BÖYLE Mİ OLACAKTIK?

BÖYLE Mİ OLACAKTIK?

İnsanlar yaratılışları gereği ve hikmetlere binaen, gerek fiziki ve gerekse ruh dünyaları olarak farklı farklıdır. Söz gelimi 7 milyar insan demek 7 milyar ayrı beden şekli, 7 milyar ayrı karakter yapısı, 7 milyar ayrı ses tonu, bir o kadar da ret ve kabul biçimi, ahlâki yapı, değerlendirme şekli, parmak izi vs. demektir. Takdir-i ilâhi böyledir ve böyle olması da doğaldır; çünkü evrende bu anlamda tek dizelik mevcut değildir, zaten olamaz.

Bu, şu anlama geliyor: İnsanların zevkleri ayrıdır, kâinata ve olaylara bakış açıları ayrıdır, manevi dünyaları ayrıdır, değer yargıları ayrıdır vs. Bunlar hayatın gerçekleri, imtihan olmanın da gerekleridir. Ne var ki, tüm bu farklılıklar, kendisine cüz’i irade verilen insanın , küllî irade’nin sahibini bilmesine, O’na itaat etmesine mani değildir. Tam aksine, yaratıcıyı tanımasına, itaat etmesine vesiledir aslında.

Durum böyle olunca, insanlar neticesine razı olmak kaydıyla, dünya hayatında bir anlamda “hür ve serbesttirler.” Asıl olan, hayat modelini Kur’an-a ve Sünnet’e uygun seçmek emr-i ilâhi olmak ile beraber, ömür denilen dünya hayatı müddetince, insanlar iradelerini istedikleri gibi kullanma özgürlüğüne sahiptirler. Ama şu kesinlikle unutulmaya ki, “bu işin sonunda faturayı ödemek vardır.” Yani mizan ve hesap vardır, Cennet ve Cehennem vardır; bunlardan ne kaçış mümkündür, ne de kurtuluş.

Bu bağlamda, dileyen Hakk’a- imana tabi olur, dileyen de isyana ve inkâra. İsteyen ibadet eder, isteyen isyan eder; herkes hayatını gönlünce ve dilediğince şekillendirmekte hürdür. Sözün özü: irade sahibi her insan, hayat modellerini oluşturan sistemlerden dilediğini tercihte özgürdür. İlâhi Nizam, Sosyalizm, Kapitalizm vd.

Velhasıl-ı kelam, İnsanlar çok partili sistemlerde kendi düşünce ve hayat tarzlarına uygun olan her hangi bir siyasi teşekkülün mensubu olabilirler, kendi mantalitelerine göre savunmasını da yapabilirler. Bunlar normaldir, olması gerekendir. Böyle olmazsa bu sistemler yürümez, yürütülemez. İnsanlar diğer tercihlerinde olduğu gibi, siyasi tercihlerinde de isabetli de olabilirler, yanılabilirler de. Neticede bizler insanız, aklımız sınırlıdır. Nefis sahibi olan ve şeytanın saldırılarına maruz kalabilen insanlar için, isabet etmek de vardır, yanılgıya düşmek de vardır.. İnsanlar mensubu oldukları modeli, düşünceyi, sistemi, tarzı, partiyi savunurlarken de yanılabilirler, abartılı davranabilirler, hissi olabilirler, sınırları zorlayabilirler, var olanları yok gibi-yok olanları var gibi gösterebilirler. Akıl ve mantık ölçüleri içinde tüm bunların izahı ve savunması yapılabilir.

Denilebilir ki, tüm insanlar bütün kararlarında isabetli olsalardı, iyi-kötü, faydalı-zararlı, doğru-yanlış, hak-batıl kavramları oluşamazdı; doğrudur. Nihayet insanlar mensubu oldukları siyasi partiyi muhtelif nedenlerden dolayı sevebilir, savunabilirler, propağandasını yapabilirler. Neticede bazı insanlar değerler üzerinden, bazı insanlar da menfaatler üzerinden siyaset yaparlar. Buna da anlayış göstermek, eyvallah demek mümkündür. Ama şimdi size öylesine bir parti savunma şekli ve sebebi zikredeceğim ki, küçük dilinizi yutmamak için lütfen çok dikkatli olunuz.

İçinde yaşadığımız toplumda sayıları azımsanmayacak miktarda olan bir takım insanlar var ki, dindar, mütedeyyin, ehli takva, ehli tarik, muhafazakâr olduklarını beyan ediyorlar. Dış görünüş itibarı ile de sahabileri hatırlatan bu insanlarımız, ilhamını küfür ve şirk nizamlarından alan, Tevhidi inkâr esasına dayanan mevcut gayri İslâm’î ve köhne sistemi ve bu sistemin bize dayattığı, haramlarla helallerin harman edildiği, günahlara vesile olan men edilmiş bazı çirkinliklerin meşru ve normal sayıldığı şu ucube hayat modelini canları pahasına savunuyorlar. Bu yetmezmişçesine de, bu durumun doğru olmadığını, Müslümanlar açısından kabul edilemez olduğunu söyleyenlere de düşmanca muamele ediyorlar, aşağılıyorlar, hakaret ve tehdit ediyorlar, kin besliyorlar. Aman Allah’ım, bu ne hal ! Aklımıza mukayyet ol Allah’ım. Bizler bu hallere mi düşecektik İlâhî.. Savunmak, devamını sağlamak için her şeyi feda etmekten çekinmediğimiz iman fukarası sistemler ve insanlar bizleri ne hallere düşürdü görüyor musunuz Müslümanlar?

İnsanlara hakaret etmek, hor görmek ya da aşağılamak inançlarıma ve ahlâki değerlerime uymadığından isim zikretmiyorum. Sadece sakat, hormonlu, art niyetli ve gerçeklerle bağdaşmayan bir mantığın yanlışlığını anlatmaya çalışıyorum. Böyle düşünen çok insan tanıyorum -mutlaka sizler de tanıyorsunuz- ki, kelimenin tam anlamıyla manevi olarak sefalet içinde sürünüyorlar.

Gücensek de, merhamet duygularımız harekete geçiyor; nefsimize ve şeytanın menfi telkinlerine rağmen. Genel kültür seviyesi düşük, siyasi alt yapısı zayıf, dini bilgileri yetersiz olan bir takım insanlardan yanlış değerlendirmeler beklenebilir, ama bu kadarına da pes dememek mümkün değildir.

Akıl sağlığını kaybeden insanları hekime götürürseniz, muayene ve çeşitli tahlil, tetkik ve tıbbi analizler sonucunda o insanın akıl sağlığını ne derecede yitirdiğini %lik olarak doktorlarımız tespit ediyor ve buna dair tanzim edilen raporu hastanın sahibine veriyorlar. Ve siz diyorsunuz ki, bu adam “akıl hastasıdır” ve hastalık oranı da şu kadardır. Bu hal, günlük hayatımızda yaşadığımız ya da şahit olduğumuz vakıalardır, ayıplanacak bir durum da değildir. Ancak, her hangi bir insanın “ahmaklık derecesi”ni tespit edecek ne bir cihaz-alet-makine icat edilebildi bu güne kadar; ne de analarımız bu işi becerebilecek kadar mahir ve uzman bir tabip doğurabildi.

Demem o ki,ahmak olmak, akıl hastası olmaktan daha tehlikelidir, daha vahim sonuçlara sebebiyet vermesi muhtemeldir. Akıl hastalığı manevi bir arızadır, normaldir. Bu insanların neler yapabileceğini az-çok tahmin eder ve sakınırsınız. Ancak, ne zaman neler yapabileceğini tahmin edemediğiniz “normal” yaftalı ” ahmak”lardan nasıl sakınacağız, bunların şerlerinden nasıl “emin” olacağız, geçekten bilemiyorum. Bunları düşünürken, bana bir haller oluyor a dostlar. En güzel önlem: dikkatli olmak ve dua, aklıma mukayyet ol Allah’ım, bizler böyle mi olacaktık?

Selam ve dua ile…

Sosyal Medyada Paylaşın:

Düşüncelerinizi bizimle paylaşırmısınız ?