BAŞKANLIK REJİMİNE DOĞRU İLERLERKEN

BAŞKANLIK REJİMİNE DOĞRU İLERLERKEN

2023 yılında dünyanın ekonomisi en iyi 10 ülkesi içersine girecekmişiz de.

Ülke yönetiminde bulunanlar başarılı olamadığı,

Oligarşik yapılanma içersindeki bürokrasi engel olduğundan,

“Tek adam” tarafından verilecek kararların anında uygulama olanağı bulunan “Başkanlık Sistemi” çözüm olacakmış.

Parlamenter sistemde ortaya çıkabilen sakıncalar ortadan kaldırıldığında bizi kimse tutamayacakmış…

Cumhuriyet kurulduğundan bu yana uygulanan sistem başarılı olamamış…

Bu gidişe dur demek için “başkanlık rejimi” kaçınılmazmış…

Gerçeklerden tamamen uzak, somut olmayan, basit gerekçelerle sunulan nedenler…

Suçlananlar ülke yönetimine getirdikleri yöneticiler.

Elbette seçimle gelenler hariç.

Hedefe giden yolda “ayak bağı” olanlar kendilerinin atadıkları bürokratlar.

Başarılı ve etkin bir liderde olması gereken özellikleri taşıyan yöneticiler yerine;

Liyakat ve kariyerden yoksunları, benden olsun da anlayışı ile hak etmeden yönetimin en üst basamağına atamasını yaparsan olacağı buydu.

Öyle anlaşılıyor ki, bu durum yıllar önceden planlanmış bir proje.

“Kamu Yönetimi Reformu” ile ortaya atılmış, ısındırılmaya başlanılmıştı.

Artık gizlenen sandıktan çıkarılma ve uygulama zamanı geldi.

Kusuru mevcut sisteme yükleyerek “başkanlık rejimi” uygulamasının çözüm olacağı algısı yaratılmaya çalışılmakta.

Son yıllarda ülke gündeminin ilk maddesi rejim değişikliğine gidilmesi.

Her ortamda bu konu konuşulmakta.

En ateşli savunucuları da yüzde sekseni ilkokul mezunu muhtarlar.

Anlaşılan o ki, bu değişikliği en iyi anlayan ve anlatacak olan da onlar.

Tüm muhtarlara “formatörlük” görevi verilerek, “Saray” dan edindikleri bilgileri seçmenlerine gruplar halinde anlatmaları ve ikna etmeleri sağlanmalı.

Havuzcuların yazılı ve görsel medyasının da ilk önceliği “Başkanlık Sistemi”.

Köşe başlarına yerleştirilen cengâverler, ellerine tutuşturulan metnin dışına çıkmadan usanmadan yazıp, çizip, konuşuyorlar.

Pek başarılı olamadılar ama verilen görevi yerine getirme adına devam etmekteler.

“Başkanlık” kuşkusuz demokratik bir rejimdir, “temsili hükümet” sistemlerinden birini oluşturur.

Her iki rejiminde başarılı olabilmesi, çağdaş demokrasinin tüm ilkeleriyle yaşama geçirilmesine bağlıdır.

Çağdaş demokrasi, varlık nedeni olan laiklik ilkesinin koruması altında gücünü çoğulculuk, katılımcılık, saydamlık ve hukuka bağlılıktan alır.

Üzücü olan, bu ilkelerin ülkemizde içi boş kavramlar olarak kalmasıdır.

Siyasi partiler katı bir disiplin içinde olup, parti içi demokrasiden yoksun,

Genel başkan sultası tüm partilere bulaşmış,

Sivil toplum örgütleri yetersiz ve kamuoyu baskısı yaratma gücünden tamamen uzak, etkisiz kuruluşlar halinde,

Medya holdinglerin elinde, çıkarlarını koruma yolunu siyasal iktidarlarla uzlaşarak, gerçekleri çarptırma pahasına desteklemekte bulmuş,

Yargı bağımsız, güçlü ve etkin olmaktan uzak,

Yürütmeye tam bağlı bir yargı yaratma çabası sürdürülmekte,

Kurumlar denetimden yoksun bırakılmakta.

Çağdaş demokrasilerden payına düşeni almamış böyle bir ortamda “başkanlık rejimi” nin “tek adam, tek lider” yönetimine dönüşmesi çok kolay olacaktır.

İstenilen de budur.

Demokrasi, “yasama, yürütme, bağımsız yargı” güçleri dengesi üzerinde ayakta durur.

“İstikrar, ekonomik kalkınma, işlerin yavaş yürümesi, bürokratik engeller…” bahanesi ardına sığınılarak,

“güçlü iktidar” aldatmacası ile yürütme gücü öncelikli tutulur, yasama ve bağımsız yargıyı etkisi altına alır, önüne set çekerse asıl yok edilmeye çalışılan demokrasi olacaktır.

Parlamenter sistem adına demokratikleşme ve onun eğitimi konusunda herhangi bir önlem önerilmediği ve halkın genel yönetim anlayışı değişmeyeceğine göre;

Başkanlık sisteminin kabulü durumunda hızla “tek adam”lığa geçiş sağlanacaktır ki, asıl tehlike buradadır.

 

Sosyal Medyada Paylaşın:

Düşüncelerinizi bizimle paylaşırmısınız ?