Hepimizin bildiği bir türkü vardır çoğumuzun diline dolanan;
“Ölüm, denizin kıyısında anacığım
Ölüm, göğün yüzünde
Ölüm, yerin dibinde
Ölüm, soluk alışında
Ölüm, başucunda
Sevgi, gözümün kökünde yavrucuğum
Sevgi, kuşun kanadında
Sevgi, ne göğün yüzünde
Sevgi, ne yerin dibinde
Sevgi, başucunda.”
Beş harfle koca bir ömür özetleyen “SEVGİ” bu kadar zor mu?
Ülkemizde yaşanan olayları hep birlikte izlerken sanki TV kanalları vur patlasın çal oynasın misali. Toplumu mutlu edecek yayınlar bir kenara dursun aksine şiddettin ortasına çeken bir durum var.
Sevgiden yoksun bir toplum olarak aldık başımızı gidiyoruz.
Bazen düşünüyorum. Sevgi, para ile satılan bir nesne olsaydı acaba ne olurdu?
Günlük yaşam döngüsünün içinde insanları mutlu edecek bir haber yokken. Ve herkes birbirine fısıltı gazetesi gibi soruyor: “Bu gidişin sonu ne olacak?”
“Hiçte iyi durumda değiliz” Endişelenmekle elbette her birimiz haklıyız. Çıkarcı bir toplum. Ahbap – çavuş ilişkileri hat sefada devam ediyor. Atı alan Üsküdar’ı geçiyor. Sevmiş ya da sevilmemiş kimin umurunda. Para varsa işin içinde açın kesenin ağzını. Kaynak kimine göre önemli kimine göre nereden gelirse gelsin.
Öyle bir hal aldık ki artık biz bile kendimizi tutamıyoruz.
Önce içimizdeki sevgiyi öldürdük.
Çünkü
Sevgi ile beslenen bir ruh; asla kötü düşüncelere hâkim olamaz.
Sevgi ile beslenen bir ruh; çıkarları uğruna kimseyi incitmez.
Sevgi ile beslenen ruh; hırs, öfke, kıskançlık nedir bilmez.
Sevgi ile beslenen ruh; büyüklerini özel günlerde hatırlar.
Sevgi ile beslenen ruh; çocukları kötü amaçlarına alet etmez.
Sevgi ile beslenen ruh; asla ve asla insanlık adına hiçbir kötülüğe izin vermez.
Bugün bırakalım ülkemizi, dünya geneline baktığımızda “SEVGİ” göğün yüzünde de gözün kökünde de yerin dibinde de kirlenmiştir. Elbirliği ile yok etme savaşına giderken hâlâ içlerinde sevgi tohumları bulunanlar ise çaresizce seyretmekten öte gidemiyor.
Acaba diyorum özel günlerinde yalnız kalan anneler mi yok etti çocukların içinde ki sevgiyi?
Bir çocuğun babasından daha çok annesi ile vakit geçirdiğini düşünürsek; evet biz anneler diyorum anneler…
Her doğuran kadın anne olamadığı gibi, doğurmadığı halde annelerden daha iyi olan anneler tanıyorum. Okuyan anneler bana kızabilirler ama gerçek olanda bu. Şimdilerde böyle olmasa bile eski geleneksel tavırlar hâlâ sürmektedir. Çocuklar yetiştirilirken yapılan kız ve erkek ayrımları. Erkekler güçlü, kadınlar güçsüz edası. Hâlbuki yok aslında birbirilerinden farkı. Her iki tarafa da sevgi ile aşılansaydı tüm bilgelikler ne şiddet, ne huzursuzluk olurdu. Hatta yuvalar kurulurken eşya üzerine kurulmamış olsa yine bir şey olmazdı. Eskiden kızlara, yapmak istediği ne varsa; ‘Kocaya gidince yaparsın’ı işlemişler yüreklerine. Erkeğe de; ‘Asla kadına boyun eğme’ demişler. Bu nasihatler ise yine bir kadın yani “anne” tarafından verilirmiş. Sonrasında işte durum. Bütün erkekler “lider” konumunda.
Yeni nesile baktığımızda ise eskisi kadar fazla çocuklu aileye rastlamak zor. Tek ve mutlu zannettiğimiz çocuklar.
Yok aslında mutlu oldukları. Her biri içlerine işlenen kazanma ve başarma hırsı ile yetişmiş çocuklar ve gençler.
Çoğu başarılı ve mutsuz meslek sahipleri.
Çünkü;
Ruhlarına sevgiden çok kimi istediği meslekte kimi ise ailelerin tercihinde kariyer denilen kelimenin peşinde koşarken genç yaşta yoruldular.
Büyük bir aşk ile evlendiklerini zannettiklerinde uyandıkları muhteşem rüyanın sonrasında soluğu mahkeme kapılarında alıyorlar. Aileler de ne yapsın.
Tek söz…
Anlaşamadılar…
Neden anlaşamadılar sorulmuyor bile. “Vardır elbet bir sebebi” diyor, konuyu taraflar üzülmesin diye kapatıyoruz.
Unutuyoruz hırslarımız uğruna her istediklerini yerine getirdiğimiz çocuklarımıza “sevgi” adına ne verdik diye?
Anne olduğumuzda annemizi, baba olduğumuzda babamızı unuttuğumuz bir düzenin içerisindeyiz.
Galiba bu böylede devam edecek. Çok şükür Rabbime en azından son yıllarda gerek Devletimizin gerek ise özel kurumların açtığı o kadar çok bakım evleri var ki… İleride elbet her birimize de bir yer bulurlar.
Biz dünya nimetleri ile uğraşırken unuttuğumuz en önemli şey;
‘El ne der?’ kaygısıyla boğuşurken; ‘Allah ne der’ kaygısına erişemedik.
Hani eskiler derdi ki;
“Ne ekersen onu biçersin”
Yok artık kimse ektiğini biçmiyor. Sevginin yok olmaya yüz tuttuğu yerde tohumlar zehir zemberek çıkıyor. Göstermelik sevgiler peşinde koşan bir toplum olduk.
Gülüşler sahte, sevgiler sahte, dostluklar, arkadaşlıklar…
Elbette iyi olanlar da var aramızda. Dua edelim gerçek sevgiyi taşıyanlar çoğalsın aramızda…