ACININ RENGİ YEŞİL & KIRMIZI

ACININ RENGİ YEŞİL & KIRMIZI

Hiç kendinizle baş başa kalıp düşündünüz mü sofralarımızda çoğumuzun yemeğini katık ettiği acı ne kadar keyif veriyordu ya birini kaybettiğimizde aynı acı nasılda gönlümüzü yakıyordu…

Acının tarifi nasıl yapılır hiç düşündünüz mü? Hani içimizden biri çıkıp; ‘Hayda,  yemek mi yapıyorsun da tarif istiyorsun?’ da diyebilir. Aslında ilk acı ile tanışmamız çocukluğumuzda başlar. Ebeveynlere göre çocuklar hep yaramazdır. Sanki kendileri çok uslu büyümüşler gibi… En ufak bir olayda; ‘Ağzına biber sürerim’ ile girer hayatımıza… Bilerek korkuturlar… Çünkü çocuk acıyı biberle zannettiğinden çok sevdiği yakınlarını ölümle kaybettiği zaman acının farkına varamaz. Büyüdüğünde sadece inadına yemeğine kattığı acıdan alır tüm hırsını, kalbini taş beton dökerek…

Ben her yıl bu konuda kendime bir mektup yazar, yıl içerisinde duygularımı yaşamak adına birkaç kez okurum. En azından acının yemeğe verdiği lezzeti ile gönülde bıraktığı derin izin arasında ne kadar fark var diye…

Düşünebiliyor musunuz çok sevdiğiniz bir yemeğin içine kattığınız acı ile çok sevdiğiniz birini hayattan Hak yolculuğuna gittiğinde ardından bıraktığı acı aslında ikisi de aynı şey. Biri dilinizi yakıyor, diğeri ise gönlünüzü… Zaman ilerledikçe dilinizde kalan acı geçerken, gönlünüzde yer eden acı gülümsemelere neden olabiliyor.

Çok sevdiğimiz bir yakınımızı; bu anne, baba, kardeş, eş ve hatta çocuğumuz olabilir; kaybettiğimiz gün dünyamızın başımıza yıkıldığını sanırız ama yıkılan bedenlerimizdir. Kendimizce hayatımızın bittiğini düşünürüz. Hepsi bir an gelişen olaylardır. Ne zaman ki kalabalık taziyeleri alırken bir bakmışız ki yitirdiğimiz varlıkların anıları yüzümüzde tebessümlere neden olur. Ben her zaman derim ki; ‘Ölüm yeniden var olmaktır.’ Sağlığında kıymetini bilemediğimiz akrabalarımızın değerini ölümünde vicdanlarımızı rahatlatmak adına her gün anarız. Bizler andıkça, her gün kaybettiğimiz değerleri yaşatırız.

İşte böyle bir günde kendime yazmış olduğum mektubu, yani kısacası ‘Beni’ sizlerle paylaşmak istedim. Sizler de bir gün kendinize zaman ayırıp yıl içerisinde yapmış olduğunuz iyilikler ve kötülüklerinizi kaleme döküp bir sonraki yılda eğer hâlâ hayattaysanız değerlendirmeye alıp en azından yapmış olduğunuz hataları aza indirgemiş ve daha fazla gönül yapmış olursunuz.

KENDİME;

Yıl 2007, aylardan Nisan… Günün ne önemi var, aklımda kalanlardan başka…

Çok zor bir dönemdeyim. Hiçbir zaman dünyamda karamsarlığa yer vermediğim gibi; çaresiz kalmış olsam da bilirim ki Rabbim, kapanan bir kapının yerine dilerse bin kapı açar diye düşünürdüm. O gün yine canım çok sıkkın ne yapacağımı bilmez bir haldeydim. Bir an kendimi dışarı atıp serserice yürümek istiyordum. Güneşe inat, yağmur yağsa diye dua ediyordum. Öğlen vaktiydi arkadaşlarla yemeğe giderken bir yaşlı teyze, usulca bana sokuldu. Elinde bir kâğıt; ‘Kızım’ diyordu; ‘Doktor bu reçeteyi yazdı ama alamıyorum.’

Teyzeye sıkıca sarıldım; ‘Üzülme teyzeciğim. Şimdi gider alırız ilaçlarını.’ Zaten iş yerimizin karşındaydı eczane. Reçetede yazan ilaçlarını aldıktan sonra kalbim; ‘Teyzeciğim gel seninle baş başa bir de öğlen yemeği yiyelim mi?’ demeye hazırlanırken, beynim; ‘Sen delirdin mi? Cüzdanında fazla paran yok.’ diyordu. Ama beynim ne kadar akıllı düşünse de, kalbime yenik düşerdi. Tıpkı o gün olduğu gibi.

Teyzenin yüzünde ve gözündeki ışıltıları yıllar sonra anlayacaktım. Öğlen yemeğinden sonra ayrılırken usulca; ‘Yine beni yokuşun başına kadar çıkarır mısın?’ diye mırıldandı. Ve başladı konuşmaya: ‘Kızım, sen bir gün öyle bir yere geleceksin ki; herkese el uzatıp yardımlar dağıtacaksın. Büyük devlet adamlarının sofrasında olacaksın. Çocukların ki…’ diye sözlerine devam ederken benim daha çocuğumun olduğunu bilmiyordu. Hatta eşimin hastalığından dahi haberi yoktu. Kısacası öyle güzel dualar etmişti ki, cüzdanımda son kalan paramı avuçlarına sıkıştırdığım; hiçbir şey umurumda olmadan…

Aradan birkaç saat geçmişti ki; telefon sesi ile kendime geldim. Yaşlı teyzenin duaları adeta beni sarhoş etmişti. Arayan eşimdi. Yıllarca rahatsızlığı çok hırpalamıştı ve son zamanlar da isyan etmese de dayanması güç bir hal almıştı. Yorulmuştu kendinden, yorulmuştu hayattan. İnsanların bakışlarından yorulmuştu. Son günlerde eskisi kadar iştahı yoktu. O gün canı uzun zamandır yemek istediği halde yiyemediği bir şey istemişti takatsizce. ‘Akşam gelirken alır mısın? Acılı olsun’ diyordu.

Birden hiç paramın kalmadığını fark ettim ve kara kara düşünmeye başlamıştım. Çünkü hastalığı sürecinde hiçbir isteğini ertelememiştim. Yalnızdım. Odamda biri dokunsa hiçbir şey söylemeden hıçkırıklarla boğulabilirdim. Birden açılan oda kapısı ile kendime geldim. Odama gelen arkadaşım; ‘Özür dilerim. Unutmuşum. Senden aldığım paranı getirdim’ dedi. Oysa ben arkadaşıma verdiğim parayı çoktan unutmuşum. Üzerinden geçen zamana inat çocuklar gibi sevinip boynuna sarıldığımda; ‘Alabilirim Abdullah’ın istediklerini’ diye hıçkırarak ağlıyormuşum…

2007’de tanıştığım o kişinin adı benim için sadece ‘Teyze’… İsimlerin, özellikle yardım eli uzattığım kişilerin adları benim için önemli değildi. O zaman yaklaşık kendi tabiri ile 95 yaşlında idi. Geçen yıllara bakarsak yaşaması zor bir ihtimal. Rahmetle anarken yıllar sonra yaptığı dualar gerçek olmuştu. Ülkenin Cumhurbaşkanı ve Başbakanı ile aynı çatı altında yemek yemiş ve tanışma şansına sahip olmuştum. Birçok insana o geçmiş yıllarda gönüllü hizmet verdiğim KIZILAY aracılığı ile yardım eli uzatmıştım. Dua deyip geçmeyin. Güzel bir dille yapılan salih dualar hak ediyorsanız mutlaka gelir sizi bulur.

Ve yıllar sonra bir başka yaşlı ‘Teyze’ ile hatırladım o günleri. Hayatta kıramayacağım iki şey vardı. Biri yaşlılar, diğeri ise çocuklar. Her ikisi de insanın kendisi için yaptığı en güzel yatırımdır. Her ne kadar işim olursa olsun her ikisinin de isteklerini elimden geldiğince yaparım, dinlerim ve değer veririm. Bu yüzden nereye gidersem gideyim beni dertlerinden yumak olmuş bir yaşlı ve ihtiyacı olan bir çocuk mutlaka bulur. Ve çocuklara hiç kıyamam. Onlar geleceğimizin teminatlarıdır. Bir çocuğa sevgi ile yapılan yatırım mutlaka bir gün size ‘mecazi anlamda’ yol, su elektrik olarak geri döner. Yaşlılık da böyledir. Ve sizlerde kendinize bir güzellik yapın. Her yıl bir önceki yıl adına bir mektup yazıp bir sonraki yılda değerlendirmeye alın.  Acının rengini yeşil kırmızıdan siyaha geçişinde mutlu anları yakalayın. İçinizdeki ışıklar acıya rağmen hep yeşil kırmızı olsun siyaha yenik düşmeden. Gönlünüzce güzel bir hafta sonu dilerim.

Saygı ve sevgilerimle…

Sosyal Medyada Paylaşın:

Düşüncelerinizi bizimle paylaşırmısınız ?