Bir grup eğitimci arkadaşla yaptığımız sohbet sırasında, yanımıza katılan birinin sözümüzü keserek, ilgisi olmayan konuşma yapması bu yazıyı yazmama neden oldu.
Eğitimi bu duruma daha önceki iktidarların getirdiğini, mevcut iktidarın eğitim alanında devrim yaptığına yönelik abuk sabuk konuşmaya başladı.
Yaşamında bir kitap okumamış, ne dediğini bilmeyen, düşünceye saygısı olmayan bu kişiye muhatap olamayacağımızı söylememiz üzerine ayrılmak zorunda kaldı.
Bilgiden yoksun, boşuna konuşan ve her şeyi bilenler son yıllarda epey çoğaldı.
Toplumsal yaşamın her alanında geri kalmış toplumların ortak özelliği boşa konuşmadır.
“Fındık kabuğu”nu doldurmayan gereksiz konuşmaları sevmeye başladık.
Çoğunlukla onların sesi daha fazla çıkmakta.
Uğur Mumcu “bilgi sahibi olmadan, fikir sahibi olunmaz” demişti.
Konuşanların neredeyse tamamı bu ünlü söze uygun davranmakta.
Sözümüz, eleştirimiz her konuda bilgi vermeye çalışanlara.
Bakıyorsun aynı kişi siyasetçi, ekonomist, bilim adamı, eğitimci, antrenör..
İlkokulu bitirmiş olan adama, “gel seni Maliye Bakanı yapalım” denilse, “bekleyin bir takım elbise alayım ve yarın göreve başlayayım” diyecek kadar pişkinleşir.
Bu konuda ilk sırada siyasetçiler bulunmakta.
Ardından, görsel, yazılı ve sosyal medya üzerinden konuşan ve yazanlar.
Daha sonra ise;
Bulunduğu ortamlarda, hiçbir şey bilmeden her şeyi bildiğini zanneden, olur olmaz her şeye “maydanoz” olanlar,
Bir kitap, gazete okumadan,“okulda neymiş ki, ben hayat üniversitesinden mezun oldum” diyebilecek kadar kendini “Kaf dağının üzerinde” görenler,
Bilgiçlik taslayan, akıllı ve bilgili olduğunu sanan acizler,
Söyledikleri bir hiçten ibaret olanlar,
Dayanağı olmayan saçma sapan bilgilerle gelişi güzel konuşanlar,
Okuduğunu anlamayan, yorumlama ve ifade etmeden yoksun olanlar,
Kısacası “boş teneke çok ses çıkarır” sözüne uygun profildekiler etkin olmaktalar.
Bu tiplerin tamamı tehlikeli olup, bedelleri de çok düşüktür.
Kayıtsız koşulsuz teslim olmuşlardır.
Asıl sorun, hem yönlendiren hem de yönlendirilenlerde.
Daha nelere kanmadık ki…
“Bir lokma, bir hırka” edebiyatına inandık.
Bunu diyenler balık, et, kaymağı yediler, diğerlerine ise kılçık ve kemiklerini bıraktılar.
Onlar da, “çok şükür, bugün de doyduk” diye biat etmeye devam ettiler.
Yer altı dünyasının kabadayılarını büyük bir coşku ile selamlayıp, karşıladık.
Ve onlara, övgüler düzerek, “Türkiye seninle gurur duyuyor” diye naralar attık.
Biat ettik, kul, köle, tebaa anlayışına mağlup olduk.
Dünyanın en verimli coğrafyasında bulunan ülkemizin değerini bilemedik.
Tarım, hayvancılık, sanayi alanında üretimi artıramadık.
Tarım ve hayvansal ürünleri dahi diğer ülkelerden almaya başladık.
“Nitelikli insan” yetiştirmede zorlandık.
Var olanlara yönetim ve diğer alanlarda hizmet etme olanağı tanımadık.
Söz olsun diye konuşan, ne dediğini bilemeyecek kadar aciz insanlara inandık.
Bunları alkışladık ve arkalarından yürüdük.
Üretimden kaçtık, tüketici olmayı çok sevdik.
Olay ve olguları yorumlarken neden sonuç ilişkisine kafa yormadık.
Sonuçlar üzerinde tartıştık, nedenlerini görmezlikten geldik.
Algı yönetiminin esiri olduk, yenilgiye uğradık.
Yaşanmışlıkları görmezlikten gelerek, geçmişten ders çıkarmadık.
“Tarih tekerrürden ibaret olsaydı, ders alınsaydı tekrarı, benzeri yaşanmazdı” diyemedik.
Daima güçlü olmak istedik, olamayınca güçlü gördüğümüzün yanına sığındık.
Hep birilerine inandık, kandık, aldandık.
Okumadık, eleştirmedik, sorgulamadık, yaşadığımız olayların analiz, sentezini yapmadık.
Gelişen, yaşanan olaylardan ders çıkarmadık.
İnsanları ötekileştirdik, etnik kimlik ve inançlar üzerinden siyaset yaptık.
Toplumsal barış ve birlikte yaşamı zora soktuk, duygusal bağı yok ettik.
Birilerinin üzüntüsü, acısı, diğerlerinin sevincine dönüştü.
Toplumu güçlü kılan ortak değer ve kavramlarımız temelden sarsılmaya başladı.
“Beni sokmayan yılan bin yaşasın”, “dün dündür, bugün bugündür” dedik.
Nüfusa oranladığımızda dünyada en az kitap, gazete, dergiyi biz okuduk.
Nedense okumayı pek sevemedik ve sevdiremedik.
Ancak TV, internet, sosyal medya, telefonla konuşmada dünyada ilk dörde girdik.
Kısacası çoğunlukla boşa konuştuk, inandırıldık, kandırıldık, aldatıldık.
Daha yüzlercesini sayabiliriz.
M.Ö. yaşamış ünlü devlet adamı, felsefeci, düşünür, bilgin Cicero der ki;
“Herkes hata yapabilir, fakat ahmaklar hatalarına bağlı kalırlar.”