‘Sağlık olsun’ mu demeliyiz?

‘Sağlık olsun’ mu demeliyiz?

Cumhuriyetimizin ilk yıllarıdır. Sağlık Bakanı Dr. Refik Saydam, “sağlam kafa sağlam vücutta bulunur” düşüncesi ile çalışmaktadır.
Sağlık alanında genç cumhuriyet önemli adımlar atar.
Bunlardan teki de Numune Hastaneleridir. O günlerin kıt olanakları içinde 1924 yılında başta Ankara olmak üzere pek çok yerde Numune Hastaneleri açılır.
Ankara, Diyarbakır, Sivas, Erzurum, İstanbul Haydarpaşa, Trabzon ve Adana olmak üzere 7 ‘örnek’ hastane açılır.
O dönemlerde sağlık bir kamu hizmetidir.
***
24 Ocak 1980 kararları ile devlet, adım adım eğitimden ve sağlıktan çekilmeye başlar. Kamu hizmeti olması gereken bu hizmetler piyasalaştırılır.
Öğrenci ve veli ‘müşteri’ gözü ile görülmeye başlanır.
Hastalarda ‘müşteri’ olmuşlardır.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 7 Haziran 2018 akşamı CNN Türk’te Şehir Hastaneleri ile ilgili olarak söylediği, “Bu hastanelerin müşterisi inşallah çok daha artacak” sözleri de yeni bakışı ifade etmektedir.
Artık liberal politikalar zamanı…
Hasta ‘müşteri’ olursa ne olur?
Devlet kamu hizmeti olarak görmediği sağlık alanından çekilmeye ve bu alanı piyasalaştırmaya başlar.
Nitekim yaşana süreç de bunu gösteriyor.
***
Daha önce İngiltere’de denenen ama İngiliz ulusal sağlık sistemini çökerten model şimdi bize dayatılıyor.
Bizde ki adı Şehir Hastaneleri…
Kamu-özel ortaklığı modeli olarak sunuluyor ama bu bir aldatmacadır.
Devlet sadece şirketler zarar etmesin diye ‘ortak’ edilmiştir.
Hastane arsasını devlet sağlamaktadır. Firmaların kullandığı tüm kredilerin teminatı devlettir.
Devlet bu hastanelere %70 (Psikiyatri hastaları için %80) hasta garantisi vermektedir.
Garanti sayısına ulaşılamaz ise tıpkı köprülerde, hava alanlarında olduğu gibi aradaki farkı hazineden ödeme garantisi vermektedir.
Bu hastanelerde MR, Ultrason, tomografi ve laboratuvar hizmetleri inşaatı yapan şirketlere bırakılmaktadır.
Bu hastanelerde kantin, çiçekçi cafe vb ticari alanlar yine şirketlere bırakılmaktadır. Yardımcı sağlık personeli de şirketin elemanı olmaktadır.
İşin ilginç bir yanı daha var.
Devlet ile şirketler arasında bir hukuki sorun yaşanırsa devreye ‘tarafsız ve bağımsız’ yargımız giremeyecektir.
Sözleşme gereğince soruna uluslararası tahkim mahkemeleri bakacaktır!
Bu hastaneleri yapan şirketler bellidir ama ortaklar kimlerdir?
Bu konu sır gibi saklanıyor.
Uluslararası Tahkim konusu ipucu veriyor. Gizlenen ortaklar daha çok yabancı şirketlerdir…
***
Şehir Hastaneleri yatak kapasitesi olarak oldukça büyük yapılıyor. Örneğin Mersin Şehir Hastanesi 1300 yataklıdır. Adana Şehir Hastanesi ise 1550 yataklıdır.
Bunun ana nedeni % 70 garantinin dolmaması ve aradaki farkın hazine üzerinden hepimizin cebinden alınması içindir.
Yani hasta olsan da olmasan da Şehir Hastanelerine para ödeyeceksin…
Tıpkı Avrasya Tüneli gibi… Osman Gazi ve Yavuz Selim Köprüleri gibi… Afyon Zafer Hava alanı ve İstanbul Hava alanı gibi…
Deli Dumrul mantığı giderek her alana yayılıyor…
Peki devleti yönetenler buna nasıl izin verir?
Halkçı-kamucu anlayışın yerinde yeller esmeye başladı… Artık Şoförler ‘müşteri’, veliler ve öğrenciler ‘müşteri’ ve hastalar da ‘müşteri’ oldular.
Tüm vatandaşlar ‘müşteri’ haline getirildiler.
Ve tam bir sömürü düzeni kuruldu.
***
AKP iktidarı, Şehir Hastanelerine % 70 hasta garantisi verdiği için, bu garanti sayısına ulaşmak veya yaklaşmak için bazı adımlar atıyor.
Ne mi yapıyor?
Üniversite hastanelerini hizmet veremez hale getiriyor.
Şehir Hastanelerinin hizmete açıldığı illerdeki kamu hastanelerini kapatıyor.
Adana Şehir Hastanesi açıldı. Adana Numune Hastanesi kapatıldı. Mersin Şehir Hastanesi açıldı. Mersin Devlet Hastanesi kapatıldı.
Ankara Şehir Hastanesi açıldı. Ankara Numune Hastanesi kapatıldı…
30 Şehir Hastanesinin yapılması planlanıyor. Bu 30 şehirde kamu hastaneleri kapatılacak…
Ve bu 30 şehir içinde, 1924 yılından itibaren açılan 7 numune hastanesinin olduğu şehirlerde var.
Bu ne anlama geliyor?
AKP iktidarı Atatürk’ün açılmasını istediği Numune Hastanelerinin tümünü Şehir Hastanelerine kurban etmektedir.
Stadyumlardan ismini sildiği gibi…
Hava alanından ismini sildiği gibi…
Yoksa asıl amaç; “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi” ile adım adım Atatürk’ün adının ve imzasının olduğu kurumları yok etmek midir?
Atılan adımlar öyle bir kanaat oluşturuyor!..
***
Şehir Hastanelerine vatandaş kurban ediliyor. Üniversite hastaneleri kurban ediliyor. Kamu hastaneleri kurban ediliyor.
Şehir Hastanelerini yapan şirketler ve bu hastanelerin ortakları ise zengin ediliyor.
Ayrıca kent merkezlerinde olan kapatılan kamu hastanelerinin arsaları da; yeni rant alanları olarak iştah kabartıyor.
Ne diyordu Âşık Mahsuni?
“Yoksulun sırtından doyan doyana….”

Sosyal Medyada Paylaşın:

Düşüncelerinizi bizimle paylaşırmısınız ?