“LANET OKUMAKTAN ÖTE GİDEMEDİK”

“LANET OKUMAKTAN ÖTE GİDEMEDİK”

Hep bir ağızdan teröre “LANET” okuduk durduk. Ama sadece okuduk ve durduk.

25 yıldır Ülkenin kalbine kene gibi yapıştıysa o zaman doğada ki insan etine yapıştığında vermiş olduğumuz mücadeleyi veremedik sayarım.

1974 yılında baş piyonu ile kurulan örgüt 1978 yılında silahlı eylemleri ile gündeme gelir.

1984 yılında ise Askeri çatışmalar ve ardından yakılan köyler, hunharca öldürülen insanlar ve bebekler.

1990 yılında ise Uluslararası terör örgütü ilan edilir. (sonrasında en konforlu şekilde İmralı’da beslenir)

Ve bu süre içerisinde Doğu bölgemizde 4500 köy boşaltılır.4 milyondan fazla insanda göçe zorlanır.

Böylece Doğu bölgemizin tarım ve hayvancılık heba edilir. Köyler ve kasabalar ölü yerleşim alanına döner. Böylece ağzından salya akan dış mihraklarının ekmeklerinin üzerine bal çalınır. Silahlar üretilir, paraya çevrilir güçlerine güç katarlar. Doğu bölgesinde istenilen gerçek olmuştur.

Sonrasında hedef diğer tarım alanlarına çevrilir.

Benim hatırladığım 1974 yıllarında bir çok tarım ilacı yoktu. Verim rekoltesi az olsa bile üretici bağından çıkanlar ile geçimini sağlamaktadır. Köylü tarlasından çıkan mahsuller ile nafakasını sağlamakta ve çalışma gücü yüksek düzeydedir. Ama ondan öncesi 2.ci dünya savaşından yorgun çıkan ülkeler arasında Almanya kendini toparlamak için dost görünür ve kapılarını Türklere açar. Kırsal kesim insanlarımız bunu bir nimet bilir Devlet politikasının da desteklediği bir göç akını başlar. Yıllar sonra Almanya büyürken bizim küçüleceğimiz kimsenin aklına gelmez. Çalışkan Türk milleti kısa sürede Almanya’yı Almanya yapacaktır da bir gün dışlanacakları asla akıllarına gelmeyecektir. En ağır işlerde şikayet etmeden çalışanlar oh demeden dünyadan göç edip gideceklerdi.

Gelişen Ülkemde fabrika bacaları çoğalacak, çoğaldıkça çalışanlara ihtiyaç duyulacaktı. Bu nedenle de bizim bölgenin insanları da büyük şehirlere doğru yelken açacaklardı. Hemen hemen her köyden önce bir kişi gider ardından diğerlerinin göç etmesine sebep olacaklardı. Hâlbuki o yıllarda üretilen ürünlerin kıymetini bilip hak ettiği değerler verilse, fabrikalar yerleşim yerlerinin nüfus oranına göre planlı bir şekilde kurulmuş olsaydı kim bilir göçler de olmazdı. Teknolojinin bu kadar gelişmiş değilken daha çok fındık veren bahçeler şimdi birer bire yok olma yoluna girecektir. 1993 yılında pamuk üreticilerine verilmesi ile başlanan Tarımda Destek Parası maalesef sinsi bir kurt gibi tarımı yok edecekti. Teknolojinin her yıl çıkardığı yeni bir tarım ilacı ve makineleri verimi artırıyor gibi gözükse de toprağı yok edecek hale gelecekti. Tıpkı fındıkta bugün yaşananlar gibi. Bahçelere atılan kimyasal ilaçlar toprağın takısı olan bir çok canlıyı yok edecek, yıllar sonrada adına “küf veya mantar” dedikleri hastalığı getireceklerdi. Eh üreticide şikâyetçi olsa da halinden nasılsa destek parası var ya yetiyordu herkese. Okumuşu da, okumamışı da parayı bir gün geç aldığında kıyametler kopuyordu Hükümetlere. Kimse de demiyordu ki. Yahu biz bu parayı aldıktan sonra iyice tembel olduk. Biz böyle insanlar değildik, ne oldu bize diye sormadılar?

Saçmaladım galiba, affınıza sığınırım. Hani o motorla biçiyorsunuz ya bahçeleriniz.  Biçerken toprağın canının yandığını hissetmediğiniz için ziyanı yok. Nasılsa makinenin savurmasıyla zararlı otlar bütün bahçenizi saracak.

Varsın sarsın. Çünkü yok etmek için ilaçlar hazır. Sonra küf deriz mantar deriz. Deriz de deriz. Bu arada başa dönelim. Güzelim köylerini bırakıp yıllarca büyük şehirlerde yaşayanların hali çok mu iyiydi. Yıllarca “varoş” diye anıldılar. Ve hep öyle kaldılar. Oturdukları semtler ve evler yaşamların yüz karası gibiydi ama görmediler. İşte bu varoşların çocukları okudu, yükseldi ve intikam aldı.

Nasıl mı?

Para ve hırs.

Çoğu zengin oldu. Oldu da ne oldu.  O da paranın esiri olmadı mı?

Ne olurdu herkes köyünde kalsaydı.

Belki çok daha zengin olur ve sadece kendisinin efendisi olurdu.

Çalışkanlığı ile başkalarına esir olmak yerine çalıştıracaklar ona muhtaç olurdu.

Ne olurdu mısır tarlaları yok olmasaydı,

Ne olurdu köyler boşaltılmasaydı.

Ne olurdu Tarımda Destek Parası şartlı verilseydi.

Ne olurdu insanlar bu para ile tembelleştirilmeseydi.

Ne olurdu hayvancılık yok edilmeseydi.

Bu yüzden ne köylü olabildik nede şehirli.

Bu yüzden ne bir kuşak sonrası Yurtdışında doğanlar ve büyüyenler ne oralı olabildiler nede buralı.

Hiçbir siyasetçide demedi ki. Yahu bu işin sonu nereye varacak. Biz bu parayı verdikçe sahtekârlık artıyor. Kimse bu parayı tarımda kullanmıyor. Bahçeler kan ağlıyor demedi.

Ben köyde doğmuş ama hep şehirde büyümüş biri olarak köylü ruhum kan ağlıyor.

Doğuda köyler terör ile boşaltıldı, Karadeniz de iş sahasının yokluğu ile boşaldı.  Ege, Marmara ve İç Anadolu dev sanayi yatırımlar ve mantar gibi biten konutlar yüzünden yok oldu.

Acı bir gerçek büyük şehirlerimizde ihtiyaçtan fazla ev ve işyeri inşa edilmiş.

Düşündürücü.

Buyurun dostla cenaze namazına. Büyütüyoruz, besliyoruz sonrada zararlı ibaresini koyuyoruz.

Geçen gün Hükümetin aleyhine atıp tutan bir yakınıma şöyle söyledim.

Neden şikayet ediyorsun ki!!

Madem bu kadar şikâyetçisin daha iyisini getirmek için ne yaptınız. Bağınızda fındık olmadığı halde fındığın gelirinden çok tarım parasını alıyorsun zaten. Fındık pahalı olsa ne yazar ucuz olsa ne yazar.

Ah para vah para sen neymişsin. Para bana göre bir araçtır. Amaç olarak görüldüğü gün insanlık birbirini yok etmeyi öğrenmiştir.

Aslında bu güne kadar sizlerle paylaştığım tüm yazılarım “sevgi” üzerine yazılan yazılardı. Dün ve bugün parmaklarıma hâkim olamadım.  Bu yüzden önce kendimden sonra siz sevgili okuyucularımızdan özür dilerim. Hatalarım var ise af ola.

Sosyal Medyada Paylaşın:

Düşüncelerinizi bizimle paylaşırmısınız ?