HEM BİLGİ FUKARASI HEM FİKİR UKALASI

HEM BİLGİ FUKARASI HEM FİKİR UKALASI

BUNARI GÖRÜNCE ATIYOR KAFAMIN TASI

Uğur Mumcu’nun çok güzel bir tespiti vardır ya; “Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olunmaz” diye…

İnanın o kadar çok insan var ki bu tespitin içine giren!

O kadar çok insan var ki; hiçbir şey bilmeden, birçok şey bildiğini sanan!

Sizinde çevrenizde bu tür insanlardan var mıdır bilemem…

Ama benim çevremde çok…

Hatta o kadar çok ki; birinden yakamı kurtarıyor, iki-üç adım atmadan bir diğerine rastlıyorum…

Amiyane tabirle ifade edecek olursam, ayaklarıma dolaşıyorlar adeta!

“Rahatsız olmuyorum” dersem inanmayın, (yüz-yüze rahatsız olmadığımı belli etmemeye çalışsam da) içten-içe rahatsız oluyorum adeta…

Rahatsız olmak ne kelime, karşımdaki insan bilmediği halde ve bilmediğini bile-bile abuk-sabuk konuşup, saçmalamaya başlayınca, inanın onun adına ben utanıyorum her nedense…

Hatta sohbet etmek zorunda kaldığınız bu tür kimseler, siz onun yanlışını çaktırmadan ve ona hissettirmeden düzeltmeye kalksanız, adam size bu sefer daha da celalleniyor!

Allah, Allah!

Çık işin içinden çıkabilirsen…

Kalk adamın yanından kalkabilirsen!

Sohbet etmeye çalıştığınız ‘bilgi fukarası’ nalına da vuruyor, mıhına da!

Adam hayatında bir kitap yüzü açmamış…

Felsefe ve mantık denilen derslerden uzak kalmış…

Yıllar önce okuduğu okulda hangi kitapları okumuşsa-okumuş, bir daha da üzerine hiçbir şey okumamış ama adam sizin eğitim aldığınız alanda, okuyup ezber ettiğiniz kitap üzerinden size uydurup-uydurup, abuk-sabuk düşünceler üreterek size ahkam kesiyor…

Bunları nerden mi biliyorum?

Nereden bileceğim; bu tür sohbetleri günde en az bir-iki kez yaşıyor ve tanığı oluyorum da, oradan biliyorum…

Geçtiğimiz günlerde (adı yine de bende saklı kalsın) sadece yüz-yüze tanışık olduğumuz ve ‘merhaba’ düzeyinden öte tanışıklığımız ve yakınlığımız olmayan bir (yaşı bana yaklaşın on yaş yakın olan) birisiyle sohbet ediyoruz…

Konu her zaman olduğu gibi güncel…

Ancak konu her ne kadar güncel olsa da, bazen geçmişte bizzat yaşanan gerçeklerden de örnek vermek gereği hissediliyor haliyle…

Eğer bu vermek istediğiniz örnek; geçmişte sizin bire-bir bizatihi yaşayıp vermek istediğiniz örnekse, karşısındaki insan buna bile (kendisi yaşamış gibi) itiraz edebiliyor…

Geçtiğimiz günlerde aynen buna benzer bir tiple tartışıyorum…

Bizim dönemsel olarak bire-bir yaşadıklarımızın hepsine bir itirazı var…

Hepsine bir itirazı dayalı ‘karşıt’ yanıtı var mübarek adamın!

“Bunları hangi belgede, hangi kitapta yazıyor?” diye bir ara sorusu sorsan, şak diye; “Bunların illa da kitapta yazması mı gerekir diyor” adam!..

“O zaman kimden duydun?” diyorsun…

Nasıl hızlı ‘yanıt’ hazırlıyorsa, ona da yanıtı hazır adamın; “Yahu kardeşim bunları bilebilmem için illa da birinden duymam mı gerekir” deyince, siz olsanız daha ne diyebilirsiniz ki…

Üstüne-üstlük biraz önce sizin geçmişte yaşadığınız örnekte bile yine siz yalancı duruma düşüyorsunuz!

Artık bu kadarına da dayanamayıp; “Socrates diyor ki” der-demez…

“Hani şu Alman bilim adamı mı?” diyor…

Yine (ayıbını yüzüne vurmak istemezmişçesine) Yok, şu Yunan filozofu var ya, “işte o demiş ki” diyeceğim demesine de, karşımdaki söylediklerime acaba bu kez itiraz edecek mi diye beklerken, çok şükür; “Ne demiş?” deyince…

Bende; “Bütün bildiğim, bir şey bilmediğimdir

Tatlı sohbetine doyamadığım arkadaşım(!) bu kez de sırıta-sırat ukalaca demiz mi; “Demek ki bir şey bilmiyormuş” diye…

Hey Allah’ım (bir bahane uydurup veya cep telefonumu kim ararsa arasın hemen kalkmak istiyorum ama bir Allah’ın kulu da aramıyor ki birader. Birileri arayana kadar konuyu değiştirmek ve dolaylı yoldan cehaletini yüzüne vurmak istemediğimden;) “Bu televizyonlar var ya, bu televizyonlar. Topluma yararı olduğu kadar, büyük zararı da var” der-demez, beklediğim itiraz karşıdan geldi;

Yine nezaket çerçevesi içinde diyebilirsem; “Televizyonlar kitap okumayı çok engelledi, adeta insanları düşünmekten uzaklaştırdı. Dünün sıcak sohbetlerini ayrı-ayrı odalara taşıdı.” Dedim…

İtiraz gecikmedi; “Niye uzaklaştırsın ki, tam tersine dünyayı ayağımızın dibine getirip, odalarımızın içine soktu!”

Ben; “Ama egemen güçler tek tip düşünce tipi yarattı”

O; “Yaratsın ne var bundan korkacak” deyince (baktım bu itiraz kültürünü kendine felsefe edinmiş adamla daha fazla uğraşmanın gereği yok. Gitgide bu adamın bilgi fukaralığı ve ukalalığı tavana vurmaya başladı. En iyisi buna Atatürk’ün şu sözünü hatırlatarak bu sohbete son vermek diye düşünüp) Bak kardeşim Mustafa Kemal Atatürk diyor ki; “Biz cahil dediğimiz zaman mektepte okumamış olanları kastetmiyoruz. Kastettiğimiz ilim, hakikati bilmektir. Yoksa okumuş olanlardan en büyük cahiller çıktığı gibi, hiç okumak bilmeyenlerden de hakikati gören alimler de çıkabilir.” Dedikten sonra…

“E, ne demek istiyorsun?”

(Bunu ya anlamadı, ya anlamazlıktan geliyor, ya da beni rahatsız eden bu sohbeti sürdürmek istiyor bu adam. Bari bunu anlamadı, en iyisi Konfüçyüs ten bir özdeyişle bitirmeli.)

Bak dostum en iyisi sana en iyisi sana bilge adam; Konfüçyüs’ün bir özdeyişini anımsatarak bitireyim.” Bak ne demiş o bilge adam; “Sana bir şeyi nasıl bilebileceğini öğreteyim mi? Bildiğin zaman bildiğini anla, bilmediğin zaman ise bilmediğini anla.”

Oh be!…

Hadi hoşça kal…

Sosyal Medyada Paylaşın:

1 Yorum

Düşüncelerinizi bizimle paylaşırmısınız ?