DEMEK SEVGİLİLER GÜNÜNÜ KUTLUYORSUN HADİ O ZAMAN BU KEZ HEDİYEN KİTAP OLSUN

DEMEK SEVGİLİLER GÜNÜNÜ KUTLUYORSUN HADİ O ZAMAN BU KEZ HEDİYEN KİTAP OLSUN

 

Bir yılın içinde 365 gün, 52 hafta var.

Her haftanın kendine göre bir haftası;

Her günün kendine göre bir kutlaması var.

Boş bir gün ve boş bir hafta yok yani!

Hepsi dolu!…

Bugün; 12 Şubat

İki gün sonra; 14 Şubat ve “Sevgililer Günü”

Biz istesek de, istemesek de bu özel gün dünyanın dürt-bir tarafında

kutlanıyor.

Kutlamayanlar varsa, onlarda; kırsal kesimde yaşayan ve otla-çöple uğraşan yoksul köylüler ve birde kentlerin çöplüklerinde yatıp-kalkan ve dünyadan bir-haber yaşayan zavallılardır diye düşünüyorum!

Belki bunlara birde okur-yazar olmayanları ilave edebiliriz.

Niye?

Çünkü nereden bilsin benim garibim “Sevgililer Gününün” taaa Antik Roma döneminden yola çıkıp bu günlere kadar geldiğini!

Katolik Kilisesinin dini lideri; Valantine’yi nereden tanısın? tanısında “Sevgililer Gününü” kutlasın!

Bu nedenle onların kutlama şansı yok tabi!

Ama bizler kutluyoruz!

Kutlayalım bence hiçbir sakıncası yok..

Ancak ‘sevgi’ denilen şeyi sadece ‘Sevgililer’ üzerinde değilde, başka şeyler üzerinde de düşünsek ‘sevgiyi’ daha da zenginleştirip ve daha da çok güzelleştirmemiz mümkün olmaz mı acaba?

Hani sevdiğimizi gerçekten yürekten sevsek…

Yani ’14 Şubat Sevgililer Günü’ geçince öldüresiye dövmesek!

Dövenlere karşı top-yekun, toplum olarak her birlikte dirensek!

Bu tür ilkel davranış içinde bulunanları bilinçlendirsek!

Daha güzel olmaz mı?

Bu zamana kadar ne ‘sevgi’ sözcüğüne karşı çıktım nede ‘sevgiliyi’ yadırgadım…

Üstelik ‘sevgi’ ve ‘sevgili’ sözcüğünden daha güzel sözcükler olup- olmadığını da bilmiyorum…

Ancak ben ‘sevgi’ denilen duygunun ‘sevgi’ olmaktan çıkartılıp; cıvık cıvık cıvıtılmasına karşıyım…

Geçmişten küçük bir örnek verdikten sonra, konuyu yavaş-yavaş toparlamak istiyorum.

Sözünü ettiğimiz ‘sevgi’ 14 Şubat ‘Sevgililer Gününü’ kapsadığı için ‘sevgili” üzerinde düşüneceğiz haliyle…

Eh ‘sevgili’ sözcüğünü ‘aşk’ tamamlayacağına göre, eskiden olduğu gibi Kerem ile Aslı, Ferhat ile Şirin, Leyla ile Mecnun’un da sevgisini günümüz dünyasının sevgi ve aşkıyla mukayese etmekte mümkün değildir diye düşünüyorum…

Ve diyorum ki; sevin-sevilin…

Sevginizi sevgilinizin üzerinden eksik etmeyin…

Ancak magazin dünyasına özenerek ‘sevginizi’ kirletmeyin!

Yani ‘sevdiğinizi’ niye seviyorsunuz? ‘Niçin’ seviyorsunuz bunu bilin!

Ezbere sevmeyin…

Onun için bu kez sevgilinize farklı hediyeler götürmek yerine Kitap götürerek, kitap hediye edin…

Ve karşılıklı birbirinize kitap okuyun…

Şiir okuyun…

Ve bilinçli kurduğunuz güzel sözcüklerle sevginizi kilim gibi dokuyun!

Çünkü okur-yazarlığa değil, kitap okuma alışkınlığına gereksinimimiz var…

Çünkü ‘kitap okuma’ oranı olarak dünya ülkelerinin arkasından ‘nal’ topluyoruz…

Birçok yoksul Afrika ülkelerinin bile arkasından geliyoruz…

Bugün dünya ülkeleri arasında yapılan ‘Kitap Okuma İstatistiklerine’ göre; Japonya’da her 100 kişiden 14 kişi kitap okuyor.

Amerika’da; 100 kişiden 12’si okuyor.

Fransa ve İngiltere’de; 100 kişiden 11 ve 12’si kitap okuyor.

Türkiye’de ise; 10.000 kişinden sadece 1 kişi düzenli kitap okuyor.

7,5 Milyon nüfusa sahip Azerbaycan’da bir kitap basılırken ortalama 100 bin dolayında basılıyor ve 80 Milyonluk Türkiye’de isi ortalama 2 ve bilemedin-3-4 bin dolayında basılıyor.

Yani kitap okuma alışkanlığı yok ki, fazla basılsın…

“Kitap okuyor musun?” diye bir soru sorulduğunda da mazeretimiz bir hayli farklı ve çok;

“Zamanım yok”

“Vakit bulamıyorum”

“Kitap okuyacağım da ne olacak; alim mi olacağım!”

“Kitabın anlatacaklarını televizyonlarda anlatıyor”

“Ben bir şey öğrenmek istersem, İnternet’den öğreniyorum”

“Bilgisayar ne güne duruyor?”

Listeyi uzatın-uzatabildiğiniz kadar…

Herkesin “kitap okumamak” için geçerli bir gerekçesi var!

Son düzlüğe girerken şunu söylemek ve önermek istiyorum;

Ne olur bu sefer 14 Şubat Sevgililer Gününde sevgilinizle buluşmaya gidiyorsanız elinizdeki hediyeniz ‘Kitap’ olsun…

Yaşınız kaç olursa-olsun, evinizdeki karınızla “Sevgililer Gününü” kutlamak istiyorsanız; hediyeniz yine ‘kitap’ olsun…

Çünkü verdiğiniz bu hediyeyi torunlarınız da görecek ve sizi örnek alarak, o’da sevgilisine hediye olarak ‘Kitap’ sunacak…

Hatta bu kez ‘gösteriş’ yapacağımız şey elimizde taşıdığımız ‘kitap’ olsun diye düşünüyorum…

İnanır mısınız bu toplumda (hangi okulu bitirirse-bitirsin) okulda okuduğu ders kitaplarından başka kitap okumayan insanlarımız var.

Onun için gelin yeni bir ‘Kampanya’ başlatalım ve kitap okuyalım.

Kitap okuyarak çoğalalım…

Hatta çocuklarımızı ninnilerle uyuturken şu dizeleri kuralım;

“Uyusun da büyüsün.

Kitaplarla yürüsün” dizeleriyle uyutamaya çalışalım bebeklerimizi!

Bu sohbetin sonucu; sakına-sakın bir kitap beni nasıl değiştirir ve ileriye taşır diye bir düşünceye ve kuşkuya kapılma, bu konuyla ilgili söylenmiş anonim bir özdeyiş var;

“Bir kitap beni nasıl değiştirebilir ki diyorsan; elindeki kitaba bak. O’da bir zamanlar odundu.”

(Bu söz kimler için söylendiği belli. Onun için herkes üstüne almasın)

Hani Victor Hugo “En karanlık gece bile sona erer. Ve güneş tekrar doğar” diyor ya…

Bizlerde bu uzun süren karanlıkları dağıtabilmek için mutlaka ve mutlaka kitap okumalı ve kitap okuma seferberliğini başlatmalıyız.

Bugünden sonra alacağımız her hediyenin adı; Kitap olsun…

Kitapla aydınlık günlere…

Sosyal Medyada Paylaşın:

Düşüncelerinizi bizimle paylaşırmısınız ?