlendirmesi niyaz edilmiş oluyor. Kısaca yağmur duasıyla biz aslında durduk yerde yağmur yağmasını istemiyoruz. Mesela yağmur taşıyan bulutları göndermesini Allah’tan talep ediyoruz. Sonuçta yağmur yağar veya yağmaz. Orası bizi aşar. Allah’ın takdirindedir. Aslında duada kul için maddi talep ikinci plandadır. Zira duada temel maksat Allah’ın kudreti karşısında insanın güçsüzlüğünü ve acziyetini ifade etmesi yaratıcısına yakınlaşma isteğini dile getirmesidir. Bu cihetten bakarsan dua ettiğinde istediğin şey yerine gelmese bile yine kârdasın.15.12.2020