Kamuoyunda son günlerde çok tartışılan “akademisyenler bildirgesi” üzerine bir iki söz etmek istiyorum.
Bildirgenin içeriğine katılmıyorum. Tek yanlı ve tarafgir bir bakışla yazılmış.
PKK terör örgütü görmezden gelinmiş.
Bildirgeyi okuyunca, aklıma Nasrettin Hoca’nın “hırsızın hiç mi suçu yok” sözü geldi! Çünkü bildirgede PKK terör örgütünü eleştiren tek bir cümle yok!
Bildirgeye imza koyanlara göre tek suçlu devlet!
İktidara yönelik eleştiri de yok…
Özetle, öznel düşüncelerle ele alınmış, sorunların asıl nedenlerine inilmemiş ve nesnel kriterlerden uzak bir bildirge.
***
Bildirgeyi kamuoyunun gündemine taşıyan ise Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın sert sözlerle imzacı akademisyenleri eleştirmesi oldu.
“ Ey aydın müsveddeleri!”
“Siz karanlıksınız karanlık!”
“Bunun adı mandacılıktır!”
Cumhurbaşkanı, yüksek perdeden, sert sözlerle imzacı akademisyenleri eleştirirken, YÖK’ ü ve imzacı akademisyenlerin çalıştığı üniversiteleri göreve çağırdı.
Ve bu çağrı ‘işaret fişeği’ oldu.
Hemen YÖK harekete geçti. İmzacı akademisyenlerin görev yaptığı üniversiteler disiplin soruşturması başlattılar.
Ayrıca yandaş medya ve yandaş sosyal medya kullanıcıları da yaylım ateşe başladılar.
Yaftalama başlatıldı!
Bildirgenin içeriğine katılmıyorum. Bu yaftalama ve linç kampanyasını da doğru bulmuyorum.
Acaba bu salvolar “cambaza bak” amaçlı mıdır?
***
PKK bir terör örgütüdür. Emperyal çıkarlara hizmet etmektedir.
Devlet yönetiminde etkin olanlar, terör örgütü ile asla müzakere etmezler.
Hele de eli silahta iken…
Ancak biz öyle yapmadık. Mücadele yerine bir dönem müzakereyi tercih ettik.
Oslo’da “üçüncü göz” olarak ifade edilen İngiliz gözlemcinin hakemliğinde müzakere ettik.
Dokuz madde üzerinde tarafların mutabakata vardığı kamuoyuna yansıdı. CHP’li Haluk Koç, bu dokuz maddeyi kamuoyuna duyurdu.
“Akademisyenler bildirgesine” verilen tepki ne yazık ki Oslo’da terör örgütüne verilen sözlere gösterilmedi!
Dokuz madde kamuoyunda yeterince tartışılmadı bile…
Sonra Dolmabahçe protokolüne giden süreç yaşandı ve Dolmabahçe’de Başbakanlık Ofisi’nde Yalçın Akdoğan ve Efgan Ala’nın imza koyduğu protokol gerçekleştirildi.
Pervin Buldan, İdris Baluken ve Sırrı Süreyya Önder’de ‘karşı taraf’ olarak protokolü imzaladılar.
Bu arada Suriye’de yaşanan gelişmeler hız kazandı. PKK ‘nın Suriye kolu PYD’ ye ABD ve batılı ülkelerden silah desteği verilmeye başlandı.
PYD üzerinden de PKK silahlandırıldı.
Görmezden geldik…
Süreç sıkıntıya uğramasın diye valilere “operasyon yapmayın” talimatları verdik.
Ne oldu?
Terör örgütü, operasyon yapılmayan bu süreçte militanlarını kentlere yerleştirdi. Kentleri silah ve cephane deposuna çevirdi.
Seyirci kaldık!
Cumhurbaşkanı Erdoğan, “PKK çözüm sürecini silah depolama süreci olarak değerlendirdi. Çok ciddi bir silah depolaması yaptılar” açıklamasında bulundu.
Demek ki Sur, Silvan, Nusaybin, Cizre, Silopi’de terör örgütünün yığınak yaptığı biliniyormuş!
Ama süreç sıkıntıya uğramasın diye göz yumulmuş!
Valilere talimat verilmiş.
Ne zamana kadar? “ Seni başkan yaptırmayacağız” açıklamasına kadar…
7 Haziran seçim sonuçlarına kadar.
HDP’nin 7 Haziran sonuçlarının etkisiyle “özyönetim” ilanlarına başlamasına kadar…
Yani masa devrilene kadar…
***
“Akademisyenler bildirgesine” katılmıyorum.
Ancak iktidarın yaptığı bunca hatayı da görmezden gelemeyiz.
Bugün yaşadıklarımız, aslında o hataların sonucudur. Hep suçu başkalarına atarak kendi hatalarını örtmek olanaklı değildir.
Sedat Peker’in açıklaması da hukuk devleti açısından kabul edilemez.
Peker’in “oluk oluk kanlarınız akacak ve kanlarınızla duş alacağız” sözleri açık bir tehdittir.
Hukuk devletinde bu açık tehdit üzerine savcılar harekete geçerler.
Onaylamadığım o bildirgeye imza atan akademisyenlerin, bu açıklama ile can güvenlikleri tehdit altındadır.
Ne diyordu Voltaire;
“Düşüncelerine katılmıyorum ama senin düşüncelerini savunma hakkını sonuna kadar savunacağım.”
Lise yıllarımızda matematik öğretmenimiz,
“Ne yazık ki ülkemizde tartışma ortamı yok, çatışma ortamı var. Keşke tartışma ortamı olsaydı” demişti.
12 Eylül öncesi tartışma ortamı olamadı!
Keşke bugünlerde çatışma ortamı yerine tartışma ortamı olabilse…
Ahmet Taner Kışlalı derdi ki;
“Ayrılıklarımızı değil ortak yanlarımızı öne çıkarmalıyız. Ortak yanlarımızı öne çıkarırsak bütünleşiriz. Ayrılıklarımızı öne çıkarırsak Yugoslavya oluruz.”
Bizi Yugoslavya olmaya koşar adım götürüyorlar.
O nedenle diyorum ki;
Lütfen biraz akıl, biraz sağduyu ve biraz vicdan…
Yarın çok geç olmadan.
Aynı gemideyiz…
Ve gemi su alıyor…
Akıl, sağduyu ve vicdan lütfen!