BİRLİKTE RAHMET VARDIR, AYRILIKTA AZAP VAR

BİRLİKTE RAHMET VARDIR, AYRILIKTA AZAP VAR

Fert ve toplum hayatının devam etmesi ve kolay olması için insanların bir nevi iş bölümü mesabesinde, muhtelif meslek dallarında mutlaka görev almaları nasıl ki farz-ı kifaye ise; bazı iş ve hizmetlerin yürütülmesi açısından, birden fazla insanların muhtelif isimler altında bir araya gelmeleri, güç birliği oluşturmaları ve bu yolla birtakım ihtiyaçlara cevap vermeleri o derece elzemdir ve zaruridir.
Ümmet bilincini ve vahdet şuurunu zedelemediği müddetçe, meşruiyet sınırlarını ihlal etmemeksizin, hizmet amaçlı olarak Müslümanların muhtelif alanlarda birliktelik oluşturmaları, gruplaşmaları esasında sakıncalı değildir. Meselâ eğitim, sağlık, kültür ve sanat, çevre, iş ve çalışma, savunma, yardımlaşma ve dayanışma ve benzeri alanlarda, Müslümanlara hizmet etmek amacıyla oluşturulan birlikteliklerin zararlı olduğunu kim söyleyebilir, kim iddia edebilir ki?
Hayra ve hasenata vesile olan bu gibi oluşumları, insanlığa birkaç yönden faydası bulunan bir ağacın kökleri, dalları, yaprakları, çiçekleri, meyveleri şeklinde yorumlamak da mümkündür. Ancak bu ağacın gövdesinin İslâm olduğunu ve bu ağacın, sayılan uzuvlarının gövdeye zarar vermemesi gerektiğini kabul etmek ve unutmamak gerekir. Aksi halde, gövdeye zararı dokunan uzuv veya uzuvları kesmenin caiz olduğunu da bilmek lâzımdır, bu bir mecburiyet boyutuna da gelebilir.
Bir üniversitenin fakültelerini, akademilerini, yüksek okullarını; ya da bir evin salonunu, oturma ve yatak odalarını, mutfağını, balkonunu ve diğer bölümlerini de böyle yorumlayabiliriz. Amma ve lâkin, hayatın akışı içinde ve ihtiyaçların belirmesi neticesinde zaman zaman kurulan ve adına cemaat, cemiyet, tarikat, dernek, vakıf, sendika, parti ve saire denilen; çoğu kere de, bazen iyi niyetle, bazen de art niyetle isminin başına İslâm veya İslâmi kelimeleri de konulan, ya da bunu çağrıştıracak şekilde insanlara arz edilen bu hizip ve grupların, Müslümanlar arasında ayrılıklara, tefrikaya, fitne ve fesada, düşmanlıklara, savaşlara, zulümlere sebebiyet verdiği de bir vakıadır, olgudur. Bu işin hoşumuza gitmiyor olması kesinlikle neticeyi değiştirmiyor, zararı da bertaraf edemiyor.
Tüm bunlarla beraber amacı,kuruluşu, organizesi ve işleyişi Allah rızasına dayanmayan; dünya çıkar ve menfaatini hedef edinen bu tür oluşumların ümmetin bağrına bir hançer misali zaman zaman saplandığını, zaten var olan bir kısım yaralarımızı kangren hale getirdiğini, birlik ve beraberliğimizi tar-ü mar ettiğini, dirlik ve düzenimizi bozduğunu, Müslümanları perişan hale getirdiğini, dünya emperyalizminin esiri ve kölesi konumuna soktuğunu da üzülerek izliyor, görüyoruz.
Kaldı ki, aralarında dayanışmayı, birlik ve beraberliği tesis edemeyen toplumların bu duruma gelmeleri gayet doğaldır, yadsınacak bir tarafı da yoktur.
Kur’an-ı Kerim, Âli İmran Suresi 103. Ayet-i Celile’sinde :” Allah’ın ipine (Kur’an-ı Kerim’e, İslam’a) hep beraber sıkıca sarılın, tefrikaya-ayrılığa düşmeyin, parçalanmayın…” buyrulmasına rağmen, İslâm Tarihi boyunca, Müslümanların her devirde ve hemen hemen her bölgede sayısız hiziplere ve gruplara ayrıldığı, sırf buna bağlı olarak da başına gelmedik musibet ve bela olmadığı inkâr edilemez gerçektir.
İnsanların genlerinde var olan hiziplere ayrılma sevdası zaman zaman Ümmetin fertlerinde gayr-ı meşru olarak ve gereğinden fazla nüksettiğinden; içimizdeki ve dışımızdaki küskünlüklerin, kırgınlıkların, çatışmaların, kavgaların, fitne ve fesadın, facia ve felaketlerin öne çıkan sebebi, maal esef birlik ve beraberlik zihniyetinden mahrum kalışımız ve ayrılık ateşini bilinçsizce körüklüyor oluşumuzdur.
Fil hakika günümüzde de, bu acı sahnelere bazı vesilelerle şahit olmaktayız. Yaşanan hadiselerden, olaylardan dersler çıkarmak, bu çerçevede gereken tedbirleri ve önlemleri almak Müslümanlar olarak boynumuzun borcudur. Aksi halde “tarih tekerrür etmeye” yüz yıllar boyu aday olmak durumunda kalır, kaybeden biz oluruz, ümmetin tamamı olur.
Selâm, Hakk’ı hakk bilip, Hakk’a ictinap edenlerin, Hakkın hakimiyeti için mücadele edenlerin….
Bâtılı da bâtıl bilip, bâtıldan şiddetle kaçınanların, bâtılın yer yüzünden silinmesi adına gayret gösterenlerin üzerine olsun.
Hicrî 1440. yılın Âlem-i İslâm’ın uyanışına ve şuurlanmasına, birlik ve dirliğine, sıhhat ve huzuruna vesile olmasını niyaz ederim. Hicrî Yılbaşı kutlu olsun.

Sosyal Medyada Paylaşın:

Düşüncelerinizi bizimle paylaşırmısınız ?