Ne köylü kalabildik, nede şehirli olabildik.
Ne köylerimizi koruyabildik, nede şehirlerimizi.
İşte bundandır bunca yaşadıklarımız.
Bir gün bahçelerimizin kuruyacağını hiç hesaba katmadan zararlı otlar yok etme pahasına girdiğimiz mücadeleyi içimizde yetişen hainlere de göstermiş olsaydık, kim bilir! Bu duruma gelmeyecektik.
Geçenlerde bir yaşlı amca ile dertleşirken içim sızladı.
“Dinletemedim oğul dinletemedim” diyordu.
Bahçeleri olanlar bilirler. Eskiden bahçe altı kırkmak büyük bir özen isteyen işti. Yeni yetişen ışkın dallarına zarar vermemek için elden gelen itina gösterilirdi. Kış aylarında koyun sürüleri bahçelerde otlatılır. Zararlı denilen dikenleri afiyetle yer. Doğal gübreyi de bahçenin her yerine eşit şekilde dağıtırlardı. Şimdi ise tutturmuşlar kışlık gübre, yazlık gübre yetmiyormuş gibi birde verim gübresi çıkarmışlar “oğul”.
Bilmiyorlar ki!
Bahçeler öldü, ağlayanı yok “oğul” ağlayanı yok.
Belli ki çok dertliydi amca,
Hani derler ya ‘bir dokundum, bin ah işittim.’ O misal.
Anlat Amca! Bugün işim seninle sohbet etmek. Ve anlattıklarından hisseme düşen payı almak dediğim zaman yüzündeki ifadeyi görmeliydiniz.
Amca; ‘Üç oğlum var. Üçünü de rençberlik yaparak büyüttüm. Hiç şikâyet etmeden halimizden, anaları ile birlikte gecemizi gündüzümüze kattık okuttuk. Üçü de çok şükür iyi bir gelirleri ve işleri var.
Sadece var demek ile yetiniyorum. Evlendiler, çoluk çocuğa karıştılar. En acısı da, bizi de, köylerini de unuttular. Az bir şey söyleyecek olsam, bize yer lazım değil. Sat diyorlar. Anlayacağın “oğul” bize yaşarken öl diyorlar. Vaktiyle beni de okuttu babam. Ama ben köyümden, toprağımdan hiçbir vakit vazgeçmedim. Çoğu insanlara direndim. Ama yalnız kalınca teknolojini getirdiği kolaylıklara hayır diyemedim. Şimdi bahçeler can çekişiyor, biz hala farkında değiliz.
Sanırım kendi kendini yok eden bir biz varız.
Eskiden köylerde her evin en az iki ineği ardından danaları olurdu. Kemre yığınları öyle kimseyi rahatsız da etmezdi. Herkes bahçesine hayvan gübreleri koyardı. Şimdi bahçeler çoğaldı, gübreler çoğaldı ama rekolte dedikleri şey bir türlü artamadı. Yo olduk oğul yok olduk.” dedi.
Bu arada bunları bana anlatırken “oğul” demesi de çok hoşuma gidiyordu.
Ne kadar haklıydı hiç tanımadığım yaşlı “amca”
Sanırım 15 yılı aştı. Bahçe altını tırpan yerine benzinli motorla biçmek.
Kışlık ve yazlık gübreler. Ne olduğunu bilmediğimiz böcekle mücadele ilaçları vs.
Tam ayrılacaktık ki; ‘Dur be oğul’ dedi. “Gel seninle birde çay içelim. İçelim be amcam” dedim.
“Unuttuğum bir şey daha var. Bunu da çayımızı içerken söylerim üzerine de güleriz” dedi.
Nitekim de öyle oldu.
Ne kadar doğru bilemiyorum. Tamamen adını dahi sormadığım amcanın fikirleri.
Busene ki gübreler hatalıymış. Ondanmış bahçede ki yaprakların küflenmesi.
Ömrümüz var ise şayet fındık bahçelerimizin yok oluşunu hep birlikte seyredeceğiz.
Yaşasın “tarımı destekleme dönüm parası”…
Nasılsa fındıktan alınan paranın yerini koruyor. Eh birde “sigorta” var.
Hiç tanımadığım amca galiba sonuna kadar haklıydı. Başlangıçta dediğim gibi.
Ne köylü olabildik ne de şehirli.
Hâlbuki köy de bizimdi şehirde…