Artık demir almak günü gelmişse zamandan,
Meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan.
Hiç yolcusu yokmuş gibi sessizce alır yol;
Sallanmaz o kalkışta ne mendil ne de bir kol.
Rıhtımda kalanlar bu seyahatten elemli,
Günlerce siyah ufka bakar gözleri nemli.
Biçare gönüller. Ne giden son gemidir bu.
Hicranlı hayatın ne de son matemidir bu.
Dünyada sevilmiş ve seven nafile bekler;
Bilmez ki, giden sevgililer dönmeyecekler.
Bir çok gidenin her biri memnun ki yerinden.
Bir çok seneler geçti; dönen yok seferinden.
Yahya Kemal BAYATLI
(1884-1958) İstanbul Vefa Lisesi’ni bitirdi. Jön Türklere katılmak amacıyla gittiği Paris’te Siyasal Bilgiler Yüksek Okulu’nda okudu. Öğretmen, öğretim görevlisi, milletvekili, büyükelçi olarak görev yaptı.
Bu şiir, bizim kuşağın Edebiyat kitaplarından okuyup ezbere bildiği, oldukça sade bir Türkçe ile yazılmıştır.
Şiirde anlamı bilinmeyen bir sözcük dahi bulunmamaktadır.
Herkes tarafından ölüm üzerine yazılmış bir şiir olarak bilinir.
Konusu elbette ölümdür.
Ancak biraz farklı olup, bildiğimiz ölüm değildir.
Bu, aşkta aranan bir ölümdür.
Kısacası, Celile Hanım’ın ayrılışına yazılan şiirdir.
Yahya Kemal’in büyük aşkı olan Celile Hanım’ın, Büyükada’dan gemiyle İstanbul’a uzaklaşışı esnasında yaşadığı çaresizliği anlatır.
Celile’nin ardından ada limanında bakakalan Yahya Kemal’den esintiler içerir.
Celile Hanım kimdir?
Hemen belirtelim dünya şairi Nazım Hikmet’in annesidir.
Babası sarayda yaverlik yapmakta, aristokrat bir aileden gelmekte, iyi bir eğitim almış, Fransızca bilen, yaptığı resimlerin yanı sıra dillere destan güzelliği ile İstanbul’un en fazla konuşulan kadınları arasında yer alır.
1900 yılında Hikmet Bey ile evlenir ve Nazım dünyaya gelir.
Eşi ile arasındaki şiddetli geçimsizlik başlar ve 1917’de ayrılırlar.
Geçimsizliğin nedeni Yahya Kemal Bayatlı’ dır.
O yıllarda Askeri (Bahriye) okula devam eden ve edebiyat-şiir üzerinde büyük yeteneği olan Nazım’a, annesinin isteği ile evde şiir dersleri vermeye başlayan Yahya Kemal ile Celile Hanım arasında büyük bir yasak aşk başlamıştır.
İkili arasındaki aşkı hisseden genç Nazım, Yahya Kemal’in pardösüsünün cebine bıraktığı kâğıda yazdığı notta, “hocam olarak girdiğiniz bu eve babam olarak giremezsiniz…” diyerek, bu ilişkiyi kabul etmez.
Bunun üzerine, ünlü şair tedirgin olur ve Nazım ile karşılaşmak istemediğinden bir süre Celile Hanım’ın evine gitmez.
Yahya Kemal nedeniyle eşinden boşanan Celile Hanım evlenmek istemekte, ancak O’nu hep kıskanan Yahya Kemal ise evlilikten kaçmakta ve yanaşmamaktadır.
Aşkları üç yıl devam eder.
Sonuçta, bu evlilik gerçekleşmez ve İstanbul’dan ayrılıp Paris’e gider.
Olayların üzerinden uzun yıllar geçmiş, Nazım büyük bir şair olmuştur.
Sosyalist düşüncede olduğundan, iktidar tarafından hapislerde süründürülmüş, çok basit nedenlerle, sadece şiir yazdığı için yıllarca cezaevinde yatmıştır.
Nazım’ın hapis cezasına çarptırılması nedeniyle, serbest bırakılması için Galata Köprüsü üzerinde pankartlı eylem yapar.
Hapisten kurtulabilmesi için 1950 yılında aynı köprüde açlık grevine başlar.
Hatta Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Atatürk’e adalet isteyen mektuplar yazar.
Ancak bu mektuplar yerine ulaştırılmaz.
Bir annenin evladı için yapabileceği her çareye başvurur. Başarılı olamaz.
Yaşlanan ve oğlunun haksızlığa uğramasına tahammül edemeyen, eski güzelliğinden eser kalmayan Celile Hanım kör olur.
Celile Hanım, açlık grevi yapıp imza kampanyası başlattığından birkaç gün sonra büyük bir rastlantı sonucu Galata’dan geçmekte olan Yahya Kemal, büyük aşk yaşadığı ve o sırada 76 yaşında olan kadını görür ancak, yanına gitmeyerek görmezlikten gelir.
Yıllarca hapishanelerde yatan genç Nazım Hikmet’in kurtulması için kör gözleriyle açlık grevi yaparak imza kampanyası düzenleyen Celile’ye destek imzası vermez.
Açıklama: Celile Hanım ve Yahya Kemal arasında geçen ve üç yıl süren bu ilginç yaşam öyküsü, Sunay Akın’ın hazırladığı “Nazım Hikmet Belgeseli”nde izlenerek yazılmıştır.