Suriye, hatalarımız ve sonuç…

Suriye, hatalarımız ve sonuç…

Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed ve eşi Esma Esed ile  dönemin Türkiye Başbakanı, Ağustos 2008’de Bodrum Rixsos Otelde birlikte tatil yapmışlardı.

O zamanlar “Kardeşim Esed” dönemi yaşanıyordu!

Ekim 2009’da Gaziantep’te iki ülke ortak Bakanlar Kurulu Toplantısı yapıldı. Toplantıyı değerlendiren dönemin Dış İşleri Bakanı Davutoğlu, “Orak kader, ortak tarih, ortak gelecek ilişkilerimizin vizyonudur” dedi.

İkinci ortak Bakanlar Kurulu Toplantısı Aralık 2009’da Şam’da gerçekleştirildi. Başbakan Erdoğan 10 bakan ile toplantıya katıldı. Daha sonra Erdoğan ile Esed arasında ikili görüşme gerçekleştirildi.

Görüşme sonrasında Erdoğan, “Suriye bizim Orta Doğu’ya açılan kapımız ve ikinci evimizdir. Türkiye’de Suriye’nin Avrupa’ya açılan kapısıdır ve ikinci evidir” açıklamasını yaptı.

İki ülke arasında 51 anlaşma ve mutabakat metni imzalandı.

2010 Nisan ayında iki ülke ortak askeri tatbikat yaptılar.

Ne oldu ise 2011 yılı başlarından itibaren oldu. “Arap Baharı” Mısır sonrası Suriye’ye sıçradı.  İlk gösteriler 28 Ocak 2011 tarihinde Dera kentinde başladı. 15 Mart tarihinde Şam ve Halep’te kitlesel gösteriler başladı.

6 Nisan tarihinde Dış İşleri Bakanı Davutoğlu Şam’a gitti. Hatta Esed’e 15 Nisan tarihli konuşması için hazırladığı metni de götürdü. Esed’den bazı reform taleplerinde bulundu.

Esed, 15 Nisan konuşmasında Ankara’nın tavsiyelerine uygun bir konuşma yapmadı. Ankara kızdı. 28 Nisan’da Başbakan Erdoğan’ın ‘özel temsilcisi’ olarak MİT Müsteşarı Hakan Fidan Şam’a gitti.

Ertesi gün ilk sığınmacılar ülkemize gelmeye başladı.

7 Mayıs günü Davutoğlu, Esed’e  “Stratejik Derinlik” anlayışına uygun olarak reform çağrısını yeniledi.

Daha sonra Ağustos ayında yeniden Şam’a gitti. Esed ile 6,5 saat süren bir görüşme gerçekleştirildi. Davutoğlu bu görüşmede Suriye liderine 14 maddelik bir yol haritası önerdi.

Suriye lideri bu önerilere itiraz etti.

Bu gelişmeler üzerine Başbakan Erdoğan 11 Ağustos 2011 tarihinde şu açıklamayı yaptı.

“Ben lafı eğip bükmeyi sevmem. Samimi bir ifadeyi burada kullanmak istiyorum. Deniz tükenmektedir. Bu yol çıkmaz sokaktır. Döküle kan halkımızla aranızdaki bağı koparıyor. Her damla kan, uluslar arası toplumu size karşı önlem almaya biraz daha yaklaştırıyor.”

Artık Suriye ile ipler kopmak üzere idi.

Nihayet 15 Ağustos tarihinde Davutoğlu ipleri koparan konuşmayı yaptı. “Artık Suriye ile konuşacak bir şey kalmamıştır.”

Ve başladı “Eyy Eset” dönemi. Esed iken Eset oldu!

Eylül 1012’de yeni dönemin amacını Başbakan Erdoğan açıkladı. “Şam’a gidecek, oradaki kardeşlerimizle muhabbetle kucaklaşacağız. O günde yakın. İnşallah Selahattin Eyyubi’nin kabri başında Fatiha okuyacağız. Emevi Camisi’nde namazımızı kılacağız.”

Başladık Suriye’de rejim muhaliflerine destek vermeye.

Avrupa’dan, Rusya’dan Suriye’ye savaşmak için gitmek isteyenler ülkemiz üzerinden geçtiler. Sınırı kolayca aşıp Suriye’ye geçtiler.

Yaralananları ülkemizde tedavi ettik ve yine Suriye’ye gönderdik.

Mülteci kamplarını yeterince denetlemedik. Mülteci olarak gelenlerden de Suriye’ye kolayca geçerek muhalif gruplarla mücadele edenler oldu!

IŞİD, Güneydoğu kentlerimizden militan devşirmeye başladı. Yeterli önlem almadık.

“Arap Baharı” planına dolayısıyla ABD planına destek verdik.

Şam yönetiminin arkasında İran’ın ve Rusya’nın var olduğunu hesaba dahi katmadık. ABD’nin “PYD bizim kara gücümüzdür” sözü ile amaçlanan hedefi anlamakta zorlandık!

Oysa hedeflenen amaç Suriye’yi parçalamak ve Kuzeyden bir “Kürt koridoru” açmaktı. Bu yolla Kuzey Irak petrollerini Akdeniz’e ulaştırmaktı.

Oysa biz bu planın aktörlerinden olan PYD lideri Salih Müslim’i Ankara’da kırmızı halılarda karşılıyorduk!

Ülke olarak çıkarımızın Suriye’nin de Irak’ın da toprak bütünlüğünü savunmak olduğunu “stratejik derinlik” hayalleri ile göremedik!

Adım adım Orta Doğu bataklığına doğru sürüklendik.

Ülkemizde rejim muhaliflerine, ABD ile ortaklaşa “eğit donat” programı gereğince askeri eğitim verdik. ‘Donattık’ ve Suriye’ye gönderdik. Gönderdiklerimizin çoğu IŞİD’e katıldılar!

Suriye’de ki politikalarımız ülkemize patlamalar ile canlı bombalar ile yansıdı.

Suriye kaynaklı terör arttı.

 

Mülteciler sorununu yaşadık. Yaşıyoruz…

TSK, IŞİD ile mücadele amaçlı olarak Suriye’ye girmek durumunda kaldı.

Her hatalı politikamızı başka bir hatalı politika ile kapatmaya çalıştık. Hata üzerine hata yaptık.

Aklımız başımıza geç geldi. Ya da getirildi…

Moskova’da imza edilen protokol buna işarettir.

Ancak yine de hatalarımızdan net olarak arınmış değiliz.Rusya ve ABD arasında iki arada bir derede günü kurtarmaya yönelik politikalardan vazgeçmeliyiz.

Oryantalist dış politika olmaz.

Ülke olarak çıkarımız Suriye’nin toprak bütünlüğüdür. Irak’ın toprak bütünlüğüdür.

Emperyalizm Suriye’de görevini başarır ise sırada ülkemiz vardır.

Oyuna gelmemek gerekiyor.

Aksi halde BOP için final Diyarbakır’da yapılır!

Sosyal Medyada Paylaşın:

Düşüncelerinizi bizimle paylaşırmısınız ?