Allah İle Kul Arasına Kim Girer?…

Allah İle Kul Arasına Kim Girer?…

“Allah’la kul arasına kimse giremez.” bir hurafedir. Hurafe, İslam dinine; kısaca Kur’an’da bulunmayan, ancak farklı yollarla sonradan Müslüman hayatına katılan ve dinî inançmış gibi kabul edilen söz, düşünce ve davranışların tümüdür.

Ne kadar çok hurafe girmiş dînimize… Allah’ın söylediklerinin, insanlar ne kadar çok tersini dillerine pelesenk etmişler. Asırlar boyunca hep bu söylenmiş. “Allah’la kul arasına kimse giremez.” Kimse, “Acaba Kur’ân-ı Kerim bu konuda ne diyor?” dememiş. Herkesin ağzında bu: “Allah’la kul arasına kimse giremez.” Acaba öyle mi gerçekten? Allah’la kul arasına kimse giremez mi? Özellikle birtakım insanları, onlara yetki vererek, diğer insanlarla kendi arasına, yoksa Allah mı koyar? Hadi gelin sizinle beraber Secde Suresi’nin 24. âyet-i kerimesine bakalım.

32/SECDE-24: “Ve onlardan, emrimizle hidayete erdiren imamlar kıldık ve sabır sahibi oldukları ve âyetlerimize (Hakk’ul yakîn seviyesinde) yakîn hasıl etmiş oldukları için.”

Allahû Tealâ diyor ki: “İnsanlardan (mürşidlerden) imamlar kıldık. Emrimizle insanları hidayete erdirsinler diye.”

İnsanların hidayete ermesinin, o insanların ruhunun hayattayken Allah’a ulaşması olduğunu, artık net olarak biliyoruz.

Öyle demiyor mu Allahû Teâlâ? İşte Al-i İmran-73:   “Ve (Ehli Kitap): “Sizin dîninize tâbî olandan başkasına inanmayın.” (dediler). (Habibim onlara) De ki: “Muhakkak ki hidayet Allah’a ulaşmaktır. (İnsanın ruhunun ölmeden önce Allah’a ulaşmasıdır.) Size verilenin bir benzerinin, bir başkasına verilmesidir.” Yoksa onlar, Rabbiniz’in huzurunda, sizinle çekişiyorlar mı? (Onlara) De ki: “Muhakkak ki fazl Allah’ın elindedir. Onu dilediğine verir.” Ve Allah, Vâsi’dir (ilmi geniştir, herşeyi kapsar), Alîm’dir (en iyi bilendir).”

Önce sadece Allah vardı. Allah’tan başka hiçbir şey yoktu. Sonra yaratmayı diledi. Ve kâinatı yarattı. Bütün gökler, bütün yerler, Allah’ın yarattığı her şey; O’nundur.

Birçok insan böyle olduğunu düşünmez, aklına bile getirmez. Ama aslında bütün insanlar O’nundur. Bazı insanlar kendilerini; ruhlarıyla, vechleriyle, nefsleriyle, iradeleriyle Allah’a teslim ederler. Onlar idrakine varmışlardır ki; Allah için yaratılmışlardır. İnsan, Allah’ın en çok değer verdiği mahlûkudur. Bütün kâinatı, insandan başka yarattığı canlı ve cansız her şeyi insan için yaratmıştır. İnsanı da Kendisi için yaratmıştır.

Yegâne Dost, problemlere çözüm getirecek olan yegâne kaynak, yegâne çözümcü Allah ve Kuran-ı Kerim’dir…

Şu anda dünyada ne kadar millet varsa, hepsinin içinde devrin imamlığına vekâlet eden resul de dâhil olmak üzere, hiçbirisi problemlere çözüm getiremez. Ama problemlerin Allah’a ulaştırılmasında, ikincil ve Allah’ın sevdiği olarak devreye girer. Bütün resuller, Allah’a ulaşmakla ve ulaştırmakla görevlidirler. Sadece Allah’tan emir alırlar ve emri mutlaka yerine getirirler.

Allah’ın resulüne Allah yolu gösterir; yapması gerekeni söyler. Resûl, bir aracıdır, yardımcıdır; meseleleri çözen sadece ve sadece Allah’tır.

Sadece Allah, en büyük dost’tur, en büyük yardımcıdır. Başka bütün insanlar dost olabilirler. Ama meselelerin çözüme gitmesinde Allah son sözü söyler. Çözüm, O’na aittir.

BAKARA 107; “Göklerin ve yerin mülkünün O’na, Allah’a ait olduğunu bilmiyor musun? Ve sizin için Allah’tan başka dost ve yardımcı yoktur.”

“KUL İLE ALLAH ARASINA KİMSE GİREMEZ” DİYORLAR. ACABA BU SÖZ DOĞRU MUDUR?

Allahu Teâlâ kul ile Allah arasında bizzat peygamberlerini vazifeli kılmıştır. Peygamberin bulunmadığı dönemde acaba bu görev biter mi?

Hayır. Eğer Allah’ın Nebisi o makama asaleten tayin edilmişse, O’nun olmadığı dönemde mutlaka vekâleten Allah’ın Veli mürşitleri vardır.

Bütün sahâbe Allahû Teâlâ’nın kalplerine koymuş olduğu Resûl sevgisiyle gidip Peygamber Efendimiz (S.A.V)’e tâbî olmuşlar, tövbe etmişler. Allahû Teâlâ onların tövbesini kabul etmiş ve bütün günahlarını sevaba çevirmiştir.

Tövbe kesintisiz olarak Âdem (A.S)’ın zürriyeti içerisinde devam etmektedir. Kendisinden sonra bu affı mağfiret makamı kiminle gerçekleşmiştir? Her zaman devrin imamıyla. Yani Hz. Ebû Bekir’le, Hz. Ömer’le, Hz. Osman’la Hz. Ali ile ve günümüze Allahû Tealâ’nın her devirde vazifeli kıldığı velî mürşitlerle; devrin imamlarıyla gerçekleşir.

Nitekim 14 asır evvel Peygamber Efendimiz Muhammed Mustafa (S.A.V)’e sahâbe soruyor: “Biz dînimizi senden öğrendik ama Sen son Nebîsin Senden sonra nebî gelmeyecek. Bizden sonra gelen insanlar dîni kimden öğrenecek Ya Resûlullah?”

Peygamber Efendimiz (S.A.V) cevabı şöyledir. “Benden sonra nebî gelmeyecek ama âlimler, halifeler( imamlar) gelecek. Onlara tâbî olan bana tâbî olmuştur. Kim zamanın imamına ârif olmazsa o cahiliye standartlarıyla ölür.”

O halde kişinin mürşide tâbiiyetiyle birlikte mağfiret mutlak surette gerçekleşir.

Öbür tarafta da “Benim sahâbem gökteki yıldızlar gibidir.” derken de hangisine tâbî olursanız hidayete erersiniz. Resûlullah, velî mürşidleri işaret etmektedir.

Peygamber Efendimiz Muhammed Mustafa (S.A.V)’in dönemini özetlemek gerekirse, kendisi vardı ve onun yetiştirdiği mürşidler vardı. Bugün o günün izdüşümüdür.

Nebîler Sultanı Peygamber Efendimiz Muhammed Mustafa (S.A.V)’in izdüşümü vekâleten devrin imamıdır. Sahâbenin izdüşümü bugün Allahû Tealâ’nın irşada memur ve mezun kıldığı velî mürşidlerdir.

Yani o gün nasıl varsa bugün de Allah’ın velîleri vardır. Ama bugün iblis bir sıfır galip durumdadır. Çünkü gerçekten korkunç bir tuzakla başarıya ulaşmıştır.

Bir insanın velî mürşidine ulaşabilmesi o kişinin kalben Allah’a ulaşmayı dilemesine bağlıdır. İşte iblis bu kapıyı insanlara kapatmış.

Demiş ki: “Ruh insana hayat verir. Ruh vücuttan çıkınca kişi ölür. Ancak ölümle kişinin ruhu Allah’a ulaşır. Dünya hayatında ruhun Allah’a ulaşması yoktur.”

İnsanları böyle kandırmış ve bu istikamette ikna etmiştir. Şimdi şu anda kime sorarsanız sorun, ruhun sadece ölümle hayatta ulaşacağına inanıyorlar. Ruhun ölümle hayatta ulaşacağına inanıyorsa, bir insanın hayattayken Allah’a ulaşmayı dilemesi mümkün değildir.

Allahû Tealâ  âyet-i kerimeleree göre dilemeyin hiç kimsenin velî mürşide ulaşmayacağını bildirmektedir; kanunu budur.

KEHF-17 : “Ve güneşin doğduğu zaman mağaralarının sağ tarafından geldiğini ve battığı zaman sol taraftan onların yanlarından geçtiğini görürsün. Ve onlar, onun (mağaranın) geniş sahası içinde bulunuyorlardı. İşte bu, Allah’ın âyetlerinden (mucizelerinden)dir. Allah, kimi Kendisine ulaştırırsa, işte o hidayete ermiştir.”

Ve kimi dalâlette bırakırsa (kim Allah’a ulaşmayı dilemezse) artık onun için Velî Mürşid (irşad eden evliya) bulunmaz

TÂHÂ – 123, KASAS – 50, AHKÂF – 32, CASİYE – 6,7,8: Ve, Kur’an-ı Kerim-i Devredışı Bırakanların Akibetinin Ne Olacağını Allah’u Teala Bu Ayetlerde Açıklıyor.

A’RAF – 185, NAHL – 89, HUCURAT – 16, RUM – 58, ZUMER – 27, EN’AM – 38, EN’AM – 59,

Ancak dinsizlerin ve fâsıkların söylediği anlamda, yani dinin emirlerini bildirmeyin, bize hatırlatmayın anlamında kullanmak dinimize aykırıdır. Öyle olsaydı, Allahü Teâlâ, insanlara dinin emrini tebliğ edici Peygamberler ve kitaplar göndermezdi. Namaz kılmayan, içki içen, hırsızlık eden ve her türlü kötülüğü işleyenler, kendilerini temize çıkarmak için (Allah ile kul arasına kimse giremez) sözüne sığınıyorlar. Allah ile kul arasına girilmesini bizzat Allahü Teâlâ kendisi istemektedir. Bu da yazımın başlığı olan ‘ALLAH İLE KUL ARASINA KİM GİRER?’ sorusunun cevabıdır..

Allah hepinizden razı olsun. Sevgi ile kalın…

Sosyal Medyada Paylaşın:

Düşüncelerinizi bizimle paylaşırmısınız ?