ATATÜRK EN ÇOK GENÇLERE GÜVENDİ ONUN İÇİN CUMHURİYETİ EMANET ETTİ

ATATÜRK EN ÇOK GENÇLERE GÜVENDİ ONUN İÇİN CUMHURİYETİ EMANET ETTİ

 

19 Mayıs 1919

19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramı.

Bu 19 Mayıs ki, bizi bunu ‘Bağımsızlık Meşalemizin’ tutuşturulduğu gün olarak kabul ediyor ve ondan sonraki süreci ise bağımsızlığımız uğruna ölümü göze alma hazırlıkları, karar aşaması ve gözü-kara bir biçimde emperyalist işgal güçlerinin üzerine yürüyüp ve zaferimizi taçlandırma olarak değerlendirebiliriz.

Onun için bu verilen onurlu savaşımı bir-iki sayfaya sığdırarak anlatmak takdir edersiniz ki zor…

Onun için konuyu çok kısa tümcelerle özetlemek koşuluyla anlatımımıza ‘Sivas Kongresinde’ genç Tıbbiyeli Hikmet Efendinin (Boran) kongrede bulunan temsilcilerin düşüncelerini tedirgin, çekingen ve “acaba kurtuluşumuzu güçlü bir ülkenin mandasına girerek mi garantiye alsak, yoksa hangi yolu izlesek” ikilemi içinde kalan ‘Temsilcilerin’ bu yılgın davranışlarını görünce, en arka sıralarda oturan ve birdenbire ayağa kalkan Eskişehir Tıp Fakültesi Öğrencilerinden Hikmet Efendi, oturum başkanı Mustafa Kemal’den konuşma izni bile almadan ayağa fırlayan Genç delikanlı: “Paşam, paşam… Öyle görülüyor ki efendilerin görüşü güçlü bir ülkenin himayesi altına veya Mandası altına girmek yönündedir ben Eskişehir’den gençliği temsilen buraya geldim. Bizim gençlik olarak bu konuda ki görüşümüz, hiçbir ülkenin sömürüsünü kabul etmeyip, düşmanımızla bağımsızlığımız için ölümüne savaşmaktır” dedikten sonra Mustafa Kemal ayağa kalkarak: “Efendiler işte benim arzu ettiğim Türk gençliği.. Merak etme evladım bende sizin gibi düşünüyorum. Onun için parolamız: Ya İstiklal, ya ölüm” der…

Mustafa Kemal, gençliğin heyecanını ve inandığı dava uğruna gözü-kara olduğunu ve bağımsızlığına düşkün olduğunu burada saptadığı içindir ki, bu her kesimden çok sevdiği ve güvendiği gençliğe Bursa’da yaşanan bir gerici olay nedeniyle yine verdiği kısa bir nutukla şöyle cesaretlendirir; “Türk gençliği devrimlerin ve cumhuriyetin bekçisidir. Bunların gereğine doğruluğuna herkesten çok inanmıştır. Yönetim biçimi ve devrimleri benimsemiştir. Bunları güçsüz düşürecek en küçük ya da en büyük bir kıpırtı ve bir davranış duydu mu – Bu ülkenin polisi vardır. Jandarma vardır, ordusu vardır adalet örgütü vardır” demeyecektir. Elle, taşla sopa ve silahla; nesi varsa onunla kendi yapıtını koruyacaktır. Polis gelip asıl suçluları bırakıp, suçlu diye onu yakalayacaktır. Genç -Polis henüz devrim ve cumhuriyetin polisi değildir- diye düşünecek ama hiçbir zaman yalvarmayacaktır. Mahkeme onu yargılayacaktır. Yine düşünecek- Demek adalet örgütünü de düzeltmek gerek, yönetim biçimine göre düzenlemek gerek- diyecektir. Onu hapse atacaklar. Yasal yollarla karşı çıkışlarla bulunmakla birlikte bana, başbakana ve meclise telgraflar yağdırıp, haksız ve siçsiz olduğu için salıverilmesine çalışılmasını, kayırılmasını istemeyecektir. Diyecek ki: Ben inanç ve kanaatimin gereğini yaptım. Araya girişimde ve eylemimde haklıyım. Eğer buraya haksız olarak gelmişsem, bu haksızlığı ortaya koyan neden ve etkenleri düzeltmek de benim görevimdir. İşte benim aradığım Türk genci ve Türk gençliği budur.”

Diye gençliği bu kadar çok önemseyen Mustafa Kemal, 19 Mayıs 1919’da bağımsızlık ateşinin ilk yakıldığı bu tarihi gençlerin bayram havasında kutlaması için bu günü: “19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramı” olarak kutlamasın istemiştir.

Hatta bu güvenini daha da pekiştirmek için kurucusu olduğu Cumhuriyeti ne polisin, ne adliyenin, ne öğretmenin ne de herhangi bir gücün korumasına bırakmıştır. Sembolikte olsa Cumhuriyetin korunup-kollanmasını gençliğe bir anlamda vasiyet niteliğinde de olan “Ey Türk Gençliği” hitabesiyle emanet ettiğini ilan etmiştir…

Ve bu hitabenin bir paragrafında de: “…cumhuriyete kastedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler. Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir.” Diye de sanki bugünleri görürcesine uyarıda bulunuyor.

Buda demek oluyor ki, biz her ne kadar yıllar öncesi emperyalist işgal kuvvetlerini her ne kadar yurdumuzdan kovduğumuzu söyleyiversek de, demek bizim bir gafletimizi yakalamış ve nereden-içeri girmişse ülkemizin dört-bir yanını eskisinden daha kötü kuşatmıştır!

Hem de öyle bir kuşatmıştır ki, şimdi neremizin, hangi değerlerimizin ne biçimde kuşatıldığını da bilmiyoruz!

Demem o ki, 19 Mayısları eski güzelliğinde ve eski ağız tadında kutlayıp onun zevkini yaşayamıyoruz son yıllarda…

Çünkü toplum olarak öyle bir yere yuvarlanıyoruz ki, aslında nereye ve hangi yöne doğru yuvarlandığımızı da bilemiyoruz!

Neyse…

Fazla karamsar cümleler kurarak, zaten kararmış dünyanızı birde ben karartmayayım!

Hatta umudu yeniden diriltmek için sözü tekrar Nazım Hikmet’in Kuvayi Milliye Destanındaki “Türk Köylüsü” dizelerine bırakayım…

TÜRK KÖYLÜSÜ

Topraktan öğrenip

                        Kitapsız bilendir.

            Hoca Nasrettin gibi ağlayan

                        Bayburtlu Zihni gibi gülendir.

            Ferhat’tır

                        Kerem’dir

                                   Ve Keloğlan’dır.

            Yol görünür onun garip serine

            analar babalar umudu keser

            kahpe felek eder ona oyunu

            Çarşambayı sel alır

            bir yar sever

                        El alır.

            kanadı kırılır

                        Çöllerde kalır

            ölmeden mezara koyarlar onu

            O, “Yunus’u biçaredir

                        Baştan ayağa yaredir”

            ağu içer su yerine

            Fakat bir kerre bir dert anlayan düşmeyegörsün önlerine

            ve bir kerre vakterişip

                        “Gayrik yeter!…”

                                   demesinler.

            Bunu bir dediler mi

            “İsrafil surunu urur,

                        mahlukat yerinden durur”

            toprağın nabzı başlar

                        onun nabızlarında atmağa

            Ne kendi nefsini korur

                        ne düşmanı kayırır

            “Dağları yırıtp ayırır

            kayaları kesip yol eyler abıhayat akıtmağa…”

***

Umutların dibe çöküp kireçlenmemesi dileğimle…

Sosyal Medyada Paylaşın:

Düşüncelerinizi bizimle paylaşırmısınız ?