DEVLETİN ÖĞRENCİ YURTLARINA’DA İMAM BU YOLUN SONU NEREYE ÇIKACAK BABAM

DEVLETİN ÖĞRENCİ YURTLARINA’DA İMAM BU YOLUN SONU NEREYE ÇIKACAK BABAM

Sevgili dostlarım,
Çok değerli sayfa arkadaşlarım;
Bugünkü sohbet konumuz; fırından yeni çıkmış ekmek kadar taptaze ve sımsıcak bir şekilde güncelliğini koruyor korumasına da!
Ancak izniniz olursa, anlatacağımız konunun ayaklarının yere daha sağlam basması için kısa bir süreliğine 35 yıl kadar geriye gitmek istiyorum…
Hani bilirsiniz; 12 Eylül yönetiminin ilk siyasal sevil liderlerinden ‘tonton’ lakaplı, piknik tüpü kalıplı siyasi bir liderimiz vardı…
Ve bizleri bugünlere taşıyan bu siyasi liderimiz; tarihin altın sayfalarına geçecek şekilde, öylesine yaldızlı sözler ederdi ki; dinleyenlerini şaşırtırdı!
Hatta (biraz abartılı olacak ama) şaşkınlıktan şaşı bırakırdı…
Örneğin: “Alışamadık” diyenlere; “alışırsınız, alışırsınız” derdi…
Ve çok zaman geçmeden de; en geç süreçte alışacaklar bile alışır giderdi!
Yine örneğin; “Seçimlerden önce neden zam yapmıyorsunuz da, seçimlerden sonraya bırakıyorsunuz” diye soran gazetecilere şöyle yanıt verirdi;
“Hafıza-i beşer nisyan ile maluldür”
Yani ‘unutur’ derdi…
Ve ardından da -daha iyi anlaşılsın diye- dobra dobra;
“Ben seçimlerden önce zam yapacak kadar enayi değilim” derdi.
Şimdi bu örneklemelerden biz işimize yarayan olan ‘alışamadık’ diyenlere; “Alışırsınız, alışırsınız” sözünü -o tarihten sonra- süre gelen ‘alışkanlıklarımıza’ formüle edeceğiz…
Ve bu son yıllarda süregelen umulmadık gelişmelere de zorunlu olarak ve çok zaman geçmeden toplum olarak alışacağımıza ve kabullenme kültürümüzün gelişeceğine artık yürekten inanıyor ve ardıl gelişmelere de açıkçası kendimi -itirazsız- hazırlıyorum!
Örneğin; Atatürk’ün devrimlerine ve ilkelerine dil uzatanlar için önce ‘alışamayız’ dedikte; sonradan yavaş yavaş boyun eğip, kabullenmek zorunda kalmadık mı?
Ülkenin dört-bir yanında sinsi-sinsi ‘tarikat örgütlenmelerini’ önce biraz yadırgayıp, daha sonda yavaştan-yavaştan kabullenmedik mi?
Ülkenin barışa ve huzura kavuşması için (Akil Adamlardan önce) Doğu bölgemizde 2000 Mele (Molla) kadrosu ihdas edildiğinde itiraz etme direncimiz kaç gün sürdü?
(Hızlandırarak sıralayacak olursak;)
Ülkenin dört/bir yanına Üniversiteler açıp, üniversite binalarını inşa ettik-etmesine de; peki öğrencilerin yatıp-kalkacağı yurt binaları yaptık mı; yapamadık!
Üstelik devlete ait yurt binalarını bile-bile yapmadık!
Çünkü Tarikat ve cemaatçilerin yurtları ve cemaat evleri bomboş kalıyor ve cemaatçi yapılanmalarda zorluklar ortaya çıkıyordu!
Eeeee?
O zaman ne yapmalı?
Eh, yaradan Allah insana akıl verdiyse onunda yolları var elbet!
Hele-hele camilerin imam ve müftü kadrosu tamamlandıysa…
Diyanetin kadrosu tamamlandıktan sonra; geri kalan imamlar devlet okulu kadrolarına atanmasına rağmen, hala geride iş bulamayan ve atanamayan imam varsa; nerelere atanacak?
Elbet bir yerlere ‘yerleştirmek’ için başka yerler düşünülecek!
Örneğin: Hastanelere İmam…
Kimsesiz çocukların barındığı Yetimhanelere İmam…
Yaşlıların kaldığı Huzur-Evlerine İmam…
Üniversite yerleşkelerine bir cami ve yapılan bu camilere İmam…
Askerinde dine-imana ihtiyacı var; askeriye yerleşkelerine İmam.
Devlet birimlerinde yer bulamazsa; cemaat evlerine ve yurtlarına İmam…
Okullarda ‘adalet’ dersi verilecek; ders verecek olanlar İmam…
Devlet kademelerinde görev yapan yöneticilerin dörtte-üçü İmam.
Şimdi de düşünülüp geliştirilen yeni bir proje var;
‘Kredi Yurtlar Kurumu-Öğrenci Yurtlarına’ imamlar yerleştirilmesi düşünülüyor…
Unvanları ise; Manevi Rehber İmam…
Yani sizinde anladığınız ve anlayacağınız üzere;
(Ahiretlerini bilemem ama) bu dünyada imamların işi tamam!
Şimdi birçoğunuz da haklı olarak diyecektir ki;
“Peki binlerce psikolojik danışman-rehber öğretmen atanamayıp boşta gezerken; 400 bine yakın öğretmen ‘acaba ne zaman atanacağız? diye sıra beklerken, bu imamlardan rehber yapma işi de nereden çıktı?” diye düşüneniniz veya bu konuda bana bir soru yöneltiyorsanız; vallahi orasını ben bilemem!…
Orasını da; atanamayan öğretmenler düşünsün!
Atanamayan öğretmenlerin anası-babası düşünsün!
Halası, dayısı, emmisi, sülalesi ve sevenleri düşünsün!
İstatiksel resmi verilere göre 4 işsizden birisi üniversiteli imiş…
Bu rakamı kümülatif olarak söylersek; 2 milyonun üzerinde iş arayan üniversiteli varmış…
Eeee!
Varsa ben ne yapayım birader?
Kelin merhemi olsa başına sürer!
Üstelik bu zamana kadar işsizlerin-aşsızların sorunlarını biz dile getirdik de ne oldu?
En önce ‘haklarını aradığımız’ insanlar tarafından suçlanır olduk!
Onun için birazda ‘mağdur’ olanlar düşünsün, neden mağduriyete maruz kaldıklarını!
Haksız mıyım?
Son sözün özü;
Sağa baksak imam, sola dönsek imam!
Sizce bu yolun sonu nereye çıkar balam?

Sosyal Medyada Paylaşın:

Düşüncelerinizi bizimle paylaşırmısınız ?