Saygı duyduğum. Yazılarını severek okuduğum. Beşikdüzü eşraflarından fikir ve düşünce adamı Orhan Kılıçoğlu, “Dine Saygıda Atatürk’mü, Erdoğan mı?”başlıklı yazısını okudum. Yazısının bir yerinde:
“İlk Diyanet İşleri başkanı Mehmet Rıfat Börekçi: “Atatürk’ün huzuruna girdiğimde beni ayakta karşılardı.Utanır,ezilir,büzülürdü.Atatürk’ün bu utanması ve ezilmesi karşısında” Paşam beni mahcup ediyorsunuz” dediğim zaman “Din adamlarına saygı göstermek Müslümanlığın içaplarındandır.”buyururlardı.
Orhan Bey kısaca: ‘Eskiden Diyanet İşleri Başkanlarına Cumhurbaşkanları saygı duyar, hürmet ederdi. Günümüzde Diyanet İşleri Başkanı Erdoğan’ı görünce korkusundan titremektedir’ diye yazmış.
Bu yazıyla mukayese edilmese de; din adamlarına duyulan saygıyı hatırlatan buna yakın bir anım var.
Eynesil Boztepe Mahallesi’nde oturan, alkol aldığı ve çoğu zaman sarhoş gezdiği için; kendisine uçmuş manasına gelen” Derviş”lakabı takılmış bir vatandaş tanırdım.
80 li yılların başında, Temmuz ayının son günlerinde Eynesil’de bir berber dükkanında; saç tıraşı oluyordum. Bu Derviş lakaplı adam içeriye girdi. Gene içmiş, sarhoş olmuştu. Sırtında çizgi çizgi dalgalı ütü izi olan kar beyazı bir gömlek, altında gene ” çakı gibi” ütülenmiş mavimsi bir pantolon vardı. Kendi ağzından çıkan kayda eşliğinde kesme Türkü söylüyordu.Türküsüne eşlik edip tek başına horon tepiyordu. Fazlasıyla neşeli ve şendi. Ara sıra da alaşağı kırıyordu.
Berbere dönerek:
-Yarın şenliklere katılmak için Sisdağı Yaylası’na gidiyorum.Yaylada horanın dibine dalacağım” dedi.
Dedi demesine de ne oldu anlayamadık. Birden berberin dükkanınında bulunan kesik saçların ve tozların içine yüzü koyun yatı verdi.Bir yandan da:
-Aman hoca beni görmesin diyordu.
Camdan dışarı baktık.Tam o esnada Eski Caminin imamı berberin önüne yaklaşıyordu..
Hoca dükkana bile bakmadan uzaklaşınca berber:
-Kalkabilirsin.Hoca geçti gitti dedi.
Derviş yattığı yerden kalkınca o güzelim beyaz gömleği tozdan ve kıldan simsiyah olmuştu.Bizlere dönüp:
-Lütfen yanlış anlamayın. Hocanın şahsına karşı bir nebze olsun sevgim ve saygım yoktur.Ancak ilmine ve hafızlığına karşı saygım sonsuzdur.
Mustafa Kıran Nasuhoğlu.24.03.2016 Giresun.
DEVLETİN PARAYA İHTİYACI YOKMUŞ
Saat 16.02 .Giresun Kale altında sahil yolu kenarında bulunan Giresun Vergi Dairesine bir ödeme yapmak için gidiyorum.Vezneye yaklaşıyorum.Vezne camında bir yazı ‘Vezne kapalı’
Veznede oturan veznedara yaklaşıyorum.
-Beyefendi bir ödemem var.Lütfen tahsil eder misiniz diyorum.
-Yarın gel diyor.
Anlamıyorum. Niye yarın geleyim diyorum. Aklıma devletin “bu gün git ,yarın gel”zihniyeti geliyor. Anlamamış gibi yapıyorum. Saatime bakıyorum. Duymamıştır daha sesli konuşuyorum.
-Beyefendi bir ödemem vardı.
Para makinesine para saydırmakta olan memur; ‘Maalesef alamıyorum. Yarın gel. Kasa saat 16.00’ da kapandı’ diyor.
Memurda tahsilatı yapacak azim yok. Oradan ayrılıp,aynı katın girişinde ofisi bulunan Müdür Yardımcısının odasına giriyorum. Saat 16.04
-Müdürüm iyi işler. Ben şehirden yürüyerek, dairenize ödemem gerekli bir makbuz ödemek için uğradım. Veznedar vakit doldu,kasa kapandı bahanesi ile paramı tahsil etmedi.Yetkili olarak yardımınızı bekliyorum.
Müdür telaşla bir karşılarda oturan vezne tarafına,bir de duvarda asılı bulunan saate baktı.Sonra bana dönüp masası üzerinde bulunan ve araları ayraçlarla ayrılmış, kara ciltli kalın bir klasöre benzer kitabı göstererek.
-Mevzuat öyle diyor. Ödemenizin son günü müydü.(Neredeyse vah vah diyecek.Bana acıyacaktı) Ben:
-Müdür Bey ödemenin son günü olması pek önemli değil.Şu an bütün banka şubeleri açık ve harıl harıl çalışıyor.
Bu arada kara kaplı kalın klasör içine sıralı mevzuat ne diyor bakalım dedik.
Nihayet aradığımız cevabı 10.03.2006 tarih ve 26104 sayılı Resmi Gazete yayınlanan ‘Mahalli İdareler Bütçe Muhasebe Yönetmeliğinin’ Madde 50,1-e bendinde bulduk.
Kısaca aynen şöyle yazıyordu:
“Kasa resmi çalışma süresinin bitiminden bir saat önce kapatılır. Ancak muhasebe yetkilisi gerekli görmesi halinde tahsilâta mesai bitimine kadar devam edilir.”
Bu mevzuatı bilmeden muhasebe müdür yardımcısına tam dört dakika sonra meramımı anlatmıştım. Ondan ödemenin tahsil edilmesi hususunda yardım istemiştim. Müdür yardımcısının telaşından,sağa sola bakmasından o an işin bir yerlerinde lehimde bir takım maddelerin olduğunu fark etmiştim.
Fakat yetkili müdür yardımcısı vatandaş lehinde uhdesinde bulunan bu yetkisini; bizzat müracaat ve ısrarıma rağmen kullanmadı. O’ da; ‘Yarın tekrar gelirsin’ demekle yetindi.
Bir an düşündüm; “Acaba 65 yaşında olsam bir ayrıcalık tanınır mı idi” Öyle ya her yerde bir saygınlık bir ayrıcalık tanınıyor.
Kısaca müdür istese, Teke’den süt çıkarırdı.
Bu diyalog gösteriyor ki;Devletin paraya ihtiyacı yokmuş.