Genelde Tanzimat’ın, özelde ise Cumhuriyet’in ilanından bu yana, hayatımızın manevi cenahında işlerin düzgün olduğunun ve yolunda gittiğini söyleyebilmek çok zordur. Hem Türkiye’li Müslümanlar olarak, hem de dünya Müslümanları olarak bu hususta sicilimiz bozuktur. Biliyorum, itiraz sesleri anında yükselecektir, ama bu itirazlar, bu sitemler, bu iniltiler neticeyi değiştirme kudretine sahip değildir.
Önce iğneyi kendimize batıralım ki, sonra çuvaldızı başkalarına batırmaya hakkımız olsun. Düşünebiliyor musunuz? Ülkemizde ibadete açık yüz binden fazla cami, binlerce Kur’an Kursu, İmam-Hatip Lisesi, İlahiyat Fakültesi, bine yakın Müftülük bulunmaktadır. Bunlarla beraber azımsanmayacak sayı ve kapasitede İslami hassasiyeti olan dernek, vakıf, sendika, cemaat, tarikat, gayri resmi de olsa tekke, zaviye ve siyasi partiler(daha doğrusu parti) vardır. Yalnız bunlar da değil; İslam tandanslı bir o kadar da gazeteler, dergiler, yayınevleri, radyolar, televizyonlar, muhtelif sivil toplum kuruluşları mevcuttur.
Bu kurum, kuruluş ve oluşumlarda sayıları yüz binlerle ifade edilen Müezzin-Kayyım, İmam-Hatip, Kur’an Kursu Öğreticisi, Vaiz, Müftü, İlahiyatçı Öğretmen, kariyer sahibi akademisyen, yazar-çizer, düşünür, fikir adamı görev yapmaktadır.
Her ne kadar İslam Dini’ni gereği gibi açık ve net olarak anlatma ve tebliğ etme hürriyeti yok ise de, zikredilen bu milyonlarca insan bir şekilde, karınca-kararınca, elden geldiği-dilin döndüğünce ve bir şekilde asırlardır İslam’ı anlatmakta; anladığı ve anlatabildiğince bir şeyler yapmaya çalışmaktadırlar.
Bilmem dikkatinizi çekiyor mu? Bir buçuk-iki asırdan bu yana, bu kadar insanın bunca gayret ve çabalarına rağmen, bu hususta bir başarı elde edilebilmiş değildir. Kayda değer başarı bir tarafa, son asır içinde eldeki mevcudu dahi koruyamamışız; ibre negatif istikamete doğru hızla ilerlemektedir. İşin en ilginç yönü: Manevi tahribatın ve çöküşün yaşandığı son altmış yıldır sözde sağcı, muhafazakar, maneviyatçı ve bir o kadar da dindar! İktidarlar görev yapmaktadırlar. Zaman zaman da, “efendim sağcılara oy vermezsek solcular iktidara gelir aman oyları bölmeyelim” edebiyatı mide bulandırır hal aldı. Allah aşkına, bırakın da şu solcular iktidara gelsinler artık! Bundan ileri yozlaşma, tahribat, çöküntü var mıdır ki korkalım İnanın, solcular bunları hayal dahi edemezlerdi, milletten çekinirlerdi.
İlginçtir ki, resmi ya da gayri resmi olarak tebliğ ve irşadla görevli bunca insanın, namazın hikmet ve faziletlerini, önemini, ehemmiyetini; terk etmenin hazin neticelerini anlatmalarına, ayrıntılı olarak izah etmelerine rağmen namaz kılanların sayısı ve oranı her geçen gün azalmaktadır. Aman hoş, namaz kılanların büyük çoğunluğu da, namaza ibadet bilinç ve şuuru cihetinden değil de adet cenahından yaklaştığı için maksat hasıl olmuyor ya, bu ayrı bir mesele, oralara şimdilik değinmeyelim.
Uzun yıllardır bunca tebliğci ve mürşid oruçtan, orucun faziletlerinden, dünyevi ve uhrevi faydalarından bahsederler, ama oruç tutanların sayısı parmakla gösterilecek kadardır, ramazan aylarında etrafınıza dikkatlice bakınız, buna siz de şahit olacaksınız. Zekat anlatılır zekat veren çok azdır, öşürü bilen şinanay nay!!! Hac ve umre biraz revaçta, fakat burada turistik kokular çevreyi rahatsız edecek seviyelere ulaştı.
Güzel ahlak, İslam ahlakı anlatılır, ahlaksızlık diz boyu…Faiz anlatılır, faize bulaşmayan yok…Zina-fuhuş anlatılır, halimiz ve cemiyetimiz ortada…İçkinin, alkolün, sigaranın zararları mütemadiyen anlatılır, alkol kullanmayan insan az… Kumarın zararları izah edilir, herkes bir şekilde kumarbaz…Milli! piyango, toto, loto, iddaaa, bin bir çeşit kumar türü ve tuzak. Rezalet, rezalet, yine rezalet. Vur patlasın, çal oynasın.
Bunlar günlük hayatımızın bir parçası olarak karşımızda dururken, haramların çoğunluğu yasaların koruması altında. Adı, çeşidi, şekli, şemaili değişik olsa da küfür, şirk, nifak, haramlar, isyanlar, vurgun, soygun, hırsızlık, sahtekarlık, ahlaksızlık, terbiyesizlik almış başını gidiyor. Bu işte size göre bir tuhaflık yok mudur? “bunlarda ne var, bunlar olağan şeylerdir” diyenler için, bu makale burada biter. Ama “bu işte bir gariplik, bir açmaz, bir tuhaflık elbette vardır.” Diyorsanız, bu yazıyı sonuna kadar okumanız gerekir.
Tabii ki, işler yolunda değil, bu işte bir terslik var, durum içler acısı. Yani?
Yani’si : “Sistemde Arıza Var” Bu güne kadar birileri bu millete sürekli parti-pırtı (kayıkçı)kavgası yaptırdı ve bizleri sürekli oyaladı ve hedefi saptırdı. Gerilim, çekişme, didişme, düşmanlık, kavga, nefret, kin, garez ve intikam…Milet olarak bizler kaybettik, dünya siyasetine yön veren malum mihraklar ile yerli işbirlikçiler hep kazandı, farkında olamadık, hala da olamıyoruz. Allah aşkına söyler misiniz? Arabanın motorunda bir arıza var ise, arabayı kimin kullandığı çok mu önemli? Bu bir oyundu, bizler bu oyuna geldik, maalesef oyalandık, avutulduk ve millet olarak maçı kaybettik. 300-400 yıl önceki ihtişamı düşünün, bu günkü halimizi düşünün. 170-180 yıldan beri birbirimizle didişmekten ne bilime, teknolojiye, sanayiye, ziraate, tarıma ayıracak yeteri kadar zaman bulabildik; ne de ahlak ve maneviyat alanında mevcudu koruyabildik. Dünyanın genel gidişatını örnek gösterip, geldiğimiz noktayı övenler ve bu satırlara itiraz edenler olabilir. Hoş karşılarım, ama bu zat-ı muhteremlere tarihimizi dikkatlice ve güzel bir şekilde okumalarını, daha dün dünya savaşından mağlup olarak çıkan ve yerle bir olduğu halde, bu gün devler arasına girebilen Almanya, Japonya gibi ülkeleri göz önünde bulundurmayı tavsiye ederim.
Maddi ve manevi buhran, çöküntü, hüsran ve tahribattan kurtulmanın tek yolu ve çaresi: “Sistemdeki Arızayı Gidermek”, kısacası, idareyi, hukuku, eğitimi, ticareti, velhasıl-ı “Hayatımızı İslamileştirmektir.” Bizler millet olarak geçmişte bunu denedik, asırlar boyu –şimdiki tabirle- “süper güç” olduk. Dolayısıyla, dünyaya adalet, barış, refah, mutluluk, huzur ve güven dağıttık. Var mı itirazı olanlar? Nasıl olduysa oldu, 20. Asrın başlarında yanlış yörüngeye oturduk ve bu hale geldik. Başka söze gerek var mı ey vicdan?
Selam Hakk’a tabi olanlara…