Giresun’da müessif olay… Ve yargısız infaz!..

Giresun’da müessif olay… Ve yargısız infaz!..

“Bir adamı öldürsen bir kere onu gözden kaybedersin. Fakat onu gözden düşürürsen kaç kimsenin gözünden düşürmüş olursun. Demek o kadar onu öldürmüşsün.” (Hz. Mevlana) 

Giresun’da vuku bulan, anında ülke ana gündemi olan müessif bir olay…

Tartışmalı olayın neticesinde kalp kriziyle gelen bir ölüm ve elem verici bir netice…

Ölüme sebebiyet verenlere her kesimden aşırı bir tepki…

Ve yargısız infaz!

***

Sebep ne olursa olsun, müsebbipleri kim olursa olsun, tarafları haklı ya da haksız olsun; nihayetinde ortada ölümlü bir hadise ve acılı bir aile var.

Üzülmemek ve tepki göstermemek mümkün değil.

Merhuma Allah’tan rahmet, yakınlarına sabr-ı cemil niyaz ediyoruz.

***

Ancak bu müessif hadisenin akabinde kamuoyunda oluşan tepkilerde ve idari makamların uygulamalarında alışılmışın dışında bir fevkaladelik görülüyor.

Oysa ülkemizde hemen hemen her gün ve her yerde nice benzerleri hatta daha da vahimleri görülebilen vaka-i adiyeden sayılabilecek bir polisiye ve sağlıkla alakalı bir olay; daha tartışmanın ayrıntıları belli olmadan, bir iki görüntüyle nasıl oldu da bir anda ülke gündeminin başköşesine oturdu ya da oturtuldu?

Bu hadise, bu yönüyle dikkat çekici değil mi?

Ülkemizde ilk defa mı böyle bir ölümlü hadise vuku buluyor?

Ölümle neticelenen polisiye ve sağlıkla alakalı ilk hadise bu olmadığı kesin. 

Güvenliğimiz ve sağlığımızdan sorumlu güzide iki teşkilatımızın bir-iki elemanının vazifesini yaparken (velev ki kusurlu da davranmış olsalar) adeta yargısız infazla hedef tahtasına konularak linç edilmeye kalkışılması..

Sosyal medyada ve bazı yayın organlarında nerdeyse polislerimizi İsrail polisleriyle eşdeğerde gösterecek derecede (bilerek ya da bilmeyerek) densiz yorumlar ve değerlendirmelerin yapılması..

Sanki bu hadise bahane edilerek (milletimizin acıma ve merhamet duygularını da istismar ederek) ülkede bir huzursuzluk ve karışıklık ortamına zemin hazırlandığı görüntüsü veriyor!

***

Hadiseye karışan polislerin ve doktorun açığa alınmasını, ilgili bakanların müdahil olmasını takdir ve tasvip edenler olabilir…

Peki, toplumu bazı kesimler üzerine tepkiye davet eden, ifrat noktasında densiz yorumlar yazanlara, yargısız infazda bulunanlara tepki gösterilmemesi, ilgili bakan ve yetkililerin müdahil olmamaları nasıl izah edilecektir?

***

Doktor hanımın tartışma gerekçesi ilaç reçetesini hastayı görmeden yazmamasının değil yazmış olmasının meslekî suç olduğu iddia ediliyor… Doğrudur.

Ancak bugüne kadar hasta görülmeden ilaç yazan, inisiyatif kullanan doktorlar olmamış mıdır?

***

Bu hadisede esas sorgulanması gereken husus:

Görevi başında hukukî hassasiyet gösteren ve vuku bulan ölümde direk dahli olmayan bir doktorun böyle bir hadise neticesinde açığa alınmasının;

  • Vazife aşığı nice doktorların azim ve şevklerini, özellikle ameliyatlık müdahalelerde cesaretlerini kırmış olabileceği…
  • Bundan böyle hasta olmadan hasta adına ilaç reçetesi yazımlarına teşvik olabileceği…
  • Bugüne kadar olmuş ve bundan sonra da olması muhtemel yanlış teşhis ve yanlış tedavi uygulamalarıyla ölümle ya da malullükle neticelenmiş veya neticelenecek olan doktor müdahalelerinde hasta yakınlarının olumsuz etkilenebilecekleri…

Nazara alınarak gerekli tedbir ve teşvikler de acilen alınmalıdır.

Hadiseye sebep olan vatandaş ölmemiş olsaydı, ya da yaşı 80’in üzerinde değil de 20-30 civarında olsaydı bu memurlar acaba yine de açığa alınır mıydı?.. Bu da ayrıca sorgulanmalıdır.

Başkasının acısını duymak ve paylaşmak insanî ve İslamî bir görevdir.

Vatandaşın masumiyeti ne kadar önemliyse, onlara hizmet veren kamu görevlilerinin masumiyeti de bir o kadar önemlidir.

Vatandaşımız da bizimdir, vatandaşa hizmet veren polis ve doktorumuz da bizimdir.

Vatandaşımızın dert ve acısına ortak olduğumuz kadar aziz milletimizin can ve mal emniyetinin tesisi ve huzuru, sağlığı ve mutluluğu için mesai mefhumu gözetmeksizin üstün bir vazife aşkıyla hizmet veren Emniyet ve Sağlık Teşkilatımızın fedakâr ve cefakâr mensuplarımızın dert ve acısına da ortak olmalıyız.

Üzüntü ve tepki gösterirken ifrata kaçmamak, hak ve adalet ölçülerinden ayrılmamak, yargısız infazda bulunmamak esas olmalıdır. Suç ve suçlu varsa hak ettikleri ölçüde hadleri bildirilmeli, lakin masumların da hak ve hukukları adil şekilde korunmalıdır. “Halka hürmet edenler hürmete mazhar; halkı tahrik edenler hakarete layık olurlar. Halka saygınlık veren kişi, saygın tutulmuştur. Halkı küçümseyenlerse saygı görmemişlerdir.” (Hz. Ali)

Vesselam…

Sosyal Medyada Paylaşın:

Düşüncelerinizi bizimle paylaşırmısınız ?