HİMMETE MUHTAÇ DEDE, KİME NE HİMMET EDE

HİMMETE MUHTAÇ DEDE, KİME NE HİMMET EDE

Hak ve adaletin, barış ve sükûnetin, güzellik ve saadetin, kısaca İslamiyet’in dünya üzerinde yayılmasını, hakimiyet kurmasını kendi çıkar ve menfaatleri açısından uygun görmeyen küresel emperyalistler, İslâm Dini’nin GEN’leriyle oynamak suretiyle, kendilerine zararı dokunmayacak şekle soktular ve “Ilımlı İslâm, layt İslam vs.” adıyla, İslâm beldelerinde, kiraladıkları veya satın aldıkları yerli piyon ve maşaları vasıtasıyla İslâm Milletine, Ümmet-i Muhammed (sav)’e bunu pazarladılar, maalesef kısmen başarılı da oldular. Ümmetin büyük bölümü buna hazır imiş olmalılar ki, maalesef bu maya tuttu, inanan insanların kimyaları bozuldu, dini ret ve kabul şekilleri baştan sona değişti.
Hâl böyle olunca, İman edenlerin, Allah ile olan irtibatları arızalandı; rahmet kapıları kapanmaya başladı. Müslümanlar olarak üzerimize nisan yağmurları gibi sağnak sağnak rahmet ve bereket yağması beklenirken; sıkıntılar, çileler, üzüntüler, dert ve hüzünler taş kütleleri halinde üstümüze dökülmeye devam ediyor. İslâm milletinin son bir iki asır içinde maruz kaldığı sıkıntı ve çilelerin, belâ ve musibetlerin, maddi ve manevi çöküntülerin asıl nedeni budur.
Bilinen gerçektir ki, İman edenler ile etmeyenlerin Allah ile olan hukuku ve durumu aynı değildir. “Elhamdülillah, bizler de Müslümanız” diyenler, bunun gereklerini eda etmezler ise, Allah’ın azabını davet etmiş olurlar, ilâhi gazaba lâyık olurlar. Ve neticede, Arş-ı Âlâ’dan Mü’minlerin üzerine yağması gereken rahmet yağmurları, ellerimizle ettiklerimizin karşılığı olarak, musibet ve bela yağmurlarına dönüşür.
Düşünebiliyor musunuz, bir kısım insanlar hem bazı ibadetleri güya eda ediyor! hem de günahların ve haramların birçoğunu alenen icra ediyor, utanmıyor, sıkılmıyor…Bir kısım insanlar ibadet etmekten imtina ediyor, ama Cenneti de kimselere bırakmıyor…Onların kalbi tertemiz imiş ve önemli olan da bu imiş!!! Bazı bayanlar sokaklarda, caddelerde, kalabalıkların arasında üryan geziyor, ama Müslümanlığı da kimselere bırakmıyor, kendilerine söz söyletmiyor, eleştiri veya öneri kabul etmiyor…
Bir kısım insanlar dinden habersiz, bid’at ve hurafelere sıkı sıkıya iman etmiş, onlarla meşgul…Bazı Müslümanlar müziği, sporu, san’atı, eğlenceyi veya benzerlerini din gibi, mukaddesat gibi addetmiş; yatıp-kalkıp bu işlerle meşgul oluyor; hayatları, dünyaları bunlar üzerine inşa edilmiş. Karşı karşıya kaldığımız hazin tablo meatteessüf tam da böyle bir şeydir.
Bu hâl ve ahvâl sadece avam tabakası ile, alt tabakadaki sıradan insanlarımızla ilgili olsaydı bu denli üzücü olmayabilirdi, belki orta veya uzun vadede çözümü de bulunabilirdi. Gel gör ki, bu asırda avam ile havassın fazla da farkı kalmamıştır. Halk arasında derler ya: “KEL’İN KÖR’E GÜLECEK HALİ YOK” diye… Karşı karşıya olduğumuz tablo böyle bir haldir.
İş bu noktaya gelince, yapılan dua ve niyazlar 50-60 metreden yukarıya geçemez olur. Kaldı ki, bu tür insanların yaşadığı cemiyetlerde, İhlas ve samimiyetin olmadığı iklimlerde yapılan ibadetler, hayr-u hasenatlar, dua ve zikirlerle beraber; va’zu nasihatler, davet ve tebliğler de akamete uğrar, sonuçsuz kalır. Nedenini, halk arasında yaygın olan ve hikmetli manalar taşıyan bir deyim ile izah etmek gerekir. Halkımızın uzun tecrübeler neticesinde söylediği “HİKMETE MUHTAÇ DEDE. KİME NE HİMMET EDE.” deyimi bu durumda söylenecek en isabetli söz olur.
İndirilmiş olan Din-i İslâm’a uyması ve itibar etmesi gereken Müslümanlar; asliyetinden uzaklaştırılmış, ehl-i küfür açısından zararsız hale getirilmiş, şeriatsız, fıkıhsız konuma sokulmuş, terbiye edilmiş, ehlileştirilmiş, uydurulmuş ve adına da “Ilımlı İslâm” denmiş olan safsataya uyar ve itibar ederse, gelinen nokta, “SÖZÜN BİTTİĞİ YER” olur.
GEN’leriyle oynanmış olan GDO’lu dinin mensupları, inananları HORMON’lu olur, kalp ve beyin olarak sakat olur ve siz bu insanlara Hak adına, gerçek İslâm adına ne söyleseniz fayda etmez ve karşı taraf açısından, ancak “havanda su dövmüş” olursunuz. Son bir asırdır, bilhassa da bu sıralarda bunun örnekleri fazlasıyla yaşanmakta ve canlı olarak izlenmektedir.
Ne var ki, sahnelenen kirli ve çirkin oyunları anlamak, sinsi plânları hissetmek, kurulan tuzakları görmek için sağlam bir iman gerekiyor, basiret ve feraset sahibi olmak icap ediyor. Aksi halde, değil bu çirkeften ve girdaptan kendini çekip-çıkarmak, batılın ordusuna asker, kurda kuşa yem, emperyalizmin ordusunda gönüllü asker olmaktan kurtulmak dahi mümkün değildir.
Cehaletinden, gafletinden veya ihanetinden dolayı, ehl-i küfre asker olmaktan kurtulamayan ve İslâm’ın diğer insanlara ulaştırılmasının önünde en büyük engeli teşkil eden içimizdeki beyinsiz ve imansızlarla verdiğimiz mücadelede bizlere yardımcı olması ve zafer nasip etmesi konusunda Rabbimize dua etmekten başka elimizden ne gelir…
Allah’ın selâmı, Hakk’a tabi olanların, selamı hak edenlerin üzerine olsun.

Sosyal Medyada Paylaşın:

Düşüncelerinizi bizimle paylaşırmısınız ?