TEKONOLİJİYE SEVGİ KATMAK MÜMKÜN MÜ?

TEKONOLİJİYE SEVGİ KATMAK MÜMKÜN MÜ?

Bulutlara yağmur bombası atabilenler yerin altından deprem bombası koyuverebilenler ne zalimler ki her şeytanlığı bulmuş buluşturmuşlardır.

Teknolojinin insanlığın sayısını azaltmakla meşguliyetinden bir dal sadece. Diğerleri , yiyecek içecekler ile, diğerleri ilaçlar ile, diğerleri tv ler basın yayın ile…

Saymakla bitmiyor işte. Savaş sadece tüfek ile değil…

Gazlar bombalar ile..Algı yanıltıcı salaklaştırıcı uyuşturucu gazlar bulutlar ile.. sismik yollar ile.. uzay ile yörünge ile .. parselleme ile .. her şekilde önümüzde yani. paranoyak değiliz.. somut delilciyiz. Bulutlara yağmur bombası atabilenler yerin altından deprem bombası koy verebilenler ne zalimler ki her şeytanlığı bulmuş buluşturmuşlardır.

Teknolojinin insanlığın sayısını azaltmakla meşguliyetinden bir dal sadece. Diğerleri , yiyecek içecekler ile, diğerleri ilaçlar ile, diğerleri tv ler basın yayın ile…

Saymakla bitmiyor işte. Savaş sadece tüfek ile değil… gazlar bombalar ile..Algı yanıltıcı salaklaştırıcı uyuşturucu gazlar bulutlar ile.. sismik yollar ile.. uzay ile yörünge ile .. parselleme ile .. her şekilde önümüzde yani. paranoyak değiliz.. somut delilciyiz.

Bulutlara yağmur bombası atabilenler yerin altından deprem bombası koy verebilenler ne zalimler ki her şeytanlığı bulmuş buluşturmuşlardır. Teknolojinin insanlığın sayısını azaltmakla meşguliyetinden bir dal sadece. Diğerleri , yiyecek içecekler ile, diğerleri ilaçlar ile, diğerleri tv ler basın yayın ile… saymakla bitmiyor işte. Savaş sadece tüfek ile değil… gazlar bombalar ile..Algı yanıltıcı salaklaştırıcı uyuşturucu gazlar buluştular ile.. sismik yollar ile.. uzay ile yörünge ile .. parselleme ile .. her şekilde önümüzde yani. paranoyak değiliz.. Somut delilciyiz.

Bir savaş var evet önümüzde, hayatımızın her noktasına sirayet etmiş olan bir savaş bu. Günlük hayatımızın içine giren, yöneten, evrensel, Küresel , Yörüngesel bir savaş…

Bilinçaltımıza sirayet edebilen, yönlendiren, sürü içgüdüsü halinde guruplaştıran, anlık değişimlere yönelten, bilgiden uzaklaştıran, ezber ve görselliğin pençesinde kıvrandıran. algı yanılmasına yönelten bir sürü savaş var..

Her gün beynimizi çöplüğe dönüştüren görsel ve sesli medya, tv, internet ve sosyal ağlar,

doğal ve temiz hayattan uzaklaştıran bayağı, suni, verimsiz, boş ortamlar,

İnsanları aynı fabrikadan çıkmış gibi giydiren fabrikasyonlar,

aynı dilden konuşmadığında dışlayan ortamlar,

Abartının kulak zarlarını delercesine geçtiği yapay görseller, saç. baş. makyaj. kıyafet, yeme, içme çılgınlıkları,

Nereden gelip nereye gittiği sorulmayan hesapsız saatler,

Nereden bulup kazanıldığı sorulmayan hesapsız harcamalar,

Aşkın sevdanın yitirildiği sahta anlık aşk bataklıkları,

İnançsız, kimliksiz, balon olmuş boşluklar,

Gerçek savaşların yaşandığı toz toprak barut kokuları aralarında savrulan, yok olan canlar, bedenler, hayatlar,

Öldürdükçe, yok ettikçe kuduran canavar topluluklar,

kıtlıktan, susuzluktan kurumuş bağırsaklar, dudaklar arasından bakan şefkat, merhamet bekleyen , üzerlerine sinekler üşüşmüş bebekler, çocuklar,

Güneşin altında konuşmaya mecali kalmamış, gölgesinde nefes alacak bir ağaç bulamayan insanlar,

Birbirini tüketen, yiyen yamyam ülkeler,

İnsanın rengini irdeleyen renksiz insancıklar,

beyinlerini yemiş, bitirmişler,daha nereye dokunsak elimizde kalacak noktalar….

Bir de bunlardan başka türlü yolları deneyenler,

Bulutlara yağmur bombası atabilenler yerin altından deprem bombası koy verebilenler ne zalimler ki her şeytanlığı bulmuş buluşturmuşlardır. Teknolojinin insanlığın sayısını azaltmakla meşguliyetinden bir dal sadece. Diğerleri , yiyecek içecekler ile, diğerleri ilaçlar ile, diğerleri tv ler basın yayın ile… saymakla bitmiyor işte. Savaş sadece tüfek ile değil… gazlar bombalar ile..Algı yanıltıcı, salaklaştırıcı, uyuşturucu gazlar bulutlar ile.. sismik yollar ile.. uzay ile yörünge ile .. parselleme ile .. Her şekilde önümüzde yani. Paranoyak değiliz.. somut delilciyiz.

Oysa bu Dünya’da bağlar var, bahçeler var, güller var gülistanlar var..Sevgi var aşk var, rızık var aş var, bölüşme var paylaşma var, insanlık ölmedi hala savaş var…

gelin sevelim sevilelim, gelin gülelim gülüşelim, gelin dostça, insanca yaşamı paylaşalım…Öldürmeyelim, tüketip bitirmeyelim..

Ümit var hala doğacak sabahın ışıklarında, ümit var hala çatlayacak yumurtanın içinde, yarılacak tohumun arasında,bir damla nutfede, çıkmayan canda…Ümit var…Güzel yarınlara…

 

 

Oğuz ilinde Duha Koca Oğlu Deli Dumrul derler bir er vardı. Suyu akmayan kuru bir çayın üstüne köprü yaptıran Deli Dumrul, geçenden otuz üç akçe, geçmeyenden döve döve kırk akçe alırdı. Bunu yapmasının sebebi erliğini, bahadırlığını ispatlamak, ününü artırmaktı. Bir gün köprüsünün yanına konan bir bölük obadan ağlama sesleri duydu. Varıp yanlarına yetişti. “Niye gürültü ediyorsunuz” diye onlara çıkıştı. “Bir yiğidimiz öldü, onun için ağlayıp feryad ediyoruz.” dediler.

 

Deli Dumrul kimin öldürdüğünü sorunca “Allah’tan emir geldi, al kanatlı Azrail gelip o yiğidin canını aldı.” dediler. Bunun üzerine Deli Dumrul “Bre kimdir o Azrail ki adamın canını alıyor? Allah’ım! Şu Azrail’i bana göster ki onunla savaşayım, o yiğidin canını kurtarayım. Azrail bir daha kimsenin canını da almasın.” diye Allah’a yalvardı. Deli Dumrul’un bu sözü Allah’ın hoşuna gitmedi. Allah Teala Azrail’e emretti, “O delinin benzini sarart, canını hırıldat” dedi.

Deli Dumrul kırk yiğidiyle yiyip içerken Azrail kimseye görünmeden çıka geldi. Onu sadece Deli Dumrul gördü. Onun heybetini görünce de eli ayağı tutmaz oldu. “Bre! Ne heybetli ihtiyarsın. Kimse seni görmedi. Sadece ben gördüm. Görünce de gözüm görmez, elim tutmaz oldu. Kimsin söyle bana?” diye Azrail’e sordu. Azrail cevap verdi. “Bre deli! Al kanatlı Azrail benim. İşte geldim. Senin canını alacağım.” Azrail böyle deyince Deli Dumrul kılıcına davrandı, Azrail’e hamle yaptı. Azrail de bir güvercin oldu, pencereden uçup gitti. Deli Dumrul bu duruma kahkaha ile güldü. “Yiğitlerim gördünüz mü, Azrail öyle korktu ki geniş kapıyı bırakıp dar bacadan kaçtı gitti. Ben de onu doğanımla takip edip yakalayacağım” dedi. Sonra atına bindi, doğanını aldı ve ardına düştü. Bir kaç güvercin bulup öldürdü. Geri dönüp evine gelirken Azrail atının gözüne göründü. At ürktü, Deli Dumrul yere düştü. Azrail göğsüne bastırdı, Deli Dumrul hırlamaya başladı. Azrail’den aman diledi. “O gün sarhoştum, ne dediğimi bilemedim, canımı alma, medet!” dedi. Azrail “Bana değil Allah’a yalvar.” dedi. O da Allah’a bir güzel söz ile yalvardı. Allah’ın hoşuna gitti. “Deli Dumrul canı yerine can bulsun, onun canı âzât olsun.” diye Azrail’e emretti. Azrail Allah’ın emrini Dumrul’a söyledi. Deli Dumrul “Bir ihtiyar anam, babam var, onlardan can isteyeyim, belki birisi verir.” dedi.

Deli Dumrul önce babasının yanına vardı. Başından geçenleri anlattı. Babasından can istedi. Babası “Oğul, Azrail’e söyle, ne isterse vereyim, malımı, mülkümü alsın. Ama canımı veremem. Anan benden daha sevgilidir. Anandan iste.” dedi. Hüseyin Araslı

Deli Dumrul anasının yanına vardı. Başından geçenleri anlattı. Anasından can istedi. Ama anası da “can tatlı” diyerek canını vermedi.

Bunun üzerine Azrail Deli Dumrul’un canını almaya davrandı. Deli Dumrul aman diledi. “Canımı almadan önce karımla buluşayım. Onunla vedalaşayım. İki oğlum var, onları emanet edeyim. Sonra canımı al.” dedi. Azrail kabul etti.

Deli Dumrul karısının yanına vardı. Başından geçenleri anlattı. Bütün her şeyini ona emanet etti. “Benden sonra gönlün kimi severse onunla evlen. Oğlancıklarımı öksüz koyma!” dedi. Karısı bunu kabul etmedi. “Sen benim gönül verip sevdiğim, koç yiğidimsin. Sen olmadıktan sonra malı, mülkü neyleyim, başkasıyla niye evleneyim. Benim canım sana kurban olsun. Kadir Tanrı senin yerine benim canımı alsın.” dedi. Bunun üzerine Azrail karısının canını almaya geldi. Deli Dumrul eşine kıyamadı. Allah Teala’ya yalvardı. “Yüceler yücesi güzel Tanrı, alırsan ikimizin canını birlikte al. Bırakırsan da ikimizin canını birlikte bırak.”

Deli Dumrul’un yalvarması Allah Teala’ya hoş geldi. Deli Dumrul ile karısının canını bağışladı. Onlara yüz kırk yıl ömür verdi. Anasıyla babasının canını aldı. Dedem Korkut geldi, destan söyledi, deyiş dedi. “Bu destan Deli Dumrul’un olsun. Benden sonra alp ozanlar söylesin.Alnı açık cömert erenler dinlesin.” dedi.

Araştıran ve yazan: Hüseyin Araslı

 

İnsan sevgiden başka ne verebilir gerçek dostlarına

 

Herkes seviyor, herkes aşk yaşıyor, herkes paylaşıyor sözde.Sorarım size sizler eğer gerçek Allah dostları iseniz, sizler eğer gerçek sevgi taşıyanlarsanız, sizler eğer karşılıksız hayır yapanlar iseniz, her konuda sadece kendinizi  düşünmediğinizin delili olarak neyi gösterebileceksiniz?

Sizler eğer canınızdan başkasına değer vermiyorsanız ve bunun da farkında değilseniz ki değilsiniz; size bir destan paylaşacağım. Bakalım herkes o destanda kendi yerinin neresi olduğunu bulabilecek mi?

Gerçekten kendinizden başkasına ne lkadar değer verebileceğinizin farkına varacağınız bir destan. Bir kaç dakikalığına da olsa bizleri gerçeklerle yüzleştirebilecek bir destan.

Peki insan sevgiden başka gerçek manada ne verebilir ki insanlara?

Parası mı , malını mı, mülkünü mü , ömrünü mü, canını mı, en kıymetlisini mi, makamını mı,sevdiğini mi,mevkisini mi, hangisini?

Gerçekten soruyorum. Dost gördüklerinize bu saydıklarımdan gözünü kırpmadan kim, hangisini bağışlayabilir, anında, verdiğini unutmak şartıyla..?

 

İşte okuyup ders alacağımız bir destan sizlere…

DUHA KOCA OĞLU DELİ DUMRUL DESTANI

Oğuz ilinde Duha Koca Oğlu Deli Dumrul derler bir er vardı. Suyu akmayan kuru bir çayın üstüne köprü yaptıran Deli Dumrul, geçenden otuz üç akçe, geçmeyenden döve döve kırk akçe alırdı. Bunu yapmasının sebebi erliğini, bahadırlığını ispatlamak, ününü artırmaktı. Bir gün köprüsünün yanına konan bir bölük obadan ağlama sesleri duydu. Varıp yanlarına yetişti. “Niye gürültü ediyorsunuz” diye onlara çıkıştı. “Bir yiğidimiz öldü, onun için ağlayıp feryad ediyoruz.” dediler.

 

Deli Dumrul kimin öldürdüğünü sorunca “Allah’tan emir geldi, al kanatlı Azrail gelip o yiğidin canını aldı.” dediler. Bunun üzerine Deli Dumrul “Bre kimdir o Azrail ki adamın canını alıyor? Allah’ım! Şu Azrail’i bana göster ki onunla savaşayım, o yiğidin canını kurtarayım. Azrail bir daha kimsenin canını da almasın.” diye Allah’a yalvardı. Deli Dumrul’un bu sözü Allah’ın hoşuna gitmedi. Allah Teala Azrail’e emretti, “O delinin benzini sarart, canını hırıldat” dedi.

Deli Dumrul kırk yiğidiyle yiyip içerken Azrail kimseye görünmeden çıka geldi. Onu sadece Deli Dumrul gördü. Onun heybetini görünce de eli ayağı tutmaz oldu. “Bre! Ne heybetli ihtiyarsın. Kimse seni görmedi. Sadece ben gördüm. Görünce de gözüm görmez, elim tutmaz oldu. Kimsin söyle bana?” diye Azrail’e sordu. Azrail cevap verdi. “Bre deli! Al kanatlı Azrail benim. İşte geldim. Senin canını alacağım.” Azrail böyle deyince Deli Dumrul kılıcına davrandı, Azrail’e hamle yaptı. Azrail de bir güvercin oldu, pencereden uçup gitti. Deli Dumrul bu duruma kahkaha ile güldü. “Yiğitlerim gördünüz mü, Azrail öyle korktu ki geniş kapıyı bırakıp dar bacadan kaçtı gitti. Ben de onu doğanımla takip edip yakalayacağım” dedi. Sonra atına bindi, doğanını aldı ve ardına düştü. Bir kaç güvercin bulup öldürdü. Geri dönüp evine gelirken Azrail atının gözüne göründü. At ürktü, Deli Dumrul yere düştü. Azrail göğsüne bastırdı, Deli Dumrul hırlamaya başladı. Azrail’den aman diledi. “O gün sarhoştum, ne dediğimi bilemedim, canımı alma, medet!” dedi. Azrail “Bana değil Allah’a yalvar.” dedi. O da Allah’a bir güzel söz ile yalvardı. Allah’ın hoşuna gitti. “Deli Dumrul canı yerine can bulsun, onun canı âzât olsun.” diye Azrail’e emretti. Azrail Allah’ın emrini Dumrul’a söyledi. Deli Dumrul “Bir ihtiyar anam, babam var, onlardan can isteyeyim, belki birisi verir.” dedi.

Deli Dumrul önce babasının yanına vardı. Başından geçenleri anlattı. Babasından can istedi. Babası “Oğul, Azrail’e söyle, ne isterse vereyim, malımı, mülkümü alsın. Ama canımı veremem. Anan benden daha sevgilidir. Anandan iste.” dedi. Hüseyin Araslı

Deli Dumrul anasının yanına vardı. Başından geçenleri anlattı. Anasından can istedi. Ama anası da “can tatlı” diyerek canını vermedi.

Bunun üzerine Azrail Deli Dumrul’un canını almaya davrandı. Deli Dumrul aman diledi. “Canımı almadan önce karımla buluşayım. Onunla vedalaşayım. İki oğlum var, onları emanet edeyim. Sonra canımı al.” dedi. Azrail kabul etti.

Deli Dumrul karısının yanına vardı. Başından geçenleri anlattı. Bütün her şeyini ona emanet etti. “Benden sonra gönlün kimi severse onunla evlen. Oğlancıklarımı öksüz koyma!” dedi. Karısı bunu kabul etmedi. “Sen benim gönül verip sevdiğim, koç yiğidimsin. Sen olmadıktan sonra malı, mülkü neyleyim, başkasıyla niye evleneyim. Benim canım sana kurban olsun. Kadir Tanrı senin yerine benim canımı alsın.” dedi. Bunun üzerine Azrail karısının canını almaya geldi. Deli Dumrul eşine kıyamadı. Allah Teala’ya yalvardı. “Yüceler yücesi güzel Tanrı, alırsan ikimizin canını birlikte al. Bırakırsan da ikimizin canını birlikte bırak.”

Deli Dumrul’un yalvarması Allah Teala’ya hoş geldi. Deli Dumrul ile karısının canını bağışladı. Onlara yüz kırk yıl ömür verdi. Anasıyla babasının canını aldı. Dedem Korkut geldi, destan söyledi, deyiş dedi. “Bu destan Deli Dumrul’un olsun. Benden sonra alp ozanlar söylesin

Sosyal Medyada Paylaşın:

Düşüncelerinizi bizimle paylaşırmısınız ?