LİYAKAT

LİYAKAT

Liyakat, 15 Temmuz FETÖ darbe girişimi nedeniyle gündeme getirildi.

Yönetiminde görev alanlar için söylenen tanım yokmuşçasına yeniden keşfi yapıldı.

“Bir kimseye iş verilmeye uygunluk, yaraşırlık durumu, ehil olma, yeterlilik, kifayet” olarak tanımlanır.

Kısaca, bir göreve layık olma, hak etme, yapılacak işe en uygun kişinin seçilmesi,  görevin gereğini yerine getirebilmek için gerekli bilgi, donanım ve deneyime sahip olmaktır.

Üstlenilen, verilen görevi hedefleri doğrultusunda başarıyla yapabilme gücüdür.

Kariyer ve liyakat kavramları, yaklaşık 53 yıl önce yürürlüğe konulan 657 Sayılı DMK’da temel ilkeler olarak benimsenir.

Kanunun 3/C maddesi “liyakat” başlığında, “Devlet kamu hizmetleri görevlerine girmeyi, sınıflar içinde ilerleme ve yükselmeyi, görevin sona erdirilmesini liyakat sistemine dayandırmak ve bu sistemin eşit imkânlarla uygulanmasında devlet memurlarını güvenliğe sahip kılmaktır” hükmü yer almakta.

Buna göre, devlet memurluğuna atanacak kimse eşit, tarafsız ve bilginin ölçüldüğü sınavlar sonucunda gereksinim olan kadrolara yerleştirilecekti.

Ancak, hep yasa hükmü olarak kaldı, hiçbir zaman uygulamaya konulmadı, özellikle sözlü sınavlarda kişinin liyakat, kariyer ve yeteneği ölçülmedi.

Böylece siyasi kayırmacılık, akraba, eş, dost gibi tercihler ilk öncelik oldu, sonucunda yozlaşma, verimsizlik, bozulma, haksız uygulamalar başladı.

Adalet, yeterlilik, eşitlik, hak etme, görevin ehli olma gibi kavramlar yok sayılarak, siyasi korumaya dayalı işe alma uygulamaları mesleki dürüstlüğe büyük zarar verdi.

Bu duruma gelinmesinde tek neden, ülkeye yön verdiğini zanneden siyasilerdir.

Onlar, “işe göre adam” yerine, “adama göre iş” ilkesinde ısrar ettiler.

Liyakatin belirleneceği ölçütler yasada yer almasına karşı hep görmezlikten gelindi.

Daha geçen hafta bir bakanımız“…bundan sonra çocuğu 5’ten aşağı olanı genel müdür yapmayacağım…” diye söyledi.

İşte size “liyakat, yeterlilik” ölçütü. Ve de, bu düşünce bakana ait.

Bu anlayıştan “liyakat”li yönetici nasıl çıkacak?

Hak ederek, eğitimiyle, birilerine koltuk değneği olmadan, her zerresine kadar alın teri dökerek bir yerlere yükselme olanağı neredeyse olmadı.

Özel sektör için de geçerli bir uygulama, ancak onlar çalışan ve yönetenleri belirli bir disiplin içersinde seçtiklerinden asla sıkıntı yaşamadılar.

Asıl sıkıntı devlet yönetiminde söz sahibi olan bürokraside.

Sıradan davranışlarda bulunan, eğitimi yeterli olmayan, getirildiği makamları temsil edemeyen, liyakat ve kariyerden yoksun kişiler hayal bile edemeyeceği makamlara getirildi.

Bunlar, getirildikleri makamları temsil edemediler, ağırlıkları hiç olmadı, kuş tüyü kadar hafif kaldılar, giydikleri elbise, gömlek çok bol geldi ve içersinde kaybolup gittiler.

Yanlı davrandılar, adil olamadılar.

Verimsizlik ve başarısızlık kaçınılmaz oldu.

Sadece, kendilerini ışık hızıyla o makamlara getirenlere hizmette kusur etmediler.

Siyaset, yıllarca bürokrasi üzerinde egemenliğini kurarak ülke gelişmesine engel oldu.

Bu durum, AKP iktidarında başladı demek büyük haksızlık olur.

Daha önceleri de vardı ve her iktidar döneminde böyle devam etti.

FETÖ’nün devlet içersinde, kamuda yapılanması neredeyse 40 yıl önce başlamadı mı?

O örgüte gönül verenlere kimler yardımcı oldular?

Liyakatli, yeterliliği bulunanlar yönetim kademelerinde olduğu yerlerde bu kadar rahat hareket edebilirler miydi?

Toplumda adalet, barış, güven, verimlilik, huzurun olması, kamuda liyakatli kişilerin yetki almasıyla sağlanacaktır.

Irk, inanç, cinsiyet, kayırmacılık, yandaşlık ayırımı yapmadan eğitim, deneyim, liyakat, yeterlilik ve verimlilik ilk sıraya koyulduğunda başarı kendiliğinden gelecektir.

Temelinde ise, “işi ehline vermek”, “hak etmek” vardır.

Liyakatli olmayanların bulunduğu yerlerde adalet zedelenir, güven yok olur.

Aksi durumda sorunlarla boğuşur durursunuz.

“Bir zincir, ancak en zayıf halkası kadar kuvvetli olur” sözünü duymuşsunuzdur.

Sosyal Medyada Paylaşın:

Düşüncelerinizi bizimle paylaşırmısınız ?