ABACI BÜKÜ’NÜN; DÜN VE BUGÜNÜ – 3

ABACI BÜKÜ’NÜN; DÜN VE BUGÜNÜ – 3

“MAYIS YEDİSİ’NE AİT İNANÇLAR”

Merhaba…
Gördüğünüz gibi Giresun’un -semt yerleşkelerinden- birisi olan “Abacı Bükü” mahallesine ve onun geçmişine ait tarihsel öyküye birazcık değinelim dedik; şimdide bir türlü sonunu getiremiyoruz.
(öyle görünüyor ki, bugünde bitiremeyeceğiz.)

Gerçi siz sıkılmıyor’sanız ben devam ederim etmesine de; inanın sizler ‘sıkılıyorsunuz’ diye ben kendi-kendimi kasıyor ve adeta bir sendrom içine giriyorum!…
Her neyse…
Kendimi ‘keyifle okuyanların’ limanında hissederek, bugünde siz değerli ‘sayfa arkadaşlarıma’ bundan yıllarca önce inançlarını ve törelerini bir heybeye doldurarak; “Aksu Ağzına” taşıyanların kültür ve ritüellerden söz etmeye çalışacağım…

Ancak konuyu girmeden önce yine burada bir parantez açıp ve bilmeyenler için hemen söyleyeyim; (Aksu Deresinin-Denizli buluştuğu yeri halk ‘Aksu Ağzı’ olarak bilir ve öyle ifade eder.)
Neyse, bu küçük teferruatla fazla uğraşmayıp, konuya girelim…

Bundan yaklaşık kırk yıl öncesine kadar (Rumi takvim hesabına göre) “Mayıs Yedisi” olarak ve halkın (organizasyon ötesi) inanç ve törelerinin emriymiş gibi Aksu Deresinin, denizle buluştuğu (Aksu Ağzında) Panayır kurar ve köylerden kendilerinin getirdiği davul-zurnalarla, kemençeyle (doğaçlama bir şekilde, içlerinden geldiği gibi samimi bir hava içinde gülüp oynardı yöre halkı)

Ancak bu gülüp-oynamaya geçmeden, yani daha panayırlar kurulmadan önce yapılması gereken töreler, harekete geçirilmesi gereken ritüel değerlerin yerine getirilmesi gerekiyordu…
Ki; bu örf, töre ve gelenekleri de şöyle ifade edebiliriz;

Sizlerin ve herkesinde bildiği gibi Giresun yöresine yıllar, yüzyıllar öncesinden Çepni boyu Türkmenleri ve Alevileri yerleşmişlerdir…
Yani demem o ki; Beşikdüzü taraflarından taa Perşembe çıkışına kadar genellikle Çepni Boyu yerleşkesi olduğu gibi aynı zamanda da Alevi ve Bektaşi kökenli insanlar yaşamaktadır…
Ve bundan dolayıdır ki; günümüze kadar kesintisiz olarak taşınan “Mayıs Yedisi” kutlamalarının içerisinde Alevi ve Bektaşi inançları yatmaktadır…
Hatta bu inanç silsilesinin içerisinde -az çok- şaman inancının da kırıntıları vardır…

Tekrar “Mayıs Yedisi” olayına geri dönecek olursak…
“Mayıs Yedisi” ritüellerinin ve inançlarının içinde de;
“Üçler-Beşler-Yediler ve kırklar” inancı bulunmaktadır.
Örneğin;
Giresun dereleri içerisinde en büyük dere kabul edilen Aksu Deresi; Karagöl dağlarının zirvesindeki “Kırklar Tepesinden” yola çıkar ve “Yedi Krater Gölün” eteklerinden beslenerek yola girer!..
Ve ilk yola çıktığı yöredeki köyün adı; Aksu Köyüdür…

Kenardan-köşeden topladığı sularla girdiği yolun adı: Aksu vadisi olup, Giresun Adasının tam karşısında denizle buluştuğu yerin adı ise; Aksu Ağzı’dır…
Yani “Aksu Deresi” temizliğin ifadesi olan “ak” sözcüğünü üç kez kullanır…

Ve halk söylencesine göre; üç bin metreye yakın yüksekliklerden başlatığı tertemiz yolculuğunu;”Aksu Köyü-Aksu Vadisi- Aksu Ağzı” üçlemesiyle ‘suyunu’ tertemiz bir şekilde denize ulaştığına inanılır…

Ve böyle bir inanca sahip olunduğu içindir ki; (Rumi hesaba göre) 7 Mayıs sabahı daha güneş başını dağlardan çıkarmadan, yani daha şafak sökmeden ‘Peri Kızlarının’ (temiz olduğu için) Aksu Deresine girip yıkandığını, temiz duygularını suya bıraktığını…

Evlenemeyen evde kalan kızların koca bulmaları için;
Çocuğu olmayan kadınların çocukları olması için;
Kocasıyla arası bozuk olan kadınların tekrar barışık olmaları için;
Hastalıklardan kurtulamayan ve bir türlü şifa bulamayanlar için;
“Peri Kızları” şafak sökmeden Aksu Dersinde hem yıkanırlar ve hemde bu güzel temennilerini ‘suya’ bırakırlarmış…

Ve yöre halkının bu inanca sahip olmasındandır ki; ‘Mayıs Yedisi’ne gelmek isteyenler ve bu ‘Peri Kızlarının’ suya bıraktığı güzel temennilerden yararlanıp şifa bulmak isteyenler gecenin yarısında yola girip ve Peri Kızlarının Aksu’ya bıraktığı şifadan nasiplenmek için Aksu Ağzına gelirler ve (derdi olanlar, şifa dilemek isteyenler) anadan doğma soyunarak, yaşlıların siper yaptığı bir çarşafın arkasında Aksu Ağzında dereye girerlermiş.
Ve Keşkül (Su kabağı) tası ile de başlarından aşağı “Yedi Çift- Bir Tek” keşkül dolusu su dökermiş…

Daha sonra da (derdin belanın denize karışması için) Keşkülü Ak suya bırakırlarmış…
Ve giyinip kuşandıktan sonrada yerden tekrar (yedi çift- bir tek) ritüelini uygulamak için yerden ‘yedi çift-bir tek (15) taş toplayıp ve sırtını denize dönerek “Derdim belam denize” temennisiyle taşlar denize atılırmış.

Daha sonra da -inancı yarım ve sakat bırakmamak için- Motor ve Kayıklara doluşarak ‘Adayı’ üç kez dolaşılması gerekli olduğu için üç kezde ‘Adanın’ etrafı dolaşılır!…
Ve yine ‘üç kez’ sacayağından -dilek tutularak-geçilir…
Yani salt -davul zurna ve kemençe- ile gülüp oynanılmaz “Mayıs Yedisinde”
Yapılması gereken töreler ve ritüeller de yerine getirilirdi…

Şimdi günümüzde ise şafak vakti kızların, kadınların dereye girip yıkanma olayı olmadığı gibi (protokol alanları tahsis edildiği için) öteki ritüellerde doğru-dürüst yapılamıyor!…
Yapılsa da; üstün-körü yapılıyor!…

Eskiden “Mayıs Yedisi” olarak kutlanan ve -şafak vakti- Aksu Ağzında denize giren kızlar için, şair Can Akengin’in yazdığı “Aksu” başlıklı şiirinden durun en iyisi üç kıt’asını sizlerle paylaşayım da, bugünkü sohbeti de böyle bitirelim…
(Dereye girip yıkanan kızları hayal kurarak şöyle der şair;)

“Hava sıcak nefessiz,
Dere akıyor sessiz.
Nemli kumsalda gördüm,
Gönül çeken beş on iz.

Düştü bir şeyler suya,
Sevindim gençlik bu ya,
Saptım emekleyerek,
Sazlıktaki Pusuya..

Kızlar; kızlar ah kızlar
Koşan, itişen kızlar,
Kapıştınız gönlümü,
Pay ettiniz…hırsızlar!
……………………………
“Abacı Bükü” ile sohbetimizi, sanırım yarın bitiririz…
Yarın tekrar görüşmek üzere;
Hoş kalın,
Hoşça kalın…

 

Sosyal Medyada Paylaşın:

Düşüncelerinizi bizimle paylaşırmısınız ?