FELAKETLER BİRBİRİNİ KOVALIYOR YAPIŞTI YAKAMIZA HİÇ BIRAKMIYOR

FELAKETLER BİRBİRİNİ KOVALIYOR YAPIŞTI YAKAMIZA HİÇ BIRAKMIYOR

Bir zamanlar televizyonlara çıkan ünlü bir sanatçımı vardı…
Adı; Nurhan Damcıoğlu idi..
Ona aynı zamanda Kantonun Kraliçesi denirdi…
Ve ne zaman sahneye veya televizyonlara çıksa;

“Yangın vaaar, yangın vaar,
Yetişin a-dostlar yanıyorum” şarkısını mutlaka söylerdi…
Zaten bu şarkı onunla adeta bütünleşmişti…

Şimdi bu şarkıdan hareketle bizde desek ki;

“Yangın vaaaaarrr, yangın var!
Yetişin a-dostlar yangın vaaaar!
Bizler yanıyoruz!
Ormanlarımızla birlikte yanıp tutuşuyoruz!
İçindeki canlılar -can verirken- ağlıyoruz!
Yetişin dostlar sizleri yardıma çağırıyoruz” desek…

“Yetişin muhterem ve saygıdeğer komşular!” diye yardım çağrısında bulunsak…
Sanırım kimse bize yardım için yerinden kımıldamaz!

Çünkü yardımımıza koşacak ve komşu bırakmadık etrafımızda!
Hepsiyle dargın durumdayız…
Küs vaziyetteyiz!

Onun için biz ne kadar “yangın vaar!” diye bağırırsak bağıralım.
Gırtlağımızı patlatırcasına ne kadar yırtınır’sak yırtınalım!
Sanırım kimse bizim yardımımıza koşmaz…
Hatta yardım etmekten vazgeçtim, yüzümüze bile bakmaz…
Ve muhtemelen bize şöyle derler;

“Varın ne haliniz varsa kendiniz görün”
“İster acılar içinde kıvranın, isterseniz cayır cayır yanarak ölün!” derler diye düşünüyorum…

Ki, bu da zaten ardı-ardına yanan ormanlarımızı bir türlü yardım alıp söndürmeyi başaramadığımızdan belli oluyor…

2009 yılından 2019 yılına kadar, yani 10 yıl içerisinde yanan ormanlarımızın ölçüsü ne kadarmış biliyor musunuz?
Yetkililerin kendi ifade ettikleri rakamları hemen söyleyelim;

Bu on yıllık zaman dilimi içerisinde 23 bin 878 yangın çıkmış.
Küsurunu atıyorum tam 23 bin yangın…

Eeeeee!
E’si şu; bu 23 bin küsur yangın sonrası toplam 58 bin 333 hektar ormanlık yanarak kül olup, ortadan kaybolmuş.
Ve bu büyüklük, 83 bin 557 futbol alanına eşitmiş…

Her ne kadar yanan ağaçlar ve alan büyüklükleri hesaba katılıp istatistiklere girmiş ama bu ormanların içinde yaşayan canlıların ve ölen hayvanların dökümü yapılıp, istatistiklere girmemiş.
Bu da üzerinde düşünülmesi gereken ayrı bir konu…
Her neyse…

Kim bilir, belkide ormanlarda yanarak yaşamını yitiren canlıların günahını çektiğimiz için başımızdan felaketler bir türlü gitmiyor.
Felaketin biri gitmeden, ardından bir başkası yetişiyor…

Tıpkı ülkenin dört-bir yanında yaşanan sel felaketleri gibi…
Tıpkı her Allah’ın günü bir cami kapısından gariban Anadolu çocuklarını ‘şehitlik payesi’ vererek yolcu ettiğimiz gibi…

Tıpkı ağrımaz başımıza iş aldığımız Suriye’nin sorunları gibi!!
Ve 8 yıl önce konuk ettiğimiz sığınmacıları geriye ülkelerine gönderemediğimiz gibi, yeni bir göç akının daha ülke sınırlarına kadar geldikleri ve içeriye girecekleri gibi…

Tıpkı işsizler ordusunun günden güne çoğaldığı…
Milyonlarca üniversitelinin işsizlikten-güçsüzlükten bunaldığı!
Ve torpilli arkadaşları iş bulurken, onların içlerinin yandığı gibi!

Tıpkı seçim yoluyla ‘seçilenleri’ kabul etmeyip, kendi yandaş yönetimlerini ‘Kayyum’ adı altında inşa ettikleri gibi!

Tıpkı medeniyetin ve çağın yolculuğunu yapmak varken;
Gittikçe feodalitenin ve gericiliğin bataklığına saplanıp, günden güne kadına şiddet, tecavüz, sarkıntılık, ve küçücük çocukları oyun çağında evlendirip veya cinsel istismara maruz bıraktıkları gibi…

Bu ‘cinsel istismar’ olayları nerede mi olmuş?
Bu tür olaylar ülkemizin her köşesinde var olmayı varda;
Biz bugünkü sohbetimizde sadece Şanlıurfa ilimizde meydana gelen konuyu dile getirelim…
Ve hemen söyleyelim;

Bu olaylar son altı ayın içerisinde Şanlıurfa ilimizde olmuş.
Şanlıurfa Barosu Çocuk Merkezi Koordinatörü Avukat Esra Yurum Aktaş’ın verdiği bilgilere göre;

2019 yılının ilk 6 ayında 12 ile 16 yaş aralığında 378 çocuk cinsel istismara maruz kalmış.
Bu çocuklardan 91’i erkek çocuğu…
Diğer gerisi de kız çocuklarıymış…
Ve bu çocuklardan 72 kız çocuğu da yaşlı ve ihtiyar erkeklerle evlendirilmiş…

Şimdi bütün bu olayların hepsini bir araya getirirsek;
Hem içimiz ve hemde dışımız yanmış olmuyor mu?

Yani sadece ormanlardaki yangınlara mı ‘yangın’ diyeceğiz?
Demem o ki; içimizdeki yangınların adını ne koyup, nereye yerleştireceğiz?

Sizler nasıl ve ne düşünürsünüz onu bilemem ama…
Bana soracak olursanız;
Bizler beddualıyız gibi geliyor bana!
Onun için için başımızdan felaketler eksik olmuyor…
Onun için birisinin yarasını sarmadan öteki yetişiyor.

Kimden ve kimlerden mi beddualıyız?
Vallahi işin o tarafını da sizlere bıraktım.
Varın kimlerden beddualı olduğumuzu veya olabileceğimizi sizler söyleyiverin…

Buyurun…
Şimdi söz sırası sizin…

Sosyal Medyada Paylaşın:

Düşüncelerinizi bizimle paylaşırmısınız ?