Çocuklarımız geleceğimizdir. Bu, hem ülkemizin geleceği açısından böyledir hem de iman ettiğimiz ÂHİRET açısından böyledir. Bu sebeple çocuklarımız asla ihmal edilmelidir.
Eğitimden bahsediyoruz. Onları dünyaya getirmekle iş bitmiyor. Olaya maddi geçim açısından bakmamak lazım. Biyolojik baba olmak işi çözmüyor yani. Madem çocuklarımız geleceğimizdir o halde gelecek bizim ellerimizde şekillenecek demektir. Bu şuurla çocuk yetiştirmek durumundayız. “Saldım çayıra, mevlâm gayıra” anlayışıyla bu işiler olmaz.
Bir büyüğümüz bir konuşmasında şöyle diyordu: “Çocuklarınıza kontör yerine değer yükleyin.” Evet ne yazık ki bugün dünyevileşmenin de etkisiyle velilerimiz “çocuğum sınavları kazansın, çocuğum doktor olsun, mühendis olsun” diye yırtınırken bir noktayı ıskalıyor, teğet geçiyor. Çocuğum iyi bir insan olsun, güzel ahlaklı olsun, dinine, vatanına, mukaddesatına bağlı bir birey olsun düşüncesi git gide silikleşiyor. Bunun yerine “okusun, diploma alsın, para kazansın gerisi mühim değil” anlayışı yerleşmeye başlıyor. Hâlbuki insan iyi bir doktor olmadan evvel iyi bir insan, ahlaklı bir insan olmak durumundadır.
Hikmetin başı Allah korkusudur. Sinede Allah korkusu yoksa insan canavarlaşır. Bunun sayısız örneklerine her gün şahit oluyoruz. O yüzden hayat kitabımız Kur’an’ın ilk mesajı OKU olmuştur. Ama bu okumanın BESMELELİ BİR OKUMA olması gerektiği, yaratıcıyı unutturmayan bir okuma olması gerektiği de hemen ikinci ve üçüncü kelimede ifade edilmektedir. (Bkz Alak 96/1)
Sözün başında “Çocuklarımız geleceğimizdir” dedik. Bu ahiretimiz cihetinden de böyledir. Zira yine hayat kitabımız Kur’an iki yerde “çocuklarımızın bizim imtihanımız” olduğundan bahseder.(Enfal8/28, Teğâbun 64/15) Dünya zaten baştan aşağı bir imtihandır. Çocuklarımız ve mallarımız ise bu imtihanın belki de en çetini olacaktır. Bu manada “çocuklarımız bizim ya cennet biletimiz, ya da cehennem biletimiz olacaktır”. Tercih bizim. Bu sebeple çocuklarımızı Kur’an’ın ve onun müfessiri Allah Rasulü(sav)’in hayat veren öğretileri çerçevesinde eğitmek hayata hazırlamak zorundayız. Yoksa onlarının karnını doyurup gönlünü aç bırakmak olmaz.
Yine Kur’an bizi uyararak şöyle diyor: “Ey iman edenler! Kendinizi ve ailenizi yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten koruyun…” (Tahrim 66/6)
İyi bir okul kazansın diye yırtındığımız kadar namaz kılsın, Kur’an öğrensin, iyi ahlâklı birey olsun diye de emek harcıyor muyuz acaba? Kendimiz namaz kılıp onları ihmal edersek halimiz nice olur? Sabah namazına tek başımıza kalkmamız doğru mu acaba? Allah Rasulü’ne soralım bu davranışımızı. Ne der acaba? Hani Allah Rasûlü bize “çocuklarınız yedi yaşına geldiklerinde onları namaza alıştırın/namaz eğitimine başlayın” demişti. Hani onun ümmeti olmakla iftihar ediyorduk? Hani şefaatini umuyor, bunu da dilden düşürmüyorduk. Onu rol model almak işimize gelmiyor değil mi? Hani Kur’an Allah’ın Resulü sizin için “rol model insan” diyordu? (Bkz Ahzab 33/21) Ama iş şefaate gelince ön saftayız. Çok mu beleşçi olduk acaba? Dünyada alıştık emeksiz kazanmaya, ahirette de işler böyle olacak mı sanıyoruz yoksa?
Bak şimdi YAZ KUR’AN KURSLARI açılıyor. Tüm “CAMİLERİMİZ ÇOCUK AÇACAK” iki ay boyunca. Onları ihmal etmediğimizi, onlara değer verdiğimizi göstermek için ellerinden tutup en yakın camiye koşmalıyız. Cami imam hatibi ile yakın diyalog kurup çocuğun derslerini yakından takip etmeliyiz. Çocuğumuzun camiye gidip gitmediğini, bir şeyler öğrenip öğrenmediğini takip etmek durumundayız. Yine camide öğrendiklerini de evde ailecek mütalaa edip uygulamak cihetine gitmeliyiz. Mesela camide namaz şuurunu kavrayıp namaz kılmayı öğrenen çocuk evde namaz kılınmadığını görünce camide öğrendiği bu bilgi kalıcı olmayacaktır.
Sözün özü. Çocuklarımız elimizden kayıp gitmeden, çocuklarımız için etrafta bir sürü tuzaklar var iken bizlerin bu kadar rahat olmaması lazım. Onları bir bahçıvan titizliği le gelecek için inşa etmek lazım.