HAKLI EYLEMLERİ DESTEKLEMEYENLER SIRANIN KENDİSİNE GELMESİNİ BEKLER

HAKLI EYLEMLERİ DESTEKLEMEYENLER SIRANIN KENDİSİNE GELMESİNİ BEKLER

Bekler beklemesine de;
Bu seferde çevresinde ses çıkaracak kimseyi göremez…

Üstelik bu yaşanmamış bir olayda değildir.
Nazi Almanya’sında bizzat yaşanmış bir olaydır…
Yaşanmış olduğu içindir ki, Alman papaz bakın bu konuyu nasıl dile getirmiştir;

“Önce komünistleri götürdüler;
Sesimi çıkarmadım.
Çünkü komünist değildim..

Sonra sosyalistleri götürdüler;
Sesimi çıkarmadım,
Çünkü sosyalist değildim.

Sonra sendikacıları götürdüler;
Sesimi çıkarmadım.
Çünkü sendikacı değildim.

Sonra Yahudileri götürdüler;
Sesimi çıkarmadım.
Çünkü Yahudi değildim.

Sonra beni almaya geldiler;
Benim için sesini çıkaracak kimse kalmamıştı.”

Bundan yaklaşık 75 yıl önce yaşanan bir olayı ne kadarda güzel dile getirmiş öyle değil mi?
Bence güzel dile getirmiş..
Hatta bunu anlatmakla sadece o gün kendi durumunu ifade etmeye çalışmamış…

Tam tersine gelecek kuşaklara seslenmek isteyip; “Biz böyle bir hata yaptık, sakın siz yapmayın, bundan ders çıkarın” demek istemiş gibi geliyor bana…
Siz ne düşünürsünüz onu bilemem…

Ancaaaaakk!
Az-buçuk bildiğim bir şey var ki, o da şu;
Tarihten ders çıkarmayanlar…
“Bize bir şey olmaz” diye gırgıra alanlar!
Sömürü düzeninde örgütsüz yaşayanlar!
Hatta var olan örgütlerin faşist yönetimlerce dağıtılmasına ses çıkarmayanlar…
Tam tersine -yağcılık adına- çılgınca alkışlayanlar!
Bir gün mutlaka ve mutlaka sömürü düzeninin kurbanı ve mağduru olurlar…

Tıpkı,atanamayan 450 bin öğretmenin mağdur olduğu gibi…
Tıpkı Özel Doğa Kolejinde iş bulmasına rağmen 3-4 aydın maaş olamayan öğretmenlerin mağdur olduğu gibi…

Tıpkı elinde üç üniversite diploması olmasına karşın, bir türlü iş bulamayıp sokaklarda dolaştığı gibi…
Tıpkı doğası ve çevresi talan edilenlerin yalnız başlarına kaldığı gibi…

12 Eylül faşist darbesini ve onların sivil ardılı olanlara çok iyi anımsarlar diye düşünüyorum…
O yılların öne çıkan en revaçta felsefesi şöyleydi;

“Her koyun kendi bacağından asılır”
“Gemisini kurtaran kaptandır”
“Kır şişeyi, dön köşeyi”
“Sen ‘sen’ ol; elin etlisine sütlüsüne karışma”
“Tek başına memleketi sen mi kurtaracaksın” gibi sözler gündelik yaşamın vazgeçilmezleri arasındaydı..
Yalan mı?

İşte o günün ‘bireyci’ felsefe tohumları yeşerdi, serpilip büyüdü ve bugünlerde meyveye dönüştü…

“Gemisini kurtaran kaptan” felsefesi iliklerimize kadar işlemiş olacak ki; başımız sıkışmadığı sürece kimsenin işine karışmama gibi bir alışkanlığa sahip olduk…

Yani daha açık bir ifadeyle söyleyecek olursam, demem o ki;
Emeği sömürülen emekçiler mağdur oldular da, dertlerini dile getirmek için meydanlara mı indiler?
O sorun ve o dert onlarındır; varsın kendi eylemlerini kendileri yapsın…

Kadınlar hemcinslerinin birer-ikişer öldürülmesinden…
Taciz ve tecavüz edilmesinden…
Ve ‘bıçak kemiğe dayanınca’ topluca sokaklara inip eylem yapıp seslerini duyurmak isterken polis tarafından coplanıp ve ters kelepçe takılarak hücrelere mi atılıyorlar?
Bırakın atsınlar!
Atsınlar ki; bir daha ‘saçı uzun ve aklı kısa’ birisi olarak egemen güçleri rahatsız edecek eylemlere kalkışmasınlar!
Değil mi ama?

Duydunuz mu bilmem…
Sağır Sultan duyduğuna göre mutlaka sizde duymuşsunuzdur ya!…

Ülke sathında ve 51 ilde özel okulu olan Doğa Kolejinde görev yapan öğretmenler maaşını alamayınca önce bir avuç öğrenci velisi ‘çocuklarımızın öğretmenleri mağdur olmasın’ diye küçük bir eylem yaptı…
Fakat yaptıkları bu eylemle seslerini yetkililere duyuramadı…
Çünkü ‘herkes kendi başının çaresine bakacağı için’ bu eyleme diğer kesimlerden hiçbir kimse katılmadı…

Şimdi de Doğa Kolejinin öğretmenleri kendi sorunlarına kendileri sahip çıkmak için topluca eylem yapmaya başladı…
Ki; tabi toplumun diğer kesimlerinden hiçbir yardım görmeden ve destek almadan eylemlerini yalnız başlarına sürdürüyorlar…

Sözün kısası;
Ülkemizde örgütlü toplum bilinci, kültürü fazla gelişmediği içindir ki; toplumun hangi kesimi mağdur oluyorsa, diğer kesimlerden hiçbir yardım ve destek almadan kendi eylemini kendileri yapıyor…
Yani amiyane tabirle ‘kendi tırnağı ile’ kendi başını kaşıyor!

Peki bu böyle nereye kadar sürüp gidecek?
Nerede son bulup bitecek?
İşte asıl bu soruların üzerinde düşünülmesi gerek…

Sonuç;
Çünkü sadece bizim ülkemizde değil…
Sömürü düzeninin kurulduğu ve sürdürülmesinin istendiği hiçbir ülkede ‘örgütlü toplum’ istemezler…
Var olanı da ‘faşist darbeleriyle’ dağıtıp yerle-bir ederler!
Yalan mı?

‘Yalan’ değilse üzerinde bireysel değil, hep birlikte düşünüle..
Hoş kalalım,
Hoşça kalalım,
Sağlıkla kalalım,
Ezilenleri ve sömürülenleri haklı eylemlerinde yalnız bırakmayalım…

Sosyal Medyada Paylaşın:

Düşüncelerinizi bizimle paylaşırmısınız ?