Geçen hafta Fransa’da yaşanan ve masum insanların katledildiği terör olayları, içinde yaşadığımız toplumun ne hale geldiğini tüm çıplaklığı ile gözler önüne serdi.
Bu olaylardan en çok etkilenen toplum olarak çekilen acıları hissetmek ve paylaşmak yerine, belirli bir çoğunluğun neredeyse ‘oh olsun, bana ne, hak ettiler, bize kimse üzülmedi..’ anlayışına bürünmelerini anlamak, açıklamak olası değil.
Türkiye Yunanistan arasında oynanan ulusal futbol takımları dostluk maçı öncesi Paris katliamı için yapılan saygı duruşunu büyük bir çoğunluk “ıslık, tekbir ve Allah büyüktür” sesleriyle protesto etmekte.
O topluluk, kendine ait inancını öfke, kin, hakaret eşliğinde haykırarak “din” adına katliama destek vermekte.
Hangi ülkeye ait olursa olsun “ulusal marş, bayrak, saygı duruşu…” gibi değerlere sadece saygı duyulması gerektiğinin farkında olamayacak kadar öfkeliler.
Olaylarla ilgili sosyal medyada yapılan paylaşımlarda siyasetçisinden yöneticisine, öğretmeninden sıradan vatandaşına değin “Fransızların Cezayir’de Müslümanlara soykırım uyguladığının” resimleri yayınlanarak adeta hınç alınmakta.
En çarpıcı ve düşündürücü örneği ise, Türkiye Cumhuriyeti’ni Varşova’da temsil eden büyükelçi.
Bu zat her şeyden önce bilim adamı. YÖK Başkanlığı yapmış ve unvanı ise maalesef Profesör.
Sosyal medya üzerinden “Fransız p.çleri, Cezayir’de 1.5 milyon insan öldürülürken sesiniz çıkmıyordu…” diyerek görüşlerini dile getirmekte.
Profesör kimlikli bilim adamı bu düşüncede ise diğerlerini yazmaya gerek kalmadı.
Bunları paylaşanlar birkaç yüz kendini bilmez olarak kabul edilmemeli.
Fransa’nın, yaklaşık 130 yıl sömürge olarak zapt ettiği Cezayir’de 1950’li yıllarda bir buçuk milyona yakın kişiyi öldürdüğü doğrudur.
Başta İngiltere olmak üzere, bazı Avrupa ülkeleri kendi yurttaşlarının refahı için Afrika kıtasının yer altı ve üstü kaynaklarını yüzlerce yıl talan ettiler, sömürdüler.
Neredeyse iliklerine kadar içlerini boşaltıp, kanını emdiler. Hem de nefes aldırmadan.
Ya ABD’ye ne demeli? Dünyayı denetimi altına almak için tüm kıtalarda yapmadığı kalmadı. Hepsi de vampirleştiler.
Bu örnekleri çoğaltabiliriz.
Bu ve benzeri olumsuzluklar birilerine Diyarbakır, Suruç, Ankara, Paris ve dünyanın herhangi bir noktasında öldürülen suçu, günahı olmayan masum insanları hedef alarak “aynı inanç, etnik gruptan değiliz, onların devleti de katliam yapmıştı” dedirtmemeydi.
Dünyanın neresinde olursa olsun insanlığa yapılan her türlü saldırıyı kınayıp yaşanan acıları hissetmek ve paylaşmak yerine hemen taraf olunmakta.
Katledilen masum insanların şahsında ülkelerinin daha önce yaptıkları ile kıyaslanarak intikam alma duyguları kabarmakta.
Bakılan pencerenin görüş alanı ise çok dar. Sadece “din, inanç ve etnik yapı farklılıkları”ndan ibaret. Körelmiş, tüm insani değerlerden yoksun kin, nefret ve intikamcı bir duygu.
Paris katliamına gösterilen “oh olsun” tepkisinin nedeni çok basite indirgendi. Onlara göre Fransa teröre destek vermekte, Suruç ve Ankara’daki olaylara sessiz kalmış.
Peki sen ne yaptın?
Konya stadında, Ankara’da katledilen 102 kişi anısına yapılan saygı duruşu ve okunan İstiklal Marşı esnasında “ tekbir” ve ıslıklarla protesto etmedin mi?
Tüm spor dallarındaki oyunlarda barış, dostluk, dayanışma ve sevginin sergilendiğini göremeyecek kadar nasıl körleşirsin?
Diyarbakır, Suruç, Ankara’da ölenler ile yurttaşlık bağın yok muydu?
Uluslar kader, tasa, kıvanç ve sevinçte bir olacak, ortak değer olarak göreceklerdi. Bu anlayışı niçin, neden ve nerede bıraktın?
Teröre karşı toplumu birlik ve dayanışma içinde olmaya çağırıp, “İnsani değerler, özgürlük, barış, kardeşlik, demokrasi…” den vazgeçmeyiz diyebilir misin?
Ölen masum insanları anmak, olaylara toplumun dikkatini çekmeye çalışan üniversite öğrencileri, Sivil Toplum Örgüt üyelerinin copla, biber gazı ile engellenmesi, yayın yasağı konulup kamuoyunun bilgilendirilmesine sesin çıkmadı.
Hiçbir suçu olmayan katledilen insanlarla aynı düşünce, etnik yapı ya da inançtan değiliz diye sessiz kaldın, tepki göstermedin.
Türk, Fransız, Yunan, Ermeni.., dil, din, renk, ırk ne fark eder ki. Her şeyden önce insandır diye düşünmedin.
Basit ve insanlık dışı anlayışından dolayı “bana ne, beni hiç ilgilendirmez” deyip geçtin. Başkalarına kiraladığın aklınla, senden kabul etmediğin insanların öldürülmesinden doğan acıyı samimiyetinle hissederek paylaşamadın. Umurunda bile olmadı.
Bir insan olarak bulunması gereken değerlerden yoksun olabilir, senden olmayan insanların öldürülmesinden hoşlanır acı, üzüntü hissetmeyebilirsin. Ancak, anılarına yapılan saygı duruşunda bari sesini çıkarma.
Hiç tanımadığın kişilere sadece “inanç ve etnik kimliği” nden dolayı öfke ve kinini kusma.
Dünyanın neresinde olursa olsun, elinde silah olmayan, şiddet ve öfkeden tamamen uzak masum insanların, vahşice katledilmesine duyarsız kalma. Acılarını paylaş, hisset. Olaylara kuşgözü kadar görme açısı bulunan dünyandan bakma.
Yaptığın saygısızlıklara “inanç ve etnik kimliği”ni ortak etme, o değerlere sığınma.
Dinin içeriğinde huzur, barış, hoşgörü, sevgi, dayanışma, paylaşma, hissetme, iyi ve doğruları görebilme, eşitlik, ahlak … olduğunu bil.
Kutsal olarak bilinen değer ve kavramların anlamını okumayıp bilmeden, seni yönlendirenlerin söylemlerine körü körüne inanıp, benliğini birilerinin eline bırakırsan, farkında olmadan İŞİD anlayışına sahip olur ve bu duyguları olur olmaz yerlerde kullanırsın.
İşte o zaman, insanda bulunması gereken tüm değerleri yitirir, olay ve olguları onların düşünceleriyle yorumlarsın.
Sonuçta Diyarbakır, Suruç, Ankara, Paris ya da dünyanın herhangi bir yerinde katledilen masum insanlara “oh olsun, etnik kimliği ve inancı bizden değildi” diyebilecek kadar gözün kararır, insanlıktan çıkarsın.
Cehaletin getirdiği bağnazlığın had safhada olduğu, 21. yüzyılda ortaçağ anlayışı ile yönetilen ülkelerin durumlarını görmezlikten gelmeye çalışırsın.
Bu ülke insanlarının yaşam değerleri, barış ve huzurun bulunmadığını kısaca, insanlık adına var olan bir şeylerin olmadığını göremeyecek kadar cehalet içinde olursun.
Batının yaşam standartlarına sözün olmaz. Ancak, kapılarını açsalar ilk giden sen olmak istersin. Ama senin gibi düşünmediği ve aynı inançta olmadığınız için düşmanındır.
Ne değişti ya da değiştirildi ki bu basit, ilkel anlayış ön plana çıktı?
Bir ulusta dayanışma, farklılıklara saygı, hoşgörü, yardımlaşma, birlikte yaşama kültürü, ortak paydaşlarda buluşma, duygu ve düşünce birliği gibi kavramlar yok olmaya başladığında, sorunlar kartopunun çığa dönüşmesi gibi hızla büyüyecek ve ülke parçalanmaya doğru gidecektir.
Arzulanan bu olsa gerek.
Yapılması gereken mi?
Toplum olarak terör, gericilik, yobazlık, çağdışı düşünce, ötekileştirme, ayrıştırmaya hep birlikte yüksek ses çıkarmalı.
ABDULLAH KESKİN