KADIN OLMAK

KADIN OLMAK

Ne fark eder isimlerinin Ayşe ya da Fatma olması.

Sonuçta hepimiz ‘KADINIZ’… Dünya kadınlarına baktığımda Ülkemizin kadınlarının çok şansız olduğunu düşünürdüm.

Bir konferansta Prof.Dr. Akile GÜRSOY hanımefendiyi dinledikten sonra dünyanın en şanslı kadınlarının bizler olduğumuzun farkına vardım. Önemli olan biz kadınların ve çevremizin bakış açısı karşısında haklarımızı bilmekti.  Kadın denilince kimine göre ‘eksik etek’ ki !

Bu tabiri hala anlamış değilim. Kimine göre ‘elinin hamuru ile erkeğin işine karışma’ derler. Derler de bilmezler ki tüm hamuru yoğuran ve şekillendirenin  “KADIN” olduğunu.  Kadın olmak tıpkı bir sanat gibidir. O’nu işlemek ise tıpkı bir zanaatkâr işidir.

Ne yazık ki geçmişte ve bugünümüzde kadın hak ettiği değeri ve yerini bulamamıştır. Oysa uğruna imparatorluklar yıkılmış, şarkılar söylenmiş, türküler, ağıtlar yakılmış, şiirler yazılmış. Hayatları roman olmuş.  Buna rağmen hala yerini ve konumunu bilememiş.  Kadın hep çaresiz, savunmasız bir mekanizma olarak görülmüştür.  Hele de birde dul isen vay haline.

Dul olmakta kendi arasında ikiye ayrılmış; eğer eşini kaybetmişsen şanslısın.

Çünkü sana gittiğin her yerde acıyan gözlerle bakarlar. Her gittiğin yerde vah vahlarla karşılaşırsın.  Birde yaşın genç ise yardımsal içgüdüler çoğalır. Az keza boşanmış isen yandın demektir.  Sorgusuz sualsiz yargı nedenisin.   Nedenler ve niçinlerle ağzınla kuş tutsan suçlu sayılırsın giyiminden kuşamına kadar.

Düşünsenize kadın sokakta dayak yiyor, yanından  geçen  kimse  ayırmaya çalışmadığı gibi  ilk söz  “hak etmiştir”  oluyor !!!… Bunun tam tersi olayda da  yan yana  birbirine sarılarak yürüyerek  giden  erkek ve kadını biz kadınlar olarak bile uygunsuz davranıştan  sayıyoruz.

Gerçekten dünyanın en zor sanatıdır kadın olmak.  Evde işlerini aksatmadan yapan anne, iş hayatında çalışan kadın ama yine de çoğu yerde hor görülen, ezilen yine kadın. Yazımın başlangıcında da söylemiştim dünyanın en şanslı kadınları Ülke olarak biziz de bizler sadece değerlendirmeyi bilememişiz.

Mustafa Kemal Atatürk 1934 ‘de Türk kadınına tanımış olduğu seçme ve seçilme hakkının üzerinden geçen yıllara bakarsak. Evet, biz bir yere gelememişiz sayılırız.  1934 yılında tanınan bu hakka ne kadar sahip olabilmişiz ?…

Kafalarda kadından başkan, vekil vs. olur mu? .Otursun evinde akşam eve gelecek kocanın yolu beklesin, çocuklarını büyütsün laflarına hep yenik düşmüşüz. Hiç unutmam okumuş olduğum bir kitapta bazı kadınlarımızın aileleri tahsilli ve görmüş olmalarına rağmen kariyer noktasına gelince hep bastırılmışlar. Aslına bakılırsa kadınlık duyguları bastırılmışta erkekler farklımı kılınmış. Hayır. Onlarda anne ve toplum baskısı ile bastırılmış duygular içerisinde yetiştirilmiş. Fark etmiyor aslında

İnsan olarak baktığımızda çoğu zaman duygu ve düşüncelerimizin bir cendereye sıkıştırıldığını görmek aşikârdır. Ve kadın ne beyniyle nede duyguları ile ön plana çıkabilmiştir.  Çıktığında ise hep afetten sayılmış ama günümüz koşullarına baktığımızda evet “kadın” üstüne basa basa ben varım diyor girdiği her toplumda. Söylenenlerin hiç birine aldırış etmeden ‘Seçme ve Seçilme Hakkı’nın verdiği özgürlüğü kullanmasını çok daha iyi biliyor. Biliyor da yer ver verilmiyor.

Teknolojinin en üst düzeyde yaşadığımız çağda yürek yakan bir yaşanmışlıkla son bulsun dizeler.

Sosyal Medyada Paylaşın:

Düşüncelerinizi bizimle paylaşırmısınız ?